Geçen hafta Amerikan bankacılık sistemi çok ciddi bir stres yaşadı. Bir hafta içinde üç banka birden battı.
Batan bankalardan biri olan Silicon Valley Bank (SVB), ülkenin 16. büyük bankasıydı; içinde 175 milyar doları aşkın mevduat vardı.
Bu mevduatın büyüklüğünü anlamak için bir basit kıyaslama yapayım: 175 milyar dolar kabaca 3,5 trilyon liraya yakın TL eder. Türkiye’deki bütün bankaların mevduat toplamı 9,5 trilyondan biraz fazla. Türkiye’nin bütün ama bütün şirketlerinin banka mevduat toplamı 3,3 trilyon liradan biraz fazla.
Yani, Amerika’nın bu 16. büyük bankası, bütün Türk bankacılık sisteminin üçte birinden büyük; tek başına taşıdığı mevduat Türkiye’nin bütün şirket mevduatından fazla.
Peki bu üç banka neden battı?
Hiç kuşkusuz kötü yönetildiği için, riskini kötü hesapladığı için ve denetleyici otoriteler işlerini yeterince iyi yapmadığı için battı bu bankalar.
Bunlardan birincisi, Silvergate adlı bir bankaydı. Daha önce batan dev kripto borsası FTX’e çok para kaptırmıştı. Pazar günü Amerika’nın TMSF’si olan FDIC adlı kurum tarafından el konan Signature Bank de benzer şekilde hem kripto borsalarına para kaptırmış hem de kendisi kripto yatırım yapmış, bu sebeple ciddi zarara uğramıştı. En büyükleri olan SVB’de de durum benzerdi.
Ancak sadece bu değil tabii. Bir de her üç banka birden Amerika’daki sistemik riskten de etkilenmişti.
Yani, salgın döneminde yaşanan parasal genişleme yüzünden ülkede enflasyon olmuş; enflasyonu düşürmek için Amerikan Merkez Bankası faizi yükseltmiş, faiz yükselince de Amerikan Hazine bonolarının fiyatları düşmüştü.
Bütün bankalar ve bu batan üç banka, paralarının önemli bölümünü ‘risksiz’ buldukları Hazine bonolarında tutuyordu. Bonoların fiyatı düşünce (faizi yükselince) bankaların varlıkları değer kaybetmişti.
Hafta sonu rakamı açıklandı; bütün Amerikan bankacılık sistemi, sırf bonoların fiyatı düştü diye 620 milyar dolarlık varlık kaybına uğramıştı. Bu kayıplar henüz muhasebeleştirilmemişti, banka elindeki kağıtları satacak olsa deftere satış fiyatını yazınca muhasebeleşecek ve zarar ortaya çıkacaktı. Yani şimdilik bu 620 milyar dolarlık kayıp kağıt üzerinde bir kayıptı ama kayıptı işte.
Ekonomi yönetimi, batan üç bankanın başka bankaları da peşlerinden sürüklemesinden korktuğu için hafta sonu önemli kararlar aldı, bunlar pazar günü ilan edildi.
İki karar öne çıktı: 1. Batan bankalardaki mevduatın tümü mevduat sigortası kapsamına alındı; 2. Bütün bankalara ellerindeki hazine bonolarını orijinal alış fiyatından FED’e satma imkanı getirildi.
Bu iki önlem sayesinde Amerikan bankacılık sistemine dair kaybolan güven geri geldi; ben bu satırları yazarken henüz ABD’de piyasa açılmamıştı ama bankacılık hisselerinin değer kazanacağı anlaşılıyordu.
Amerika’dan başlayacak bir finansal krizin bütün dünyayı etkilememesi düşünemez. Nitekim batan SVB’nin İngiltere’deki kolunu HSBC bankası 1 pound karşılığında satın aldı ve böylece krizin İngiltere’ye yayılmasının önüne geçildi.
Amerika’nın iyi tarafı, bu çeşit sıkıntıların hiçbir zaman sümen altı edilmemesi. Nitekim Amerikan bankaları mesela geçen yıl çok ciddi miktarlarda zararlar açıkladılar. Oysa bakın Türkiye’ye, bankacılık sektörümüz kağıt üzerinde kâr rekorları kırdı. Kamu bankaları bile rekor kârlar açıkladı.
Amerikan bankaları zarar ederken Türk bankaları nasıl oldu da kâr etti?
Amerikan bankaları, orada Merkez Bankası faiz arttırdığı için zarar ediyor. Türk bankaları ise burada Merkez Bankası faiz indirdiği için kâr ediyor.
Faizi indirmek demek, paranın fiyatını düşürmek demek. Bankalarımız düşük maliyetle sahip oldukları parayı satarak ve başka yerlerde değerlendirerek kâr ediyorlar. Bu kârların kaynaklarından biri, bankalarımızın portföylerinde bulundurduğu hazine bonoları.
Eski tarihlerde alınmış bu devlet iç borçlanma senetlerinin tamamının faizi çok düştü; faiz düşünce de bu kağıtların fiyatı arttı ve bankalarımız kazançlı çıktı.
Fakat bu kazançlar bir yere kadar. Hazine iç borçlanma faizini yüzde 10’un altına kadar indiren gelişmeler, şimdi bankalarımız açısından bir risk birikmesi anlamına geliyor. Bankalarımızın portföyünde artık ciddi miktarda düşük faizli hazine kağıdı var ve yarın bu faizlerin artması, aynen bugün Amerikan bankalarına zarar ettiren gelişmelerin kapısını açabilir.
Türkiye’de hazine bonosu faizi epey bir zamandan beri aslında serbest piyasada oluşmuyor. Devlet, bankaları tuttukları yabancı para mevduatına karşılık sabit faizli hazine kağıdı almaya zorluyor. Bankalar ansızın ortaya çıkan bu rasyoyu tutturabilmek için piyasaya saldırıp bu sabit faizli kağıtları almaya başlayınca doğal olarak onların fiyatı arttı, faizi düştü.
Yani bizim bankalarımızı bu riski almaya devlet zorladı.
Amerika’da alınan önlemlerin kaos ve paniği sona erdirmesi hepimizi sevindirmeli. Çünkü bu çeşit bir finansal krizin Türkiye’ye yansımaması hayal dahi edilemezdi.