Acaba Tayyip Erdoğan hiç, ‘Keşke Naci Ağbal’ı hiç görevden almasaydım’ diye düşünüyor mudur?
Sanmıyorum ama Naci Ağbal görevden alınmamış olsa bugün Tayyip Erdoğan’ın seçime görece çok daha rahat biçimde gireceğini, çok daha başı dik ve pozitif gündemli bir seçim kampanyası yürüteceğini söyleyebilirdik.
Naci Ağbal, Mart 2021’de Merkez Bankası politika faizini yüzde 19’a yükselttiği için görevinden alındı. Dün itibarıyla bankalarımız 35 gün vadeli mevduata yüzde 36’ya varan faizler vermeye başladı. Yine dün itibarıyla yıllık enflasyonumuz yüzde 50’ye ‘düştü.’
Oysa Ağbal görevinde kalmaya devam etse, enflasyon büyük olasılıkla yüzde 10-12 arası bir yerde olacak, dolar kuru bugünkünün yarısına yakın bir noktada duracak, banka mevduat faizleri de bunlara paralel bir yerde oluşacaktı.
Hazine daha ucuza borçlanmış olacak, bütçe açığı için yine kaygılanacak olsak bile bugünkü seviyeleri konuşmayacak, kur korumalı mevduat gibi garabetlerimiz hiç olmayacak, en önemlisi bir kilo soğana 25 lira vermiyor olacak, her ay milyarlarca dolarlık altın ithal etmeyecek, bu denli yüksek bir cari açığı idare edebilmek ve Merkez Bankamızda para olduğu izlenimini yaratmak için bir sürü ülkeye el açmak zorunda kalmayacaktık.
Ama hayır, Tayyip Erdoğan, ‘Faizin sebep, enflasyonun ise sonuç’ olduğuna inanıyordu, bu inancını gerçek hayatta test etti, sonuçlarını gördü, ekonomiyi sürdürülemez bir noktaya getirdi, şimdi sessiz sedasız faiz politikasından vaz geçmek zorunda kaldı.
Merkez Bankası geçen hafta sonunda üst üste düzenlemelerle kur korumalı mevduattaki faiz ve vade sınırlarını kaldırdı, şirketlere 1 ay vadeli KKM imkanı getirildi.
Bu hareketlerin tek sebebi, döviz kurlarındaki olası bir hareketlenmeydi. Seçim nedeniyle yaşanan belirsizlik ve bütçe açığındaki patlama nedeniyle oluşan yüksek enflasyon beklentisi, para sahiplerini paralarını korumak için önlem almaya itmişti. Bankadan dolar almaya bile çekiniyordu insanlar, o yüzden altın almaya başlamışlardı. Ki bu da aslında dolaylı yoldan dolar almak demekti. En vahimi dolar satın alması engellenen şirketler kesiminin parasını altında tutmaya başlamasıydı. İthalat böyle patladı.
Seçim öncesi bir kur sıçramasından korkan ekonomi yönetimi çaresiz kaldı, mevduat faizlerini serbest bıraktı.
Oysa en başında, ta Mart 2021’de faizi serbest bırakabilirdik ve arada onca fenalığı yaşamak zorunda kalmayabilirdik. Ne yüzde 85 enflasyonu görmek zorunda kalırdık ne de dolar kurunun 20 liraya sıçradığını. 2021’in o kabus gibi son üç ayı hepimizin hafızasında derin travmatik izler bıraktı.
Tabii bugün mevduat faizleri serbest bırakılmış durumda ama hala daha Türkiye’nin para politikasının ‘normal’ ve ‘olağan’a döndüğünü, ortodoks iktisat politikalarına geri dönüldüğünü söylemeye imkan yok.
2021 yılının Eylül ayından itibaren sistemin içine eklenen çok sayıda anormalliğin tamamına yakını yerinde duruyor. En önemlisi, Merkez Bankası’nın bankaları fonladığı faizdeki anormallik sürüyor.
Dolayısıyla bugün mevduat faizlerinde yaşanan yükselme, bütün politika setinin ‘normalleşmesi’ veya ‘Faiz sebep enflasyon sonuç’ teorisinden tümüyle vaz geçilmesi anlamına gelmiyor aslında.
Ben başlıkta ‘Vaz geçildi’ dedim ama aslında bu teorisinin ruhu yaşamaya devam ediyor. Şimdi yapılanlar bir mecbur kalıştan, seçime kadar kuyruğu dik tutma hevesinden ibaret.
Tayyip Erdoğan’ın bu politikasının ‘Çok pahalı bir ders’ olacağını başından beri her aklı başında insan söyledi; faizi indirmenin bedeli çok yüksek olacaktı. Şimdi keşke ‘Erdoğan dersini aldı’ diyebilsek ama hiçbirimiz bunu gönül rahatlığı içinde söyleyemiyoruz; çünkü aslında dersin sahiden alınıp alınmadığından da bir türlü emin olamıyoruz.
Seçimi kaybedecekse, Tayyip Erdoğan kendisi kaybetmiş olacak.