Yapay zekâ, birçok testte, insanların çoğundan daha iyi sonuç alıyor. Bazen en iyi yüzde on arasına giriyor bazen de en iyi yüzde bir arasında. Geçen yazım ve oradaki atıflardan bunu rahatlıkla görebilirsiniz.
Malumatın, ezberin bittiği yer demiştim. Hatta bilginin bittiği yer. Bilginin bitip bilgeliğin başladığı yer… Toz, duman yatıştığında ortaya nasıl bir dünya çıkacak? Hangi işler hâlâ insanların tekelinde kalacak? Bugün yaptıklarımızın çoğu yapay zekâya devredilecek gibi duruyor.
SINAVA HESAP MAKİNESİ SOKMAK
Testlerde üstün başarı sağlıyor… Biri şöyle yorumlamış: “Testlerin neyi değerlendirdiği zaten şüpheli.
Beceriyi değerlendirmiyor. Bilgiyi bile değerlendirmiyor; hiç olmazsa ustalık seviyesindeki bilgiyi. Galiba asıl değerlendirdiği, test çözme becerisi.” Bu, çoktan seçmeli ustalığına çevirdiğimiz eğitim sistemimizi anlatan bir tespit gibi. İlk çıktığında, sınavlara hesap makinesiyle girilmesini yasaklamıştık. Pek akıllıca bir yasak değildi. Zaten yasaklar genellikle akıllıca değildir; yasakçının çaresizliğinin itirafı gibidir. Şimdi, bizim her biri S ile biten bir düzine testimizin akıbeti ne olacak? Yapay zekâ hepsinde ilk bine girmeğe başlarsa? Hadi yapay zekâya ulaşılmasını yasakladık diyelim. İnsanlar sormazlar mı: Yapay zekânın sol ayağıyla yaptığı iş için benim yıllarımı vermem ne kadar doğru? Biz de sormaz mıyız acaba, çocuklarımızı birer ikinci sınıf Google, ikinci sınıf ChatGPT gibi mi yetiştirmek istiyoruz? Bu sorular sorulmaya başlandığında, bugün hayatımızı adadığımız birçok şeyin önemini kaybettiğini göreceğiz.
Yapay zekâyı tehdit gibi görenler de var. Sorgulanıyor: İşsizliğe yol açmaz mı? Ekonomiyi nasıl etkiler?
Dikkatinizi çekerim. Açık ve yakın tehlikeden bahsediyoruz. “3000 yılında insanlar nasıl yaşayacak?” cinsinden bilim kurgu sorusu değil bu. 2020’li yıllar sona ermeden her şey olup bitecek.
ACEMOĞLU DÜZENLEME İSTİYOR
Microsoft ,muhtemelen bu yıl çıkmadan, Ofis programlarına GPT’yi ekleyeceğini açıkladı. Yazma, tablolama, sunu programlarında yapılacak bu geliştirmenin adı da belli: Co-pilot- İkinci pilot. İsterseniz otopilot da diyebilirsiniz. Bu ne demek? Şu demek: Sitenize veya gazetenize bir dolgu yazısı mı istiyorsunuz? Word programına talimat vereceksiniz: “Emekli maaşlarının ne olacağı ile ilgili iki sayfa yazıver.” Ve içi “Peki”, “ise”, “de” dolu şu yazılardan biri dökülüverecek ekrana. Belki yapay zekâ böyle bile yapmaz, daha ustaca yazabilir. “Sonucu sakın başta söyleme, birkaç sayfa sonra, daha iyisi en sonunda söyle ki tıklayıp okusunlar.” diye de talimat verebilirsiniz. Bir yerde bu muhtemel gelişmeye, “İçeriğin sonu ama yazının değil” demişlerdi. Demek “içerik” denilen dolgu maddesi yapay zekânın alanına giriyor. Daha derin görüş gerektiren bilgelik insanın işi. Öyle mi? İnşallah öyledir.
