Cuma yazımda, gelecek nesilleri yükümlülük altına sokan icraatın, kanunen mümkün olsa da vicdanın ve bilgeliğin bunu reddedeceğini yazmıştım. Uzun vadeli borçlarla, hazine garantileriyle çocuklarımızı, torunlarımızı borçlu kılmanın…
Bugünkü çıkar uğruna gelecek nesillerin sağlığını, refahını, yaşayacağı ortamı ipotek altına alan bir başka davranış çevreye karşı duyarsızlıktır. Birçok örnek bulunabilir. Bir tanesinden bahsedeyim, Türkiye’nin nefes borularından Balıkesir ve Çanakkale’nin Kaz Dağları’ndan. Bu övülerek yaratılmış ormanların yüzölçümünün % 70’ine maden arama ruhsatı verilmiş! Bu ruhsatlardan azımsanmayacak bir kısmı maden işletmesine dönüşmüş. Bunlar arasında geriye dönülemez tabiat tahribatı yapanlar çoğunlukta. Bugün birileri kazanıyor. Belki bugünün Türkiye’sinin de kazançları var. Ya yarının Türkiye’si? Çocuklarımız, torunlarımız? Onlardan izin aldık mı?
Çevresel Etki Değerlendirme – kısa adıyla ÇED- mevzuatının yirmi küsur kez değiştirildiği söyleniyor. İhale kanunu da yüz küsur defa değiştirilmişti. Ne için? İhale kanunu hangi maksatla değişiyorsa, ÇED mevzuatı da tıpa tıp aynı maksatla değişiyor.
Gelecek nesilleri mahkûm eden başka bir haksızlık, milletlerarası ekonomi tavsiyelerinde, ekonomi teorilerinde de gizlidir. Mesela, “Mukayeseli Avantajlar Teorisi”… Bu teoriye göre her ülke en iyi ürettiği ürünlere odaklanmalı, başkalarının daha verimli şartlarda ürettiklerinin yerlisini üretmeye kalkmamalıdır. Bu teoriye uymanın, toplam değeri arttırdığı matematikle de ispatlanabilir. Üniversite birinci sınıf iktisat kitaplarında ispatını bulabilirsiniz.
MERDİVENİ TEKMELEMEK
Bu teori, bazen gönüllü, bazen güç kullanılarak uygulanmış. Cambridge Üniversitesi gelişme ekonomisi hocası, Güney Koreli Ha-Joon Chang, “Merdiveni Tekmelemek” kitabında, İngiltere’nin o zamanki kolonisi Amerika’nın, dokuma endüstrisi kurmasını yasakladığını anlatıyor. İletişim Yayınevi, bu kitabı, herhalde eyice anlayalım diye, “Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü” diye çevirmiş, İngiliz gemilerinin Afrika’dan taşıdığı köleler sayesinde Amerika’da pamuk üretmek ucuz ve avantajlıydı. Bu pamuklar, koloninin değil, hızla büyüyen İngiliz tekstil sanayiinin yararına kullanılmalıydı. Bu muhakkak, mukayeseli avantajlar teorisine de bire bir uygundu. Pamuğun Amerika’da üretimi daha ucuzdu. Tekstilin İngiltere’de üretimi de. İşte size, çok sık duyduğumuz “kazan-kazan, win-win” düzeni.
Amerika, mukayeseli avantajlar teorisine devam etseydi, hâlâ Avrupa’nın ham madde tedarikçisiydi. Amerikan ihtilalinden sonra İngiltere pamuk üretme işini Mısır’a kaydırdı. Osmanlı’nın ekonomik sıkışıklıktan, askeri ve idari zafiyetten İngiltere’ye teslim ettiği Mısır’a... Ödünç verdiğimizi sanıyorduk; Kıbrıs’ı ödünç verdiğimiz gibi.
Ha-Joon Chang’ın kitapta fısıldadığı birkaç gerçek daha var. Şimdi uluslararası serbest ticareti, ideolojik bir asabiyetle savunan ülkelerin, kendileri kalkınırken ithal ikameciliği, koruyucu gümrükler ve genç endüstrilerinin teşviki yönünde her şeyi yaptıkları. Endüstrileşme merdiveninin basamaklarını çıkıp, sanayi ülkesi konumuna yerleştikten sonra sıfır gümrük, koruma aleyhtarlığı ve diğer tezlerin savunucusu oluyorlar. Chang’ın deyimiyle oralara çıkarken kullandıkları merdiveni, başkası kullanmasın diye tekmeleyip atıyorlardı.
BUGÜN İÇİN YARINI FEDA ETMEK
Mukayeseli avantajlar gibi, matematik ispatı olan bir teoriyi, dünya ekonomisine yararı belli serbest ticareti kötü yapan nedir? Bunların sadece bugüne bakıp yarını hesaba katmamalarıdır. Bugün kazan-kazan olan bir davranış, yarınlarda, kalkınmakta olan taraf için kayıp olabilir. Yarının kaybı.
ABD-İngiltere ile kazan-kazan oynasaydı hâlâ siyahlara pamuk toplatıyordu. Serbest ticaretin, sıfır gümrüğün baş savunucusu ABD’nin bugün Çin’le tutumları değiştirmesi de aynı gerçeğin çarpıcı bir örneğidir. Sanayi üretimi, ucuz işçilik ve telif gibi, lisans gibi fazla endişeleri olmayan Çin, bugün uluslararası ticarette liberal, ABD ise Çin’e karşı korumacıdır. Ne günlere kaldık!
Bu arada bir hakkı da teslim edeyim: Bundan 11 yıl önce, Prof. Dr. Konuralp Ercilasun, şu öngörüde bulunuyordu: “Bugünün en büyük ekonomisi olan ABD’nin yerini 2020’de Çin’in alacağını düşünürsek, önümüzdeki yıllarda bu ülkeyi küreselleşme ve liberalizmin en ateşli savunucusu olarak görmek bizi şaşırtmamalıdır.”(21. Yüzyıl, Haziran 2010, 18. sayı, sayfa 35-40) Gerçekten de satın alma gücü paritesiyle Çin, ABD’yi geçti ve serbest ticaret ve liberalizm savunuculuğunda ABD ile yer değiştirdi.
İki yazı boyunca hep aynı hatayı anlattım. Bugünün uğruna yarını feda etmek. Bugünün menfaati için gelecek nesillere ipotek koymak. Bu suç bazen bir ülke içinde, bazen dünya çapında işleniyor.
Kapitalizm işte deniyor. Şimdi son icat “Karma Kapitalizm”. Bu karma ekonomi gibi bir şey değil. Hint alt kıtasının “karma”sı. Alev Alatlı’nın tercümesiyle, “bıldırda yediğin hurmalar, bugün mideni tırmalar” veya etme-bulma kapitalizmi. Bugün odaklılıktan kurtulup, bugünle yarını birlikte düşünebilen kafalara ihtiyacımız var. Bugünkü nesillerin size verdiği yetkilerle gelecek nesilleri yükümlülük altına sokarken iki defa düşünün, hatta düşünmekle yetinmeyip vicdanınıza, ahlakınıza da bir danışın.
Bugün yaşayan ahaliye halk denir. Bu halk, dününün şuurundaysa, yarının sorumluluğunu da duyuyorsa, ancak o zaman millet olur.