İnsanlar, Türk toplumunun birbirini hainleştirmeyen, birbirinden nefret etmeyen günlerine hasret.
Rahmetli Demirel’in rahmetli Erdal İnönü’yü hasta yatağında ziyaret edip ellerini avuçlarının içine aldığı fotoğrafı paylaşıyorlar. Demirel’in, Ecevit fotoğrafı taşıyan çocukla poz verdiği fotoğrafı paylaşıyorlar. İnsanlar, YouTube’da iktidar ve muhalefet liderlerinin televizyonda tartışmalarını seyrediyor. İmrenerek birbirine o bağlantıları veriyor. Ecevit, Çiller, Türkeş, Erbakan, Demirel… Kimse hain değil. Kimse öbürlerinden on arşın daha uzun değil. Kimse kimseyi aşağılamıyor, nefret diliyle ve nefret suratıyla konuşmuyor. “Nefret dili”ni bilirdik de “nefret suratı”nı iktidar siyasilerinden yeni öğrendik.
VİRAL SAÇMALIKLAR
İngilizceden ithal bir terim, “echo chamber”: “Yankı odası” veya “aksiseda odası” diye çevirebiliriz. İnsanların mikro cemaatler kurup dünyayı o cemaat içinde düşünülenlerden, konuşulanlardan ibaret saymaları olayına verilen isim. Aşının Bill Gates’in çip takma operasyonu olduğu, Lozan’ın 2023’te yürürlükten kalkacak gizli maddeleri ve daha nice saçmalıklar, herhâlde böyle yankı odalarında kuluçkaya yatıp sonra yumurtadan çıkıyor. “Yankı odası” olup biteni güzel anlatıyor. Siz bir şey söylüyorsunuz veya bugün bizde olduğu gibi bir şeyi bağırıyorsunuz. Bağırdığınız laf, odanın duvarlarına çarpıp size geri dönüyor. “Vay canına” diyorsunuz, “herkes benim gibi düşünüyor!”. Yalnız bu yankı odalarında yankı duvarlardan değil, duvardan farksız yandaşlarınızdan geliyor.
Böyle sapıklıklar bütün toplumlarda meydana gelebilir. Ama şimdikiler farklı, öyle alelade sapkınlıklar değil. Yukarıdaki tarifte “mikro cemaatler” demiştim. İşte bugünküler hiç de mikro değil. Bayağı büyük grupları inandırabiliyor, etkisi altına alabiliyor. Artık bunlar yankı odası değil, yankı salonu veya stadyumu, hatta ülkesi! Hani küçük cemaatlerde kuluçkaya yatıp yumurtadan çıkan saçmalıklar var ya… Bunlar mutasyon geçirmiş, DNA’larına viral bir özellik eklenmiş. Bütün ülkeyi sarıveriyorlar.
Türkiye’nin yankı ülkesi hâline gelişinin iki sürücüsü var. Biri sosyal medya. Fakat dev cemaatlerimizin televizyon kanalları da bir o kadar etkili. Belki yazılı basının da katkısı var.
HEPSİNDE AYNI YANKI
Tek tek ele alayım.
Facebook’ta 5000’e yakın “arkadaşım” var. Facebook, kişi sayfalarını bu sayıyla sınırlıyor zaten. Yeni arkadaşlık istekleri geldikçe tanıyor muyum diye sorgulamıyorum. 5000 kişiyi tanımak ne mümkün. Yeni isteklere, arkadaşlık isteyenle kaç ortak arkadaşımız var diye bakıyorum. Ortak arkadaş sayısı belli bir rakamın üstünde ise kabul ediyorum. Mesela elli veya daha fazla ortak arkadaşımız varsa kabul. Yoksa kabul etmiyorum. Şu olana bakın: İşte size mükemmel bir yankı odası. Arkadaşları dikkatle aynı camiadan seçen bir evrim mekanizması. Varacağı son nokta: İzolasyon!
Twitter bundan çok farklı değil. Kimleri takip edeceğinizi yine siz seçiyorsunuz. Eh düşüncelerini, fikirlerini sevmediklerimi izleyecek değilim değil mi? Zaten insanların takip ettikleri, genellikle onları takip edenlerden çok fazladır. Şimdi baktım, bendeki oran bire kırk dört. Hadi ben ekstra nobranım diyelim ama hüküm genelde doğrudur. Belki bire yirmi falandır. Buyurun size bir başka yankı odası. Tam değil ama neredeyse “kendi çalar kendi dinler” deyiminde tarif edilen hâl bu. Beni izleyenler beni beğenenler zaten. Kapalı devre. Troller hâriç. Onlar maaşlı çocuklar.
Belki bir zamanlar televizyon ve basın daha renkliydi. Hatta aynı gazetede veya aynı kanalda farklı siyasî görüşlere rastlayabilirdiniz. Sonra yazılısıyla, sözlüsüyle yandaş basın doğdu. Geri kalan birkaç gazete ve kanal da muhalif olmayı seçti. Belki de yandaşların yarattığı tekdüzelik ikraha yol açtı ve yandaş olmayanlar muhalefet yapmaya itildi. Bizzat okuyucu ve seyirci tarafından. Muhalefeti yok etmeğe çalışırsanız, yok edemediklerinizi büyütürsünüz. Nadir hâle getirdiğinizin değeri artar. Muhalif basın bu yüzden büyüdü.
NEFRET MİLLETİ YOK EDİYOR
Bakıyorum, hiçbir eve ortadan yayın yapan gazete girmiyor. Yandaş tirajları sert şekilde düştü. Geriye kalanların okuyucuları ancak alışkanlıktan devam ediyor. Gazetelerin tiraj kaybetmesi sadece bu sebebe bağlı değil tabi… İnternet ve televizyonun da etkisi var. En çok satan gazetenin, “1 Milyonu aştık!” diye manşet attığını hatırlıyorum. Geçen asırda. Şimdi bütün gazetelerin tirajlarının toplamı milyonu bulmuyor. Neyse ki internet nüshaları durumu dengeliyor.
Ben pek televizyon seyretmem. Kırk yılda bir bir diziye veya filme bakmak istersem de tabletimi kullanıyorum. Fakat sabah uyanınca ilk işi televizyonu açmak olan yakınlarım var. Onları izliyorum. Hani yüzlerce kanal var ya… Onların arasından sadece bir veya ikisini seyrediyorlar. Benim dostlarım muhalif kanalları izliyor. Diğerleri ne izliyor bilmiyorum. Bu da bir yankı odası değil mi? İnternet televizyonları da pek farklı değil.
Sonuç: İki dev yankı odası. Birbirinden gittikçe uzaklaşan, birbirinden nefrete itilen iki kalabalık cemaat.
Sonra: Hain o hain! Gülüyorsunuz ama diğer cemaat da sizin için aynen böyle düşünüyor. Nefretiniz milleti yok ediyor.