Yarın, Amerika’nın California eyaletinin San Diego kentinin açıklarında Pasifik Okyanusu’na bir iniş gerçekleşecek. Gelen, insansız bir görev için 24 gündür uzayda olan ve Ay’ın etrafından dolaşan Orion adlı uzay aracı.
Bu araç bir deneme için fırlatıldı, fırlatılmasında Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’nın bugüne kadar yaptığı en büyük ve güçlü roket olan SLS kullanıldı.
Denemenin amacı hem Orion kapsülünü görmek hem de NASA’nın “Artemis” adını verdiği belki de insanlık tarihin en iddialı bilim ve teknoloji projesini başlatmaktı.
Artemis projesi iki ana parçadan oluşuyor. Biri, “Gateway” (Geçit) adıyla Ay yörüngesinde kalıcı bir uzay istasyonu kurmak; diğeri ise “Artemis” adıyla Ay yüzeyinde içinde insanların sürekli yaşayıp çalışacağı bir üs oluşturmak.
Dünyadan Ay’a gönderilecek insanlar dahil her şey önce Gateway’e gidecek; burası bir ara istasyon gibi kullanılacak. Gateway ile Ay’daki Artemis üssü arasında neredeyse sürekli mekikler gidip gelecek, bunlar gelen insanları ve kargoyu Ay’a taşıyacak.
Böyle yazınca kolay gibi gözüküyor ama inanılmaz zorlukları olan ve inanılmaz derecede pahalı bir projeden söz ediyoruz. Zaten hazırlıkları yıllar öncesinden başladı.
Örneğin bir Türk karı koca olan Fatih ve Eren Özmen’in şirketi Sierra da bu projenin bir parçası. Onların yaptığı Dream Chaser (Rüya Peşinde) adlı uzay aracı Gateway ile Ay’daki üs arasında gidip gelecek mekiklerden biri olacak.
Amerikan Enerji Bakanlığı, Ay’daki üssün enerji ihtiyacını karşılamak üzere özel sektöre projeler yaptırdı.
Ay’daki kalıcı üs binalarını inşa etmesi için devasa 3D yazıcılar yapılıyor.
Ay yüzeyinde yolculuk için çeşitli araçlar geliştiriliyor. Astronotlara giysiler geliştiriliyor.
Bunlar benin aklıma ilk gelenler. Böyle onbinlerce farklı şey tek tek önceden düşünüldü, tasarlandı, ısmarlandı, üretiliyor.
Yani aslında şimdiden dünyada, en çok da Amerika’da bir “Artemis ekonomisi”nden söz edebiliriz. Bir hesaba göre şu ana kadar zaten 35 milyar dolar harcanmış durumda ama bu para boşa harcanmış değil, özel sektöre iş dağıtıldığı için bu paranın bir çarpan etkisi var.
Ama esas amaç nihayetinde bir “Ay ekonomisi” oluşturmak. Yani, Ay’da madencilik yapmak, bilimsel araştırma yapmak, bunların sonuçlarından dünyaya fayda üretmek.
Tabii Artemis programı sadece Ay’la yetinmiyor, onun ötesi de var. Ay’daki üssün yanına bir de uzay platformu kurulacak ve bundan sonra Mars’a veya asteroid kuşağına yapılacak roket uçuşları buradan başlatılacak. Ay’dan fırlatılacak olmanın avantajı, dünyamızın uydusunun çok daha düşük kütle çekim gücüne sahip olması, dolayısıyla buradan havalanmanın çok daha ucuza mal olması.
Öyleyse, atmosfersiz bir ortamda havalanmayı sağlayacak roketler, uzay gemileri yapılacak. Hatta belki bunların üretimi de Ay’da yapılacak.
Amerika’da daha şimdiden asteroid kuşağında madencilik yapmak isteyen yüzlerce şirket kurulmuş durumda. Bazılarının projeleri çok ciddi, o sayede de çok ciddi finansman temin etmiş durumdalar.
Ay’a ve ötesine yolculuk, 1400’lerin ikinci yarısında Amerika kıtasının keşfedilip kolonileştirilmesi gibi bir duruma benzeyecek gibi gözüküyor.
Tabii bu Ay projesinde Amerika rakipsiz de değil. Çin şimdiden ilan etti bile, onlar da Ay’da kalıcı bir üs kurmak için hazırlık halinde.
Öte yandan özel sektörü de yabana atmamak lazım. Kendi özel Ay üssünü kurmayı tasarlayan şirketler belirmeye başladı. Onlar ucunda ciddi kâr görmeseler bu işlere hiç kalkışmazlar.
Bir hesaba göre 2030’lu yıllarda Ay yüzeyinde yaşayan insanların sayısı 1000’i geçebilir. Ay’da üretim ve madencilik başladığında ise toplam nüfusun binlerce olması bekleniyor.
Hayallerden değil, başlamış, devam eden ve üstelik “Niye gecikiyorsunuz” diye şikayet edilen bir projeden söz ediyorum burada.
Biz devlet gücünü arkaya koyup yer çekimini yenip hiç değilse uydularımızı uzaya gönderecek bir roket yapmaya uğraşırken Amerika’da özel sektör bu işi neredeyse iki haftada bir uzaya fırlattığı roketlerle yıllardır yapıyor. Elon Musk’ın SpaceX şirketi öyle yabana atılacak bir iş değil; büyük bir devrimin adı aynı zamanda.
Türkiye başka her şeye olduğu gibi uzay çalışmalarına da maalesef çok geç başladı. Yeni kurulan Uzay Ajansı, şimdi parası karşılığı Uluslararası Uzay İstasyonu’na bir astronot gönderecek. Bunu eleştirmek için söylemiyorum, aksine bence övgüye değer bir şey.
İkinci aşamada Ay’a sert iniş yapacak bir araç göndereceğiz. Bunu da herhalde başka bir ülkenin roketini kullanarak yapacağız. Üçüncü ve son aşama ise Ay’a yumuşak iniş.
Keşke Türkiye projesini NASA’nın Artemis programıyla evlendirse, Avrupa Uzay Ajansı gibi biz de Ay’daki üste kendimize kalıcı bir yer edinsek.
Ama Türkiye gelecek hayali kurmaktan öyle bir vaz geçmiş, öyle bir karamsarlığın içine boğulmuş durumda ki, bu konuyu tartışacak insan bile bulamıyorsunuz.
Gökyüzüne bakıp hayaller kurardık biz. Ne oldu hayallerimize? Neden vaz geçtik?