Hatırlıyor musunuz, Sezen Aksu’nun 2017’de çıkardığı şarkısında geçen “Havva” kelimesi yüzünden birkaç ay önce çıkan gümbürtüyü?
Sezen Aksu’nun “Hazreti Adem ve Havva’ya hakaret ettiği” ve dolayısıyla dine hakaret ettiği öne sürüldü. Kapısında gösteriler yapıldı, ölüm tehditleri havada uçuştu, sosyal medyada neler neler söylendi.
Bunu aklımızın bir kenarında tutalım ve güncel konuya gelelim. Hoş o da güncel değil ya, neyse…
Prof. Dr. Celal Şengör, HaberTürk TV’de Fatih Altaylı’nın bundan 3 ay önce, 25 Mayısta yayınlanan programında Hazreti İbrahim diye birinin de, Hazreti Musa’nın da yaşadığının kuşkulu olduğunu söyledi.
Ne Celal Şengör herhangi biri ne de bu sözlerin söylendiği program böyle kafadan atma şeylerin kolayca telaffuz edilebildiği bir program.
Programın konuklarından biri Harran’daki kazıların başkanı arkeolog Mehmet Önal. Program da Harran’da yapılıyor. Mehmet Önal, Harran için “Hazreti İbrahim’in yaşadığı yer” deyince Celal Şengör araya giriyor, “Bunların hepsi masal. İbrahim diye bir adamın yaşadığı malum değil” diyor.
Celal Şengör, bir başka cümleye “Kutsal kitap denen metinler….” diye başladığında programın yöneticisi Fatih Altaylı tehlikeyi seziyor, “İstersen girme bu konulara” diyor ama Şengör daha kibar cümlelerle devam ediyor: “Bunların hepsi o 3 tane kutsal kitap denilen, Suriye din geleneği, Mezopotamya din geleneğinden türemiş bir yan branştır. Musa peygambere bakıyorsun, adamı da tarih bilmiyor, yok öyle birisi. Musevilerin kitabındaki Mısır’dan çıkış olayı da yok. Hocamın söyledikleri tamamen menkıbevi. Belge yok.”
Kastettiği, bizim Zerdüştlük dediğimiz, batı dillerinde “Zoroastrianism” diye geçen inanç. Musevilerin, Kudüs’ten Babil’e sürüldüklerinde bu inançtan çok etkilendikleri, tek tanrılılık dahil bu inancın pek çok unsurunu aldıkları d,in tarihçilerinin genel olarak kabul ettiği şeyler.
Şengör biraz sonra da, “Musa’nın Mısır’dan çıkışı diye bir şey yok, bu konu incelendi, belgelendi” diyor ve “Menkıbevi tarih” ile “Gerçek tarih” arasında bir ayrım yapıyor. Mehmet Önal da bu ayrımı doğruluyor.
Programda yer alan diğer konuk olan felsefeci Prof. Dr. Ahmet Arslan da, “Şimdi bakın İsa’nın bile tarihi bakımdan yaşamış olduğuna dair elimizde hiçbir kanıt yok. Celal Hoca haklı. İbrahim, elimizde bulunan tarihi belgelere göre şu anda mevcut değil. İsa da mevcut değildir. Musa bence efsaneden daha fazlasıdır” diyor.
Konu, tarihçilerin, din tarihçilerinin ve düşünce tarihçilerinin konusu esas olarak. İnananlar Hazreti İbrahim’in, Hazreti Musa’nın, Hazreti İsa’nın gerçekten varolduğuna ve yaşadığına inanıyor ve bu cümleleri de açıkçası ilk kez duymuyor. Bu peygamberlerin gerçekte yaşayıp yaşamadığı konusu epey bir zamandır konuşulan bir konu.
Bu haliyle bakınca, esasen dindarların bile ilgiyle dinleyeceği bir entellektüel sohbet var ortada. Nitekim bu sohbet TV’den yayınlandı, öyle yer yerinden falan oynamadı. Dediğim gibi söylenenlerde yeni bir şey yok; sadece bazı kişiler bu görüşleri ilk kez duymuş olabilirler. Bu da onların sorunu.
Ama hayır, son olarak şarkıcı Gülşen’i tutuklatmasıyla gündemimize gelen İstanbul’un genç basın savcısı, bu konuyu “Yahu ben duymamıştım, ilk kez bu görüşleri işitiyorum” deyip bir kenara çekilip konuyu öğrenmeye kalkışmıyor. Hayır, onun yerine Celal Şengör’e “Dine hakaret”ten soruşturma açıyor.
Şengör önceki gün gitti savcıya ifade verdi. Medyaya yansıyan ifade metninden ben şunu anladım: Ey savcı, bu konuyu istersen bir daha düşün ve sakın ola ki bana dava falan açma, açarsan o davanın çok fena sonuçları olabilir.
Celal Şengör, ifadesinde tarihte bilim ile din arasında yaşanan çatışmalardan örnekler veriyor ve bunların hepsinde tartışmayı bilimin kazandığını, dinin geri adım attığını hatırlatıyor. “Bilimi yardılamak Ortaçağ’da kalmış bir şey” diyor.
Hepimiz Alman tiyatrosunun büyük yazarı Bertold Brecht’in Galileo’ya engizisyon mahkemesi çıkışı söylettiği “Ama yine de dönüyor” cümlesini biliyoruz. Evet, kilise ve Papa ne diyor olursa olsun, dünya güneşin etrafında dönüyor.
Din ile bilimi çatıştırmak dine yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri. Din, iman gerektirdiği için sorgusuz bir şeydir. Ama iman edenler inandıkları her şeyi sözlük anlamıyla ve bu dünyaya ait gerçekler gibi almaya kalkışırlarsa, bazen fizik bilimiyle, bazen biyoloji bilimiyle, bazen tarih ve arkeoloji bilimiyle kaçınılmaz biçimde çatışmaya girerler.
Kanıta dayalı karar veren ceza mahkemesinde Hazreti İbrahim’in, Hazreti Musa’nın, Hazreti İsa’nın yaşayıp yaşamadığını veya Adem ile Havva’nın var olup olmadığını, cennet isimli gerçek bir yer olup olmadığını, onların buradaki yasak elmayı yediler diye bizzat Allah tarafından cennetten kovulup kovulmadığını konuşmak ister misiniz?
Bence din ile bilimi bu şekilde, liseli ergen kıvamında çatıştırmamak lazım.