Bu yazının tehlikesi şu: Genelde, akıl, mantık, felsefe ve bilim aynı cephedeymiş gibi düşünülür. Bu cephe aydınlık cephedir. Onun karşısında karanlık, cehalet ve yobazlık vardır. Bu pek makul bir dünya görüşüdür. Makul de akıllı, mantığa uygun demektir, değil mi? Fakat insanlığın geçmişi bu pek makul görüşü yalanlıyor.
Bilim yapmak için akıl ve mantık şart muhakkak. Eh yakın asırlara kadar felsefe ve bilim aynı sayılırdı ve bilim adamlarına filozof denirdi. Hatta bilim doktorası unvanına, birçok ülkede, geleneğe uyup hâlâ Felsefe Doktoru derler. Ancak tarih gösteriyor ki bu üçlü, akıl, mantık ve felsefe, her zaman bilime, daha doğrusu gerçeğe dost değilmiş. Bazen de amansız düşmanıymış.
Bir düşünün: Güneş ne yapıyor? Her gün doğudan doğuyor, gökyüzünde bir yay çizip batıdan batıyor. Gece yıldızlar da üstümüzde dönüp duruyor… O halde akıl ve mantık ne der? Güneş de yıldızlar da dünyanın etrafında döner! Makul!
Ağır cisim, hafif cisimden daha hızlı düşer. Ağır cisim yere, hafif cisimden önce düşer. Akla uygun mu? Uygun. Mantıklı mı? Mantıklı.
TOPRAK, SU, HAVA, ATEŞ
Bu söylediklerim, semaların dünya etrafında dönüşü ve ağırın hafiften hızlı düşüşü, Yunan felsefesini taşıyan temel sütunlardandı. Ve bu akla, mantığa uygun temeller, medeniyetten medeniyete yayıldı. Katolikliği de Farabi’den Taberî’ye, Bağdadî’ye kadar İslam düşüncesini de etkiledi. Mustafa Öztürk Hoca’nın işaret etmesiyle gördük ki, El Fark Beynel Firak (düşünce okulları arasındaki farklar) kitabında Abdülkāhir el-Bağdâdî, dünyanın hareketsizliğini Sünni- Eşari düşüncenin temel ilkelerinden biri diye sayıyor. Bunu akla, mantığa ve felsefeye dayanarak ispat ederken ağır cismin, hafif cisimden hızlı düştüğü “gerçeğine” de dayandırıyor. Yalnız hakkı teslim edelim, İslam filozofları, müneccimleri arasında, “güneş dünyanın etrafında dönüyor kadar, dünya güneşin etrafında dönüyor, kendi etrafında dönüyor iddiaları da haklı olabilir” diyenler de var. Koordinat sistemlerinin, dolayısıyla hareketin izafiyetini kavradıkları için.
Akla ve mantığa uygun başka ögeler de var. Madde, dört elementten, toprak, su, hava ve ateşten ibarettir. Her element, kendinden olanı çeker. Toprak toprağı, su suyu… Ağır cismin hafif cisimden hızlı düşmesi bundandır. Büyük bir toprak kütlesi taşıyan dünya, topraktan yapılmış diğer katı cisimleri çeker. Daha çok toprak olanı, daha büyük kütleliyi daha çok çeker… Mantıklı.
Derken tıp da dört element üzerine kuruldu. Ateşe karşılık sarı safra, toprağa karşılık kara safra, havaya karşılık kan ve suya karşılık balgam... Bunların bir kısmı soğuk, bir kısmı sıcak, bir kısmı ıslak, bir kısmı kuruydu. Sağlıklı insanda bunlar denge halindeydi ve bu denge bozulursa hastalanırdık. Sulandıysak kurumakla, soğuduysak ısınmakla tedavi edilirdik. Genellikle bu tedaviler işe yaramaz ve erkenden ölüverirdik.
AKILDAN FELSEFEYE, FELSEFEDEN DİNE
Zaman içinde bu düşüncelere biraz şairane, biraz kutsî bir ruh eklenmiş. Bakınız nasıl: Kusursuz şeyler üst semalardadır. Ayın altındaki sema ve tabiatıyla dünya, kusurlu şeylerin yurdudur. Kutsallar, kusursuzlar yukarıya doğru akar, kusurlular aşağı... Hava ve ateşin yukarı çıkmak istemesi, toprağın aşağıya yönelmesi bundandır. “Dünya” kelimesi de, “aşağı, aşağılık” kökündendir. Eskiler “deni dünya” diye sanat yapardı. Aşağı aşağılık… Ve “bırak şu dünya işlerini” sözünün anlamı, şu aşağılık işleri bırak demektir. Bu mantıklı, akla uygun, felsefeye temel teşkil etmiş iddialar, zaman içinde Katolik kilisesince imanın esasları arasına yerleştirildi. Katolik amentüsünün parçası hâline geldi.
Bunlar önce akıllı, mantıklı sözler, sonra felsefî derinlikler, derken kutsî hakikatler oluvermiş. Başka türlüsünü söyleyene deli diye bakabiliriz. Veya Engizisyona’a çekebiliriz. Giordano Bruno’ya ve Galile’ye yaptığımız gibi. Birincisi kazığa bağlanarak yakıldı. İkincisinin kiliseyle, papayla ahbaplığı vardı, ev hapsiyle kurtuldu. Bu arada, ağır cisim hafif cisimden hızlı düşer yanlışını yıkanın da Galile olduğunu ekleyeyim. Doğrusu: İkisi de aynı hızla düşer!
BEŞER ŞAŞAR, AKIL YANILTIR
Kopup gittim. Vermek istediğim mesaj şu: Akıl, mantık ve felsefe, bilimin yanlışlama süzgecinden geçmezse yanıltır. Bugün felsefe büyük çapta bilimle dosttur. Fakat her zaman öyle değildi. Akıl ve mantık olmadan bilim yapamazsınız. Ancak akıl ve mantığa gerçek hakkında soru sordurucu unsurlar diye bakmamız doğru olur. Gerçeğin kendisi diye değil. Akıl ve mantığın bilime, bilinenlere dayanarak sordurduğu sorular, yine bilimin yanlışlama testlerinden geçirilerek bilgi haline gelmeli. Ve şüphe ve yanlışlama sürüp gitmeli.
Mantığınıza, aklınıza ve sadece onlara dayanan felsefe uçuşlarınıza mukayyet olun. Sizi yanıltabilirler.