Hurra, toplum nereye yuvarlanıyor diye sorup endişelenenler veya gidişten hisse kapmaya kalkışanlar vardır. 70’li yıllarda Türkiye’nin kesinlikle Sovyet usulü devrime gittiğine inanıp devrim kabinesinde yer almak için manevra yapan akademisyenler vardı. Şimdi de Türkiye Cumhuriyeti yıkılmaya gidiyor diye düşünenler var.
MEDLER VE CEZİRLER
Bilim ve teknolojideki gelişmelerin geri dönüşü yok. Çünkü artık bilgi hem birikiyor, hem yayılıyor. Ancak toplumların davranışları, eğilimleri öyle değil. Birçok sebepten dev bir dalga gibi yükselen bir eğilim, yine bir dalga gibi hızla alçalıp sönüyor. Toplumların marufları, standartları, değerlendirmeleri bir o yöne, bir bu yöne salınıyor.
Cemiyette havanın değişmesini en güzel anlatan çalışmalardan biri Fukuyama’nın Türkçeye Büyük Çözülme diye çevrilen 1999 tarihli kitabı. Fukuyama modern toplumların, muhafazakârlıkla serbest davranışlar arasında nasıl gidip geldiğini, sayılarla gösteriyor. Zannedildiği gibi, bugünkü toplumun çılgın bir serbestliğe doğru yokuş aşağı yuvarlanış içinde olmadığını görüyorsunuz. Fukuyama Batı’nın ve kendi ülkesi Japonya ve komşularının yakın tarihini incelemiş. Serbest ve sıkı, liberal ve muhafazakâr dönemlerin bir birini kovaladığını görüyor. İçki tüketimi, boşanma oranları, evlilik dışı çocuk sayıları… Fukuyama’nın titizlikle bulup yıllar boyunca izlediği istatistikler.
Mesela İngiltere ve ABD’de 19. asrın başında bugünkü Amerikan ve İngilizler’in olur mu böyle şey diyecekleri bir sefahat hâkim. 1820 yılında kişi başına yıllık saf alkol cinsinden alkol tüketimi 38 litre civarında. Bugünkünün dört katı. İşçiler, çiftçiler, gün boyu sarhoş dolaşıyor. Yalnız içki değil, Fukuyama’nın suç oranları, boşanma gibi ölçüleri de aynı işaretleri veriyor. Asrın ikinci yarısında, Kraliçe Viktorya döneminde iki ülke de 180 derece çark ediyor. Öyle ki, bugün bile aşırı muhafazakâr tutumlara “Viktoryen” denir. Fukuyama’nın ifadesi ile, gençliğinde işe ayık gitmeyen baba, bir akşam yetişkin çocuğu içki içti diye küplere biniyor.
İDEOLOJİLERİN YÜKSELİŞİ VE ÇÖKÜŞÜ
Bu gel-gitler, toplumun baskı ve propagandaya tepkisiyle de büyüyor. Sovyetlerin çöküşünün bir sebebi de ideolojik dayatmadır. Bir Kızıl Ordu subayı, “Çekoslovakya’da halkın yüzüne bakmaktan utanıyorduk” demişti. Bir başka “utanma” hikâyesine de ben şahidim. Daha önce yazdığım gibi 1969 yılında Polonya’da katıldığım bir bilim kongresinde, Macar meslektaşım Prof. Yanoş Ladik, “Bana bak”, demişti, “seni izliyorum, geldiğinden beri burada komünist arıyorsun. Burada bulamazsın. Bütün komünistler sizin tarafta. Macaristan Komünist Partisi Başkanı arkadaşımdır; o da komünist değil. Resmî lafları söylerken utanıyor!” O yıllarda pek az insan fark etti ama Sovyetlerin sonu başlamıştı.
19. ve 20. asırlara İdeoloji Çağı diyebiliriz. Komünizm, Faşizm, Nazizm… Son ikisi 1945’te, birincisi de 1989-1991 arasında göçtü. Çok şükür.
1989 Berlin Duvarı’nın, 1991 Sovyetler’in yıkılışıdır. O güne kadar, dünyanın birçok yerinden, “Herkesin bir ideolojisi var, bize de acele bir tane lazım” diyenler vardı. Müslüman Kardeşler’in ideoloğu Seyyid Kutb bunlardan biridir. Komünizm ve Kapitalizm “ideolojierinin” karşısına “İslam ideolojisi” ile çıkmak niyetindeydi. “İdeoloji lazım” fikrini, Kutb’un kendisinden dinleyelim: “… dünya, düşünce ve doktrine dayanan ideolojik komplekslere doğru ilerlemektedir. İslâmî hareket bu global eğilimin bir parçasıdır.” Kutb’un ilk kitabının, İslam’da Sosyal Adalet başlığını taşıması tesadüf değildir.
İDEOLOJİ BASTIRDIKÇA MUHALEFET BÜYÜR
İran Devrimi’nin tarihi 1979’dur. İdeolojilerin ölümü henüz gerçekleşmemişti. O yüzden İran da kendine göre bir İslam ideolojisiyle yola çıktı. Aradan geçen kırk bir yılda, iki yeni nesil geldi. Ve halkın büyük desteğiyle gelen molla yönetimi, gittikçe, Ladik’in bana ‘69 yılında tarif ettiği Macaristan yönetimine benzedi. İran’ı tanıyanlar, dindarlığa karşı büyük bir reaksiyonun yükseldiğini anlatıyor. Hatta rejimin İslamiyeti’ne inat, Hristiyan misyonerler başarı kazanmaya başlamış. İran’ı tanıyan, oralı bir Türk arkadaşım, “Her gün otobüslerle Türkiye’ye, buradaki misyonerlere vaftiz olmaya geliyorlar” diyor ilave ediyor, “Sen bakma İslam Devleti dendiğinde. Türkiye’de halk kesinlikle daha dindar.” ABD devlet radyosu NPR’nin muhabiri, bir otobüs İranlı’nın 2018’de Denizli’de vaftiz edilişini anlatıyor. (İngilizce’den çevirebilirseniz: https://n.pr/2RNaZxZ)
19. ve 20. asırlar ideolojilerin med çağları idi. İdeoloji suları yükseliyordu. Sovyetlerle birlikte bu çağ sona erdi. Şimdi ideolojilerin cezir çağıdır. Türkiye’de dindar nesil yetiştirmek için yola çıkanlar, dinin ideoloji, ideolojinin din yerine geçirildiği denemeleri yakından incelemeliler. Dindar nesil yetiştirmek yerine, ideolojinizle birlikte dini de gömebilirsiniz. İran’daki gibi. Çünkü din adına hareket edenlerin hatalarının faturası dine çıkarılıyor.
Bir masalda, dövüldükçe büyüyüp güçlenen bir cin vardır. İdeolojik baskı da muhalifleri üzerinde aynı etkiyi yapıyor.