Gazete ne demek? Yayınevi neye yarar? Televizyon kanalına ihtiyaç var mı?
İnsanlar gazeteye, yayınevine, televizyon kanalına ihtiyaç duymadan doğrudan yayın yapabiliyor. Gazete yerine internet. Yayınevi yerine e-kitap veya sesli kitap. Televizyon kanalı yerine YouTube veya İnstagram. Twitter’de, isterseniz X deyin, mavi tikle uzun uzun yazı ve video da yayımlayabilirsiniz. O halde gazete, yayınevi, televizyon ne işe yarıyor?
X’e bir girin bakalım. Aynı konuda kaç farklı yalan söylenebilir bir sayın. Bazı yalanların sponsorluğunu yapan tipler göreceksiniz. Konu ister tarih olsun ister coğrafya; her fırsatta daha önce hiç duymadığınız, fantastik tarih anlatan, özel yetiştirmeler bulacaksınız. Hani internet sayesinde herkes yayın yapabiliyor ya; gerçekten herkes yayın yapabiliyor. Doğru dürüst okuryazar olmayanlar bile.
YAYINEVİ, GAZETE KALİTE FİLTRESİDİR
İnternet yokken bunlar bir yayınevinin, bir gazetenin, bir televizyon istasyonunun filtresinden geçmek zorundaydı. Şimdi o filtreler yok ve doğru ile yanlış, kirli ile temiz, akıllı ile kaçık karşınızda; hepsi bir arada. Şimdi o filtreler yok dedik. Aslında o filtreler hâlâ duruyor. Hâlâ gazeteler var; hâlâ yayınevleri var.
Eskiyle bugün arasındaki fark şu: Eskiden bu filtrelerden geçmeden okuyucunun, seyircinin huzuruna çıkamazdınız. Çünkü bu saydığım mecraların hepsi sermaye isterdi. Şimdi onlardan geçmeden de kendinizi yayımlayabiliyorsunuz. Sermayeye gerek yok; hatta yatırım yapmadan para bile kazanabilirsiniz.
Bugün gazete ve yayınevinin temel değeri, kâğıt, mürekkep, matbaa değil. Televizyonun asıl varlığı milyonlarca dolarlık donanım değil. Bunların yazara, konuşana bugün kattıkları asıl değer, o ürünlerin kalitesinin ve doğruluğunun teyididir. Gazete, yayınevi, televizyon, bugün markadır. Marka her şeyden önce kalite güvencesi demektir. Siz bu yazıyı niçin Karar’ın veya Millî Düşünce Merkezi’nin sayfalarında okuyorsunuz? Haberler için niçin Karar’a bakıyorsunuz? Çünkü Karar’da okuduğunuz haberin kontrol edilerek yayımlandığını, doğru olduğunu, uydurma olmadığını biliyorsunuz.
YAYINCININ ASIL ÜRÜNÜ KALİTE GÜVENCESİ
Kitap alırken adını duymadığınız bir yayınevindense daha önce yayımladığı eserleri beğendiğiniz yayınevinkini tercih edersiniz. Öyle yayınevleri vardır ki bir kitabı o yayımladıysa okumanız gerektiğini hissedersiniz.
Gazetelerin, yayınevlerinin, televizyon kanallarının- internet üzerinden yayın yapanlar dâhil-strateji çizerken ürünlerinin hangi bileşeninin değerli olduğunu iyi kavramaları gerekir. Temelde ne işe yaradıklarına…
Bu saydıklarımın hepsine “yayıncı” diyeyim ve öyle devam edeyim.
O halde yayıncının aslî işi ürünün kalitesini temin etmektir. “Temin etmek“ derken o kaliteyi garantilemeyi kastediyorum. Yayıncının işi, “Bu ürün kalitelidir.” demek ve bu sözüne insanları inandırmaktır. Bu da yayınladıklarında belli bir çizgiyi muhafaza etmekle olur.
Yayınevi, TV kanalı, gazete… Bunlar kalitenin teminatıdır. Yani aslında markadır. Markasız ürünü almakta tereddüt edersiniz. Peki, doğrudan yayın yapanlar? Onlar bizatihi marka hâline gelmiş kişiler.
YAZAR ÖBEKLERİ KURULMALI
O hâlde, benim bir yayınevim olsaydı nelere dikkat ederdim? Bir kere editörlüğü asıl işim diye benimserdim. Editörlük, musahhihlik – düzeltmenlik değildir. Belki editör düzeltme de yapar ama temel işi, yazarla birlikte çalışmak, kitabın yapısına, gidişine yön vermektir. Yazarla bu kadar yakın olunca editör, yayınevinin bir parçası olduğu kadar yazarlar dünyasının da bir parçası hâline gelir.
Buradan bir adım daha atıp, yazar menajerliğine geçebiliriz. Menajer, yazarın, yayıncıya karşı temsilcisidir. Yazarla yayıncı arasında bir yere oturduğu için de yüzünü yazara döndüğünde editördür. Eserin yayımlanacak ve piyasada tutunacak bir eser olması için yazarla işbirliğine girer.
Bütün bunlardan sonra gelecekte mutlaka kurulması gereken bir yapıya geliyorum: Yazarlar topluluğuna. Yazarların birbirini tanıdığı, tanıttığı, birbirini tenkit ettiği bir topluluk. Deneyimli yazarların, ilk eserini verenlerin elinden tuttuğu, onlara “editörlük” yaptığı bir küçük dünya. Aynı şehirde olanlar yüz yüze toplanabilir ama şart değil… İnternet çağında ülkenin, hatta dünyanın her yerinden iletişime geçmek mümkün.
Yeni ve genç yazarların çalışmalarını paylaştığı internet siteleri var. Bazen birlikte hikâye, hatta roman yazıyorlar. Bunlar birer başlangıç. Yazarlarla editörleri, yayıncıları bir araya getirecek yapıların oluşması yakındır.
Emine Işınsu Roman Ödülü’ne, 141 eser geldi. Bu 141 eserin sahipleri acaba yazarların küçük dünyasının çekirdeği olabilir mi? Onlardan biri veya birkaçı böyle bir atılımda başı çeker mi? Veya edebiyat kuruluşlarımız, dergilerimiz? Ne güzel olurdu.