Türkiye, Ak Parti iktidarları döneminde elektrik üretimine çok büyük yatırımlar yaptı. Bu yatırımların neredeyse tamamı özel sektör eliyle gerçekleştirildi.
Bazılarına göre, tüketim artış hızının çok üzerinde gereksiz bir elektrik kapasitesi yaratıldı, ben o tartışmaya bu yazıda girmeyeceğim ama o yatırımlar için 60 milyar doları aşan kredi kullanıldı. (Nükleer santral hariç.)
2018 yılına kadar görece sorunsuz yaşandı. Şirketler para kazanıyor, bankalara olan borçlarını ödüyordu ve bu konu Türkiye’de konuşulan bir konu değildi.
Ama her şey 2018’de yaşanan kur şokuyla başladı. Hatırlayalım; 2018’in 1 Ocak’ında doların satış fiyatı 3,77 idi. O yıl çok çalkantı yaşandı, bir ara dolar 8 liraya kadar geldi ama yıl bittiğinde kur 5,27 idi. Yıl başından yıl sonuna artış oranı yüzde 39,8 oldu doların.
2019’da kur artışı sınırlı da olsa devam etti, dolar yılı 5,94’ten kapattı. 1 Ocak-31 Aralık dolar artışı yüzde 12,7 oldu.
2020’de doların artış hızı yeniden yükseldi, yılı 7,43’le kapattık. Yıl boyu artış yüzde 25.
2021’in anıları daha çok taze. Yılı 13,35’ten kapattı dolar; artış oranı yüzde 79,7 oldu.
Gelin bir de aynı yılların enflasyonuna bakalım. 2018’de dolar yüzde 39,8 artarken enflasyon yüzde 20,30 olmuş. 2019’da dolar 12,7 artarken enflasyon yüzde 11,84. Ertesi yıl, 2020’de dolar yüzde 25 artmış, enflasyon yüzde 14,60 ve son olarak 2021’de dolar yüzde 79,7 artarken enflasyonumuz yüzde 36,08 olmuş.
TÜİK’in 2018 Ocak ayı enflasyon endeks rakamı 330,75 imiş; 2021 Aralık endeksi 686,95’e çıkmış. Birikimli enflasyon artışı yüzde 107,7.
Doların 2018 Ocak ayından 31 Aralık 2021’e artışı ise yüzde 254,1.
Sizi rakamlara boğmamın sebebi şu: 2018 başından beri doların artışı enflasyonun iki katından fazla olmuş.
Enerji sektörünün (beraberinde inşaat sektörüyle) 2018’den beri borç krizi içinde olduğunu biliyoruz. Kur artışının hızlanması bu iki kilit sektörü ve tabii onlarla birlikte bütün bankacılık sektörünü sıkıntıya soktu.
2018’den sonra bir dönem enerji sektörünün borçları için (40 milyar dolar dolayında) topyekün çözüm yöntemleri arandığını, bankaların devletten işe el atmasını beklediğini, dönemin bakanı Berat Albayrak’ın bu talepleri reddettiğini biliyoruz. Bankalarımız bir ara bu alacaklarını daha ucuz fiyata satmayı da denediler ama bu da olmadı.
Enerji sektörünün bankalara borçlarını ödeyemez hale gelmesinin bir tane sebebi vardı: Tüketiciye satılan elektriğin fiyatının hükümet tarafından siyasi nedenlerle arttırılmaması. Zaten yüksek olan enflasyonu daha da yükseltmek istemiyordu hükümet ve sorunu halının altına süpürüyordu.
Hükümet elektrik zamlarını erteleye erteleye 2021’e geldi. Geçen yıl başından itibaren bir miktar zam yapılmak zorunda kalındı, ardı ardına yüzde 15’lik artışlar gördük. Derken yine duruldu. Sonra yıl sonunda iki ayrı postada iki ayrı yüklü zam yapıldı. Birkaç hafta önce yazdım, hala zam ihtiyacı var aslında.
Önceki gün EPDK açıkladı, devlete ait elektrik üretim şirketi EÜAŞ, elektriği piyasa fiyatının neredeyse beşte birine, 32,86 kuruşa satıyordu. (EPDK’ya göre piyasada bu yıl fiyat 150 kuruş olacaktı.) Zaten hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de Enerji Bakanı Fatih Sönmez son zamanlarda zamlara ilişkin eleştiriler artınca “Vatandaşın faturasının yarısını biz ödüyoruz” demeye başladılar.
Türkiye’nin elektrik sektöründe bir sürü çarpıklık var. Bu çarpıklıklardan en büyüğü, pek çok şirketin işin hem üretim hem dağıtım tarafında büyük oyuncu olarak yer alması. Oysa biz elektrik sektörünü özel rekabete açarken tam da bu ilişkiyi koparan kanunlar yazmıştık; Uzanlar, sahibi oldukları elektrik dağıtım ağından vaz geçmedikleri için elektrik şirketlerine el konmuştu.
Şimdi son fiyat düzenlemeleri ve devletin en azından 2019’dan beri ucuz elektrik vererek özel sektör adına sübvansiyon yapmasıyla enerji sektörünün bankalarla ilişkisinde belli yumuşamalar oldu ama o da bir yere kadar. Hala sıkıntı büyük, hala borcunu ödeyemeyen şirketler konusu gündemde.
Bilenler biliyor, elektrik sektöründe durum o kadar hassas ki, bazıları “zincirleme batış” senaryoları yazıyor. Yani sektördeki bir oyuncu batacak ve yükümlülüklerini yerine getiremeyecek, o yüzden ardı ardına başka şirketler de batacak.
Geçenlerde batan Yılmazlar Elektrik olayı bu korkuları yeniden canlandırdı. Meraklısına Murat Yetkin’in YetkinReport’ta yazdığı dört başı mamur haber/analizi tavsiye ederim, içinde muazzam bilgi var.
Aslında en büyük meselemiz elektrik değil. Bu sektör stratejik bir sektör, en kötü ihtimalle devlet bir gecede, neresi aksıyorsa orayı kontrolu altına alır. Ama bir de bankaların alacakları konusu var, o konu çok derin ve zor.