Daron Acemoğlu, birkaç yıl önce yapay zekânın ekonomiye ve özellikle işsizliğe etkilerini incelemişti: Yapay Zekayı Yeniden Tasarlamak- Otomasyon Çağında İş, Demokrasi ve Adalet, Efil Yayınevi 2022. Kitabın ABD’de yayım tarihi Mayıs, 2021. Acemoğlu, firmaların çalışanın verimini arttıracak türden yapay zekâya odaklanmasını tavsiye ediyordu. Otomasyona, robotiğe değil… Hatta yapay zekâ araştırmalarını şirketlerin değil, üniversitelerin yapmasını öngörüyordu. Sert önlemler değil mi? Bu işi nasıl yapacaksınız? Şirketlerin araştırmalarını mı yasaklayacaksınız? Verim arttıran yapay zekâ ile otomasyon getiren yapay zekâ arasındaki çizgi nasıl çizilir? Acemoğlu’nun yazdıklarını “hiç olmazsa geçiş dönemi için bir dizi tedbir” diye düşünebilirsiniz. Ama geçiş dönemlerinin kötü bir huyu vardır; sonunda geçerler.
Ben bu yazıyı hazırladıktan hemen sonra, ABD’de 1100 iş, bilim ve teknoloji insanı, Acemoğlu’na yakın bir çizgide, bir uyarı mektubu yayımladı. (https://bit.ly/40FVmtQ ) Apple’ın kurucularından Steve Wozniac, Elon Musk ve diğerleri. Onlar da düzenleme- regülasyon istiyor ve hemen istiyor. Bu yapılana kadar yapay zekâ araştırmaları dursun, hiç olmazsa bu yaz içinde diyorlar.
PUEYO: İŞSİZLİK DEĞİL REFAH GELİR
Harrari gibi zamane dâhilerinden Tomas Pueyo, daha iyimser. O, geçmişte de işsizliğe yol açacağından endişe duyulan bütün yeniliklerin, refahı arttırırken işsizliğe sebep olmadığını anlatıyor. “Latent demand ~ bekleyen talep” diye bir kavram kullanıyor. Bir ürün, mevcut teknolojiyle belli bir fiyata satılıyor diyelim. O fiyatta belli bir pazarı ve belli bir talep var; o talebi karşılıyor. Arz-talep, her zamanki gibi dengede. Sonra üretim sürecine, yapay zekâ gibi verimi sıçratan ve daha az işçi gerektiren bir yenilik uygulanıyor. Talep değişmezse verimin sıçramasının, bazı insanları işsiz bırakacağı muhakkak. Yani, bir işçi günde on alet üretirken şimdi yirmi alet üretiyorsa aynı üretim miktarı için çalışanların yarısını işten çıkarabilirsiniz; değil mi?
Fakat öyle olmuyor, diyor Pueyo. Verim artınca maliyet düşüyor. Maliyet düşünce fiyat da düşüyor ve o aleti eskiden bin kişi satın alabiliyorken, şimdi on bin kişi satın alabiliyor. “Bekleyen talep”, fiyat düşünce gerçek talep hâline geliveriyor. Verim iki katına çıktı, işçilerin yarısını işten çıkardınız ama talep on katına çıktı. Şimdi eskisinin beş katı işçi istihdam etmeniz lazım. Sular akmaz tersin tersin demişler de yanlış demişler. Tersine de akarmış sular… Pueyo, refah ve iş talebinin, aleti herkes alana kadar devam edeceğini, artışın, ancak piyasa tamamen doyunca duracağını söylüyor.
Acemoğlu mu haklı Pueyo mu? Muhtemelen ikisi de… Bazı işler yok olacak. Yenileri doğacak. Yeni işler eskiler kadar veya onlardan fazla mı olacak? Bilmiyorum. Otomobil çıktığında fayton fabrikasında işçi olmak istemezdim muhakkak. Veya hesap makinesi çıktığında sürgülü cetvel fabrikasında.