Türkiye’nin iyi kötü işleyen bir elektrik piyasası vardı. Bu piyasadan da şikayet eksik değildi ama diyorum ya iyi-kötü işliyordu; herkes de bu işleyişe alışmıştı.
2018 yılında enflasyonla birlikte kurlar da hızla artmaya başlayınca, adım adım bu piyasayı bozmaya başladık. Bütün bunları da, elektrik üretimindeki maliyet artışlarını satış fiyatına yansıtmamak için yaptık.
Bugün Tayyip Erdoğan iktidarına, özellikle ekonomi yönetimi konusunda yöneltilen eleştirilerin başında iktidardakilerin bir hayal dünyasında yaşıyor olması geliyor.
Hayal dünyasına dün girilmedi; en azından 2018’den beri o dünyada yaşanıyor. Faizin sebep enflasyonun sonuç olduğuna dair hayali ama son derece kuvvetli inanç, ister istemez o inancın sahiplerini iyimser yapıyor. İyimserden kastım şu: Kendileri girdikleri yolun doğru yol olduğundan o kadar eminler ki, karşılarına çıkan her soruna gelip geçici ve yapısal olmayan bir sorun gibi bakıyorlar.
2018’de kur artmaya başladığında bu artışın sebebinin yurt dışından gelen saldırılar ve Amerika ile yaşanan Brunson krizi olduğuna inandılar. Yurt dışından TL ile swap yapılmasının önüne geçtiler, Brunson’u da serbest bıraktılar ama kur artışı durmadı. (Aslında kurlar uzun süre 6 liralarda kaldı ama bunun sebebi Merkez Bankası’nın faiz arttırmasıydı. Bu sayede Türkiye 2019’da hem enflasyonu düşürdü hem cari fazla verdi ama ekonomik büyüme de yavaşladı. Sonra 2019 sonunda faiz indirimleri geri gelince kur ve enflasyon da yeniden tırmanmaya başladı.)
Neyse, konumuz elektrik piyasası, oradan çok kopmadan devam edelim:
2018’de elektrik piyasasını bozarken amacımız yüceydi ama kullandığımız yöntem korkunçtu. Amacımız zamları kullanıcıya yansıtmamaktı, biz bunu bugünlerde Almanya’dan İngiltere’ye her yerde uygulanan yöntemle, yani doğrudan halka enerji harcamalarında kullanması için para vererek yapmadık. Onun yerine devlet eliyle maliyetin bir bölümünü üstlendik, yani sübvansiyon yaptık. Oysa piyasada fiyat oluşma mekanizmasını hiç bozmamalıydık.
Ama maalesef sorunumuz iktidarın umduğu gibi “geçici” değildi, aksine faiz sebep enflasyon sonuç anlayışında direnildiği için kur ve enflasyon artışı kalıcılaştı. Devlet sübvansiyonu taşıyamaz hale gelince enerji zamları kaçınılmaz oldu. Bugün iddia ediyorum, Türkiye’de tüketici bütün gelen zamlara rağmen elektriği dolara vuracak olursak dünyada en ucuza kullanan tüketicilerden biri.
Tam da bu sebeple, enerji sektöründe fena halde sürdürülemez bir sistem yürütülüyor.
Enerji Bakanlığı ve kağıt üzerinde “bağımsız” gözükmesine rağmen bu bakanlığın bir uzantısı olan Enerji Piyasası Denetleme Kurulu, bu yılın başından beri çok acayip işler yapıyor.
Başa dönüp yanlış ilikledikleri düğmeyi düzelteceklerine türlü çeşitli alicengiz oyunlarıyla sanki hiçbir şey olmuyor izlenimi yaratmaya çalışıyorlar. Tabii yaratamıyorlar, sandal her yerden su alıyor artık.
EPDK’nın yaptığı en acayip işlerin başında, rüzgar, güneş, jeotermal ve hidro elektrik santralında elektrik üretenlere, piyasa fiyatı ne olursa olsun belli bir miktarın üzerinde ödeme yapmamak geliyor. Böylece bu yenilenebilir kaynaklardan daha ucuza elektrik üretenlerin kazanması gereken, onlara ait olan parayı EPDK alıyor kömürden ve doğal gazdan pahalı elektrik üretenlere veriyor. Evet, bir üreticinin cebinden para alıyor, diğerine veriyor. Örneğin Temmuz ayında ithal kömürle elektrik üretenlere 3 bin 356 lira fiyat verildi, ama aynı elektriği rüzgar, güneş, jeotermal ve hidrodan elde edenlere 1412 lira. Aradaki fark üç kat.
Bu şartlar altında, devlet böyle bir haksızlığı yaratırken kim neden yenilenebilir enerjiye yatırım yapsın?
Devletimizin piyasayı bozma yönünde yaptığı alicengiz oyunları bile artan maliyetleri karşılayamaz hale gelince bu sefer, belli bir miktarın üzerinde enerji tüketenler tarife dışına çıkarıldı, onlardan kendi elektriklerini piyasadan kendilerinin temin etmesi istendi. Yani aslında sanayicinin ve hizmetler sektörünün büyük kullanıcılarının elektrik fiyatına zam yapıldı.
Dün Dünya gazetesinde bir haber vardı, sanayiciler yeni elektrik sözleşmesi için üreticilerle masaya oturmuşlar ve aldıkları fiyatlardan dehşete kapılmışlar.
Bundan daha normal bir şey yok. Ansızın serbest piyasa en vahşi haliyle geri döndü ve yüksek maliyetle elektrik üretenler gelecekteki olası maliyet artışlarını da şimdiden sözleşmelerine koymak istiyorlar, o yüzden sanayiciden oldukça yüksek fiyatlar istemeye başlamışlar.
Kendi hayal dünyasında, Türkiye’nin müthiş üretim gücüyle övünen siyasi iktidar açısından oldukça kötü bir haber bu.
Çünkü sanayicilerimizin maliyetleri fena halde artacak, bu artış hem içte hem dışta fiyatlara ve sanayinin rekabet gücüne yansıyacak. “Enflasyon yok, hayat pahalılı var” diyen Tayyip Erdoğan hükümeti, zincir marketlerin ardından bu kez sanayicilere kızmaya başlayacak.
Piyasayı ve piyasanın fiyatlama mekanizmasını bir kere bozunca başa gelecek şeylerden minik bir örnek bu elektrik fiyatı örneği.
Ülkemiz için “Normal”e dönmek, hayal dünyasından gerçeklerin dünyasına uyanmak hayli zor olacak anlaşılan.
Zor günlerimiz hiç bitmiyor.