İki Tarz-ı Riyaset 30 Mayıs 2021 tarihli yazımın başlığıymış. O iki tarz, tahakküm ve saygınlıktı. Bir topluma, bir topluluğa, bir şirkete, bir STK’ya “reislik” etmenin iki yolu vardı. Biri tahakkümdü. Astığı astık, kestiği kestik davranışlar içinde, her şeyin tek ve son karar vericisi, mutlak hâkimlik (haşa) iddiasındaki liderlik. Onun zıddı da işini iyi bilip iyi yaptığı için, etrafındakiler onu sayıp sevdiği için başa geçenin yaptığı liderlik. Nedense bu konunun işlenmesine “duyulan lüzum” bir türlü azalmıyor; artıyor. O hâlde ben de duyulan lüzum üzerine tekrar iki tarz-ı siyaset yazayım.
Konuyu daha önce büyük çapta Joseph Heinrich’in “Başarımızın Sırrı” kitabına dayanarak anlatmıştım. Bu sefer kendi yöneticilik tecrübelerime ve özellikle geçen asrın son yirmi yılında gelişen çağdaş yönetim metotlarına dayanacağım.
TAHAKKÜM VE SAYGINLIK
Tahakküme dayanan lider (TDL) şöyle düşünür: İnsanlar hata yapmaya meyyaldir. Ben hâriç. Onun için onları sıkı sıkı denetlemek, bir an bile gözden ırak tutmamak gerekir. Üstelik işten kaytarmak için de fırsat kollarlar. Başıboş bırakmaya gelmez. Kimin neden sorumlu olduğu iyi belirlenmelidir ki, işler ters gittiğinde kimin kafasını alacağımı bileyim! Çalmaya, çırpmaya, benim arkamdan iş çevirmeye de bayılırlar. Onun için işlerin başına sadık adamlarımı geçiririm. Fakat bu yetmez. İnsanoğlu çiğ süt emmiştir. İşlerin başına tayin ettiğim adamların yardımcılarını da ben tayin ederim. Sonra onları tek tek çekip konuşurum. Şeflerini gözlemelerini, bir gariplik hissettiklerinde doğrudan bana haber vermelerini isterim. Her temasımda onlara kimin patron olduğunu hissettiririm. Böylece şımarmazlar ve yerlerini bilirler.
Saygınlığa dayanan lider (SDL) ise farklı düşünür: İnsanlar başarmak ister. Başarmak ve takdir edilmek ister. Benim birinci işim, onların önünü açmaktır. Her birimdeki deneyimli elemanlar işin nasıl yapılacağını benden iyi bilirler. Benim görevim zaten yapılmakta olanlar konusuna ukalalık etmek değil, yeni stratejiler için dışarıya bakmak ve fırsatları değerlendirmek için elemanlarımın da kafa yormalarını sağlamaktır. Onların kuruma mensubiyet duygularını yükseltmektir. Onun için her adımımda fikirlerini alırım; onaylamadıkları adımları atmam. Aslında benim temel hedefim, fırsat gözlemek, strateji belirlemek ve eğitmektir. Bunların dışında kendimi gereksiz kılmaktır. Birim liderlerimle sürekli temasta bulunurum, fakat onların altlarına kimleri tayin edeceklerine karışmam. Karışırsam da bir gün iş ters gittiğinde, “İyi de senin bana yardımcı diye verdiğin adamın bir işe yaramadı!” derse… İnsanlarla eşitim gibi konuşurum. Büyüklük taslamama gerek yoktur çünkü bulunduğum mevki onlara zaten yeterince baskı yapar, bu baskıyı arttırmanın âlemi yoktur.
KÖRLEŞEN BÜROKRASİ
TDL’lerin mikro-kontrol manyağı kurumlarında ve asıl onlarda, insanların kurumu kazıklamak için fırsat kolladıklarını, SDL’lerin insanı yücelten kültürlerinde de yanlış yapanı bizzat çalışanların düzelttiğine defalarca şahit oldum. Yalnız yöneticilik günlerimde değil, hocalık yıllarımda da, sınıfta haylazlık yapan öğrenciyi diğerleri hizaya getirirdi.
TDL’nin adamları korku içindedir. Denetlenen, gözünüzü üzerinden ayırmadığınız eleman, her şeyi size danışır. Risk almaz. Siz başka tarafa bakarken de en iyi ihtimalle haylazlık yapar; eğer hırsızlık yapmazsa. Bu kültür kuruma iyice çöktüğünde korkudan ötürü artık sormaya da çekinirler. Ne olur ne olmaz diye patronun yaptığının yanlış olduğunu gördükleri hâlde seslerini çıkarmazlar. Neyin doğru olduğuna değil, o büyük adamın ne istediğine odaklanırlar. Kurumun, şirketin, toplumun dibi çıksa, kötü haberi vermemek için seslerini çıkarmazlar. Tek adam rejiminin kontrol menzili giderek TDL’nin yüz metre yakınına kadar daralır. Çünkü daha uzaktaki adamlar ne yapılacağını bilmezler; sorup, öğrenip bir şeyler yapmaya da cesaret edemezler. Bilgi akışı tekler ve kurum hantallaşır. Kurum kör olmuştur. Önünü göremez. TDL’nin azdıkça azdığı kurumların gemisi sonunda karaya oturur.
SDL’nin yönettiği kurumlarda yukarıdan aşağıya teşvik, strateji ve eğitim akar. Aşağıdan yukarıya da sansürsüz bilgi... Böyle kurumlar TDL’ninkilerden çok daha çeviktir; çünkü onlarda karar ve eylem iş yerinde, cephede alınır, uygulanır ve olup biter. TDL kurumları eski zamanın hantal ordularına benzer; SDL’ninkiler komando birliklerine veya özel kuvvetlere. Birincisi illa merkezden emir gelmesini bekler, o gelmeden kıpırdayamaz. İkincisinin elinde haritası, pusulası ve hedefi belirten emir vardır. Eğitimi yüksektir. Kendi kendine hareket eder ve hedefi düşürür.