Haberini görmüşsünüzdür, Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, “TL dibi gördü” demiş, “Düşeceği daha fazla yer yok. Vatandaş rahat olsun.”
Nurettin Nebati’nin fazla düşünmeden, sözlerinin üzerinde kafa yormadan konuştuğu çok belli.
Bu cümleyi kur korumalı mevduatla ilgili söylemiş; “Vatandaş rahat olsun” derken aslında, “Merak etmeyin dolar daha fazla yükselmez, kur korumalıda zarar etmezsiniz” demek istiyor.
Nebati’nin düşünmeden konuşan biri olduğu ilk günden belliydi.
Uzun süre tereddüt ettim onu ciddiye alıp almamakta ama aslında ciddiye almama lüksümüz yok.
Söyledikleri ne kadar tuhaf, ne kadar skandalvari olursa olsun, Nebati sonunda bir “anlatı” (narrative) oluşturuyor.
Baktığınızda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dahil pek çok kişinin aslında aynı anlatı içinde konuştuğunu görüyorsunuz.
Nurettin Nebati geçen gün, “Ekonomiyi kur-faiz sarmalından kurtardık elhamdülillah” dedi. Bu cümlenin devamında, “Geriye bir tek enflasyon kaldı, onu da çözeceğiz” lafları vardı.
Söylenirken kullanılan sözler değil ama anlatının kendisi gayet tanıdık: “Türkiye’nin sorunu yüksek faiz ve hızlı kur artışıydı, oradan kurtulduk, şimdi geriye bir tek enflasyon kaldı.”
Biz bu anlatının bilimsel bir temeli olup olmadığını yıllardır konuşuyoruz, ben henüz “Bilimsel olarak da bu söylenen doğrudur” diyene (Cemil Ertem hariç, sahi ne oldu ona?) rastlamadım.
Aklı başında herkes için ekonominin bir tane sorunu var: Enflasyon.
Kur artışı, yüksek faiz vs geri kalan konuların hepsi enflasyondan kaynaklanıyor.
Ama Hazine Bakanı da, Cumhurbaşkanı da bu görüşte değil. Onlar düne kadar “enflasyonun sebebi faiz” diyorlardı, bugün minik bir değişikliğe gittiler, “Bunlar birbirinden ayrı ayrı sorunlar, her biriyle tek tek uğraşıyoruz”a geldiler. Yani kur ve faiz sorunları çözülmüş, artık sıra gelmiş enflasyona.
Bu çarpık bakış açısının hepimizi nasıl bir faturayla karşı karşıya bıraktığını da görüyoruz. Kur bir yılda yüzde 100’den fazla arttı; enflasyon bir yıl önceye göre 4 kata yakın artmış durumda. Faizler de aslında düşmedi, aksine yükseldi.
Siyaset gerçeklik zemininde ve mümkün olduğunca gerçekçi davranarak yapılan bir şey. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir siyasetçi olarak ustalığı ve başarısı ise tartışma götürür bir konu değil.
Peki öyleyse Cumhurbaşkanı halkına yoksulluk getiren, kendisine de siyasi fatura çıkartan bu uygulamada neden inatla ısrar ediyor?
Bakın, Naci Ağbal usta bir finansçı, çekirdekten yetişmiş bir Merkez Bankacı falan değil, bir maliye müfettişiydi; normalde Türkiye seviyesinde bir ülkede Merkez Bankası Başkanı olacak ehliyette biri hiç değildi.
Ama buna rağmen Merkez Bankası’nın başına gelmesi sevinç yarattı, çünkü rasyonel akılla hareket ediyordu. Ağbal bugün görevine devam ediyor olsaydı, ne kur 15 lira sınırında olacaktı ne de enflasyon yüzde 50’nin üzerinde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bence için için Ağbal’ı görevden almakla hata yaptığının farkında ama bugün ekonomi politikasında yapılacak köklü bir değişikliğin kendi yarattığı siyasi kimliğe yüksek bir fatura çıkaracağını düşünüyor.
Tabii Erdoğan aynı zamanda pragmatik olmasıyla tanınan bir isim. Dönmeye karar verirse o gün döner. Ancak yine de, son birkaç gündür ortalıkta dolaşmaya başlayan “Nebati gidiyor, yerine Mehmet Şimşek geliyor” lafları bana biraz temenni gibi geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, rasyonel olana, bilimin gereği olana dönmek yerine çok daha zahmetli bir yol seçiyor, hiç yoktan bir sanal evren yaratmaya çalışıyor. “Bütün dertleri teker teker çözüyoruz, şimdi sıra geldi hayat pahalılığına” diyor ve ekliyor: “Görürsünüz yakında enflasyon da düşecek…”
Maalesef düşmeyecek. Evet 2021’in Aralık ayındaki 13,58’lik enflasyon rakamı ile bu yılın Ocak ayındaki 11,1’lik oranın toplamı zaten yüzde 24,68 ediyor. Bu yılın Aralık ile önümüzdeki yılın ocak ayında toplamda yüzde 5 enflasyon gelse, demek gelecek şubatta en azından yüzde 20’ye yakın bir düşüş yaşanacak enflasyonda. Ama bu baz etkisi. Gerçekte biz enflasyonla mücadele falan etmiyoruz.
Cumhurbaşkanımız ve Hazine Bakanımız bize “Kur-faiz tuzağından ekonomiyi kurtardık elhamdülillah” diyorlar, “Şimdi sıra enflasyonda.”
Bilemiyorum, acaba hangisi daha kötü: Bu sözleri inanmadıkları halde sırf göz boyamak için söylemeleri mi, yoksa söylediklerine gerçekten de inanıyor olmaları mı?
***
Meşhur bir söz vardır: Şimdi kaldık üç nalla bir ata…
Tam durumumuz bu, elimizde bir tane nal olduğunu söylüyoruz, yanına üç tane daha nal ve bir de nalları takacak at bulduk mu işimiz tamam.
İnsanın aklına ister istemez Kral Lear’in meşhur repliği geliyor: Bir ata krallığım…