Geçen hafta başladık, ‘Yapay zekanın bir bilinci olabilir mi’ sorusuna. Yapay zekanın ne olduğu ve ne olmadığı hakkında bir fikrimiz var.
Yapay zeka, insan aklının veya becerisinin sık tekrar ederek ve hep belli bir sırayı da gözeterek yaptığı işlerin bilgisayar aracılığıyla yapılması.
Vücudumuzun fiziken yaptığı işler için robotlarımız çok zamandan beri var. Örneğin evimizdeki çamaşır makinesi veya bulaşık makinesi. Açıkçası, sanayi devrimi zaten insan bedeninin yaptığı tekrara dayalı işlerin makinalarla yapılması demek.
Yapay zeka ise dediğim gibi insan beyninin yaptığı tekrara dayalı işlerin bir algoritma tarafından yerine getirilmesi.
Bir örnek vereyim: Tıbbın radyoloji dalında çalışan doktorlar, sürekli röntgen filmlerine bakıyor ve gördüklerine dair rapor yazıyorlar. Mesela onlardan akciğer filmlerine bakıp zatürre hastalığını görüp görmediklerini söylemeleri isteniyor.
Bugün aynı işi yapay zeka da yapıyor. Ona milyonlarca akciğer filmi gösterdiler ve zatürreyi nasıl ayırt edeceğini ‘öğrettiler.’ Ve bugün o yapay zeka insan doktorlar kadar, hatta bazen daha başarılı biçimde akciğer filmine bakıp zatürre teşhisi koyuyor.
Ama akciğer filmine bakıp zatürre teşhisi koymak bir radyoloğun yaptığı işlerden sadece biri. İnsan radyolog, akciğer filminde zatürre bakarken başka bir lekeyi fark edebilir ve bu hastanın kanserine teşhis koymaya varabilir; henüz bunu yapan, yani bir şey ararken başka bir şey bulmayı başaran yapay zeka göremedik. Böyle bir yapay zekanın yapılmasının önünde teknik şeyler dışında bir engel yok. Onu da hatırlatayım bu arada.
Yalnız önemli bir fark var: Radyolog gün boyunca baktığı ve teşhis koymaya çalıştığı röntgen filmlerinden yorulmuş, bu kadar çok sayıda insanın zatürre hastalığına yakalanıyor olmasından ötürü de üzüntüye kapılmıştır.
Hiçbir yapay zeka, günde milyonlarca film görüp yüzbinlerce hastalık teşhisi koysa dahi o radyoloğun üzüntüsünü yaşamaz. Radyoloğun yaşadığı o üzüntü, o özel duygusal tecrübeye bilinç adını veriyoruz.
İşte yapay zekaya eklemenin mümkün olup olmadığını merak ettiğimiz şey bu. Daha doğrusu ‘bilinç’ adını verdiğimiz şeyi tarif etmenin yollarından biri bu.
Bugün felsefe disiplini içinde özel bir dal var: ‘Akıl Felsefesi’ veya ‘Aklın Felsefesi.’
Akıl dediğimiz şey nedir, nasıl ortaya çıkar, neden vardır, neyden kaynaklanır, neden farklıdır? Bu gibi sorulara cevap arıyor daha doğrusu bu soruları tartışıyor bu özel felsefe dalı.
O felsefe dalına nöro-bilim, sinir-bilim veya beyin-bilim disiplininden gelen insanlar yardım ediyor, filozofların sorularını, tartışmalarını bilim disiplini içinde deneysel yolla araştırmaya çalışıyor.
Son 30-35 yılda inanılmaz bir patlama yaşayan bir dizi bilim disiplininden söz ediyoruz burada. Bir yandan beyni ve onun fonksiyonlarını anlamaya çalışıyorlar, bir yandan hangi beyin fonksiyonunun beynin neresinde oluştuğunu haritalamaya ve elbette insan düşüncesinin nasıl oluştuğunu anlamaya…
Ve bütün bu araştırmalar içinde bilincin ne olduğu ve nasıl oluştuğu konusu da özel bir yer tutuyor.
Nedir peki bilinç?
Bu aslında bir ‘şemsiye tanım.’ Yani aynı anda pek çok şeyi içeren bir kelime. Açıkçası, insan hakkındaki en eski sorulardan biri bilincin ne olduğu. Bazılarımız ona ‘ruh’ diyoruz, bazılarımız bilinci bütün insan düşüncesini yöneten bir ‘üst akıl’ gibi görüyoruz, bazılarımız aklımızla bilincimizin iki ayrı şey olduğunu düşünüyoruz. Çoğu bilimciye göre bilinç, yaşadığımız ve kendi içimizde hissettiğimiz tecrübeler. Ben mesela geçen hafta bilinci ‘kendi varlığının farkında olmak’ diye tanımladım, böyle bir tanım da var. Ama bu tanımı yetersiz bulanlar da.
Meraklısına şurada koca bir ansiklopedi maddesi linki vereyim, sayfalarca okuyorsunuz ama aklınızda hala net bir resim oluşmuyor.
İşte bazılarına göre akılda oluşan veya oluşmayan o resim ‘bilinç.’
Bu kadar tanımlaması zor bir şey ama mesela ceza hukukunda bilinç çok özel bir yer tutuyor. Yani bir kişinin bile isteye yaptığı şey.
Ama ne bileyim, mesela bazı sosyopatlar var, seri katil oluyorlar. İnsanları öldürmek konusunda dinmek bilmeyen bir arzu duyuyorlar. Peki o arzuyu o kişi mi duyuyor, yoksa onun hastalığı mı onu katil yapıyor?
Kısacası bu bilinç konusu kolay kolay içinden çıkılacak bir şey değil. Dolayısıyla yapay zekaya bilinç kazandırma arayışı da henüz belki emekleme evresinde bile değil.
Daha fenası da var, 1995 yılında Avustralyalı bir filozof olan David Chalmers, ortaya yeni bir kategorizasyon attı ve çözülmesi çok zor bir problemi tanımladı. Chalmers’a göre bilinç söz konusu olduğunda bir ‘çözülmesi kolay problemler’ var; bir tane de ‘çözülmesi zor problem.’
Bu haftalık yerim bitti, haftaya bu kolay ve zor problemleri konuşalım.