Günlerdir iktisatçılar, köşe yazarları kur korumalı mevduatın kamu maliyesi, yani hazine üzerinde yaratacağı yükü hesaplamaya çalışıyor.
Elbette bu hesaplar, gelecekteki dolar kurunun ne olacağı ve üç aylığına para yatıranların üçer aylık vadelerle hesaplarını sürdürüp sürdürmeyecekleri konusunda varsayımlar içermek zorunda.
Böyle hesapları en titizlikle yapan insanlardan birincisi olduğunu düşündüğüm eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, geçen gün kendi kişisel blogunda yıl sonunda Hazine üzerindeki yükün 545 milyar lirayı bulabileceğini söyledi.
Bütün 2022 bütçe gider toplamının 1,89 trilyon lira olduğu düşünülecek olursa, eğer Eğilmez’in tahmini gerçeğe biraz yakın çıkarsa bile fazladan yarım trilyon daha gider, bütçeye kur korumalı mevduattan gelecek demektir.
Ancak bütçede beklenmedik yegane gider kalemi bu olmayacak.
Ocak ayından beri elektrik fiyatlarını, elektriğe gelen zammı konuşuyoruz. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu kendi bireysel elektrik faturasını bu zam geri alınana kadar ödemeyeceğini açıkladı. Kılıçdaroğlu 65 yaş üstü olduğu için elektriği hemen kesilmiyor ama birkaç ay içinde kesilecek.
Gerçi hükümet 1 Ocak itibarıyla yaptığı zammın bir bölümünü çeşitli yöntemlerle geri aldı ama elektrik fiyatı vatandaşın, en çok da esnafın nefesini kesiyor.
Yalnız, geçen gün İbrahim Kahveci de yazdı, bunlar elektrikte iyi günlerimiz olabilir. Dün sabah baktım, Türkiye’de elektriğin toptan fiyatı veya üreticilerin satış fiyatı, 1 Ocak ile 28 Mart arasında ortalama 140,69 kuruş olmuş. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı 24 Şubattan bugüne aldığımızda ortalama fiyat 161,325 kuruşa yükselmiş. Yani zaten yüksek olan fiyat iyice tavana vurmuş. Bir fikir vermesi için yazıyorum: Bütün 2021 yılı fiyat ortalaması 50,810 kuruştu. Yani üç katı aşan bir fiyat artışı var elektrik üretim maliyetinde.
Buna karşılık, bugün itibarıyla elektriğin dağıtım şirketlerine satış fiyatı, kabaca 147 kuruş. Yani aradan üç ay bile geçmedi, yeniden elektriğin üretim fiyatı satış fiyatından daha yüksek hale geldi.
Şimdilik aradaki farkı devlet ödüyor, elektriğin satış fiyatına sübvansiyon yapıyor. Bu sübvansiyonun toplam miktarını kestirmek kolay değil ama geçen yıl elektriğin maliyeti daha düşükken yapılan sübvansiyonun miktarı (doğal gazla birlikte) 130 milyar lirayı bulmuştu; bu yıl daha da fazla olmasını beklemeliyiz.
Yeri gelmişken hatırlatayım, doğal gazda da benzer bir durumdayız. Gazın fiyatına hala sübvansiyon yapmaya, yani aradaki farkı Hazine kaynaklarından ödemeye devam ediyoruz.
Buraya kadar saydıklarım sadece üç kalem. Mesela bu kalemlere son açılan Çanakkale Köprüsü için yıl sonuna kadar müteahhit firmalara yapılacak garanti ödemesini, diğer kamu-özel işbirliği projelerindeki garanti farklarını vs eklediğinizde Hazine üzerindeki kara delik devasa boyutlara erişiyor. Bütün bunlara öteden beri var olan sosyal güvenlik sistemi açıklarını da eklediğinizde, üzerimizdeki yorganın bırakın ayağımıza kadar uzanmasını, göbeğimizi örttüğü bile şüpheli.
Aslına bakacak olursanız, devlet bütçesi yılın ilk iki ayında bir hayli iyi gitti; sadece bütçe fazla vermedi, Hazine de nakit fazlasıyla bitirdi şubat ayını. Ama işler hep böyle gitmeyecek; aylar önceden beri tahmin edildiği gibi Hazine’nin nakit açığı büyüyecek.
Türk ekonomisinin uluslararası standartlarda bile son derece iyi olan yegane rakamı olan kamu borcunun milli gelire oranını da bozacağız bu yıl. Çünkü Hazine’de ortaya çıkacak açık ancak iki yolla kapanabilir: 1. Hazine iç borçlanması yoluyla; 2. Merkez Bankası’nın para basıp Hazine’ye vermesiyle.
Karşımızda Merkez Bankası’nın matbaasına fazla mesai yaptırmaktan çekinmeyen, yani Hazine’nin nakit ihtiyacını kolayca Merkez Bankası’na para bastırarak karşılayacak bir hükümet var. Bunu, bir gecede kur korumalı mevduat diye bir şey icat etmelerinden biliyoruz zaten.
Şu anda bile inanılması zor bir TL bolluğu içinde yaşıyor ekonomi, o yüzden konut fiyatları almış başını gidiyor.
Hazine yoğun bir iç borçlanma programıyla piyasadan bu TL’yi emmeye kalkışamaz; çünkü hem artık yüzde 28 seviyelerine gelmiş olan Hazine faizleri çok artar hem de ekonomi bankalar ve şirketlerin zararlarının altında kalabilir.
O yüzden devlet aynı anda iki yolu birden kullanacaktır. Yani bir yandan Hazine borçlanması artacak, bir yandan da Merkez Bankası Hazine’yi finanse etmeye başlayacaktır.
İki yol da aynı kapıya çıkıyor: Daha yüksek enflasyon, daha yüksek dolar kuru…
Tayyip Erdoğan iktidarının gözü seçimde ve Haziran 2023’e kadar hiç değilse bugünkü ekonomik durumu korumak istiyor ama rakamlar bu arzunun gerçekleşme ihtimalini düşük gösteriyor.
Erken seçim aslında Tayyip Erdoğan açısından en iyi seçenek ama o bu ihtimali kategorik olarak reddediyor.
Çok zor bir kıştan çıkıyoruz ama bahar ve yaz kıştan daha güzel olmayabilir. Zor günler önümüzde.