Sorumlusunuz. Eğer diliniz konuşuyorsa, hele hele kaleminiz yazıyorsa sorumlusunuz.
Çoğunlukla sorumluluğumuzun bilincindeyizdir ve kahrolası düşmana karşı fikirlerimizi ve bizim mahalleyi kahramanca savunuruz. Ama sizi hayal kırıklığına uğratacağım: Asıl kahramanlık, kendi mahallenizdeki saçmalıklara karşı sesinizi yükseltebilmektir. Karşı mahalleye atıp tutmak fazla bir cesaret istemez. Ama kendi mahallenizdeki rezalete dur demek! İşte gerçek cesaret budur. Siz kendi mahallenizin sapkınlıklarından da sorumlusunuz. Hele onlardan, daha çok sorumlusunuz. Bu ahlak açısından da böyledir, pratik bakımından da böyledir. Karşı mahalle sizin dediğinize pek önem vermez. Kendi mahalleniz sizi daha bir dikkatle dinleyecektir.
ZALİM BİZDEN DİYE SUSAN
Bugünlerde her halde bu gerçekleri yeniden yeniden kavrıyoruz ki Ali Şeriati’nin tam da bunları anlatan bir sözü Twitter’i turlayıp duruyor: “Zulmeden bir dindardan daha kötüsü, zalim bizden diye susan dindardır.”
Bu hüküm doğrudur. O kadar doğrudur ki bu cümledeki “dindar” kelimesinin yerine istediğiniz mahallenin etiketini koyabilirsiniz. Cümle yine doğru olur. Diyeceksiniz ki, “Ama bizim mahalle zulmedemez; çünkü henüz zulmedecek güce sahip değil, iktidarda hiç değil.” O zaman “zulmeden” yerine “saçmalayan”, “nefret kusan”, “olur olmaz gruplara hulûs çakan” da diyebilirsiniz. Cümle yine doğrudur, yine doğrudur.
Deneyin bakın: “Nefret kusan milliyetçiden daha kötüsü, nefret kusan milliyetçi bizden diye susan milliyetçidir.” “Olur olmaz kişilere, yağcılık yapan particiden daha kötüsü, yağcılık yapan bizdendir diye susan particidir.” “Saçmalayan solcudan daha kötüsü, saçmalayan bizden diye susan solcudur.” Genel ifade şöyle olabilir mi: “Yalancı ve ahlaksızdan daha kötüsü, yalancı ve ahlaksız bizdendir diye susandır.”
O sizin adamlar çaldığı zaman, çırptığı zaman, dün ak dediğine bugün kara dediği zaman sesinizi yükseltmeniz ahlakın gereğidir. Hele o akı da karayı da “Şerefsizim!” diye diye kemal-i şiddetle söylüyorsa… Bizdendir, yıpratmayalım diye susarsınız ve iyi bir iş yaptığınızı zannedersiniz. Fakat o suskunluğun bedeli daha büyüktür. O adamınızın, o liderinizin saçmalıkları size de mal edilir. Bu en küçük kaybınızdır. Asıl büyük kaybı o savunduğunuz mahalle, o benimsediğiniz fikir yaşar. Tarafsız insanlar, ister istemez, “Demek ki bunlar böyle!” der ve öyle demekte haklı olurlar. Siz, mademki çıtınızı çıkarmıyorsunuz, siz de tıpkı o saçmalayan adamınız gibisiniz.
KOMŞUYA ÇAMUR ATMADAN
Anketlerde dindarlığın azaldığını, deizmin hatta ateizmin arttığını görüyoruz. Bu eğilimin ilk ortaya çıkışını hatırlıyor musunuz? Yanılmıyorsam bir ilahiyat fakültesindeydi. Biz deist oluyoruz diye beyanda bulunanlar, bir grup başörtülü genç kızdı. O ortam için, onlar için cesur bir çıkıştı bu. Doğruydu veya yanlıştı, başka mesele. Gençler hissettekileri acıyı dışa vuruyorlardı. Çünkü kendi mahallelerindeki ahlâk çöküşünü görmüşlerdi ve kendilerince ahlaklı bir karar alıp mahalleyi terk ediyorlardı. Bu haber karşısında mahalle liderinin reaksiyonu, bunları söyleyeni susturmak ve bu konuların konuşulmasına engel olmaktı.
Keşke o gençler kadar ihtiyarlar da cesur olabilseler ve kendi mahallelerini eleştirme sorumluluğunu yerine getirseler. Sağ, sol, orta, ateist, dindar… O zaman her mahalle daha temiz olur. Hani herkes kendi kapısının önünü temizlese… Başka kapılara çamur atmadan önce.
SUSTUĞUNUZDAN SORUMLUSUNUZ
Peki, insanın susması da bir cins yalan söylemek değil midir? Bu kadar yalanla nasıl yaşanır? Bu soruya cevap vermek için sık sık yaptığım gibi burada da kendimden intihal yapayım. Alt Akıl’da şöyle yazmışım:
“Nihayet doğrularda seçicilik bir başka yalan tarzı. Bir konudaki gerçeklerden işimize gelenleri bangır bangır söylerken gelmeyenlere karşı sessiz kalmak. Bunu daha çok muhalif ve muvafık klavye erbabı yapar. Muvafıksanız, iktidarın sevabı varsa yazılır. Günahı varsa susulur! Muhalifseniz tam tersi. Bir yerde sıkıştırıp sorsanız: Yahu senin tuttuğun o adamın hayatta hiç mi hatası olmadı? Şöyle cevap verecektir: ‘Şimdi sırası mı? Düşmana cephane vermeyelim.’
“Ne derse desin yalancıdır. Ahlâklı değildir.”
Mahallenin yazarları da doğrularda seçicilik yaparak yalan söylerler. Gittikçe alışırlar ve bir süre sonra yüzleri kızarmadan haberleri, konuları, “Buna değmiş, buna değmemiş.” mantığıyla ele alıp yayımlar veya görmezden gelirler. İkisi de yalan söylemektir.
Sonuç: Cemaatinizin, mahallenizin hatalarından, yanlışlarından, saçmalıklarından sadece bunları yapanlar değil, siz de sorumlusunuz. Müşterek sorumluluktan değil. Entelektüel sorumluluktan: Eleştirmediğiniz için sorumlusunuz. Dilsizliğinizden sorumlusunuz.