Orta öğretimde ders niçin yapılır? Öyle ya; bütün bilgiler ders kitabında zaten var. Öğrenci onu okusun, sonra okuduğunu anladı mı diye çoktan seçmeli bir sınav yapalım, anlamışsa sınıfı geçsin. Hani bir Osmanlı maarif nazırının, “Mektepler olmasa maarif nazırlığı kolay iş.” dediği rivayet edilir. İşte o kolaylığa böylelikle ulaşırız.
Fakat okul öğretmensiz yürümez, öğrenci öyle eğitilmez. Evet, kitap okunacak; hatta daha iyisi, öğrenci sınıfa gelmeden konuyu okuyacak. Sonra öğretmen hocalık becerisini kullanarak konunun bütün virajlarının alınmasını, sıkıntılı gelen yerlerin çözülmesini sağlayacak. Konunun kitaptan elde edilmeyecek ufuklarını öğrencilere gösterecek. Velhasıl onlarda ilgi ve heyecan uyanmasını, ilgi ve heyecanla öğrenmelerini ve derinlemesine öğrenmelerini sağlayacak. Öğrendiklerini çözümlemelerini (analiz edebilmelerini) ve öğrenmenin zirvesi kabul edilen sentezlemelerini sağlayacak. Peki, bizde orta öğretim süreci böyle mi yürüyor?
YARDIMCI DERS DEĞİL TEST KİTAPLARI
Maalesef böyle yürümüyor. Böyle yürümeyişinin basit bir sebebi var. Veli de öğrenci de okuldan çocuklara konuları öğretmesini talep etmiyor. Talep edilen şey, çoktan seçmeli testlerde yüksek sayıda net doğru çıkarma becerisi. Talep edilen bu ve okulların, dershanelerin arz ettiği, verdiği de bu. Birçok okulda artık ders kitabı kullanılmıyor. Millî Eğitim Bakanlığının hazırlayıp ücretsiz dağıttığı ders kitaplarına ihtiyaç duyulmuyor… Aslında öğrenmeye ihtiyaç duyulmuyor.
Sınava hazırlama endüstrisinin kendi yardımcı kitapları var. Ders kitapları değil, sınava hazırlık kitapları. Bunlar her sınıf için takım hâlinde çocuklara satılıyor. Ders bu kitaplardan “işleniyor”. Aslında ders de işlenmiyor. Ders, çoktan seçmeli test çözmeden ibaret.
Bu kitapların sırrı ne? Bu kitapları bayağı marifetli dershane tipi öğretmenler hazırlıyor. Millî eğitimin kitabını alıyorlar. Epey bir özetliyorlar. Hani bilgisayarlar dosyaları “zipler” ya. Onun gibi, konuyu anlatan metin, asıl kitaptakinin küçük bir kesrine düşüyor. Özetleme sırasında dikkat ettikleri bilgiyi korumak değil. Dikkat ettikleri, soru çıkabilecek noktaları muhafaza etmek. Preste sıkılıp komprime hâline getirilen bu metinden çıkabilecek bütün çoktan seçmeli sınav soruları çıkarılıyor. Ben çok test hazırlamış bir hocayım, sözüme güvenin, bir metinden çıkarılabilecek soru sayısı sınırlıdır. İşte bu dershane öğretmenleri o soruları çıkarıyor ve bu çalışmanın ürünü olan yardımcı kitap, satışa sunuluyor.
MİLYON DEĞİL MİLYAR KONUŞUYOR
Bu yardımcı kitaplar setler hâlinde öğrencilere satılıyor. Satışlar bazen okulda yapılıyor. Bazen öğrenci veya veli kırtasiyecilerden, kitapçılardan alıyor. Sonra bunlardan sınıfta da ders anlatılıyor. Daha doğrusu bunların içindeki sorular tahtada tek tek çözülüyor. Buna ders diyoruz veya öğretim diyoruz.
Bakanlık durumun farkında ve piyasayla mücadele etmeye çalışıyor. Fakat her seferinde kaybediyor. Okullara müfettiş yolluyor. Okullar da tedbirli. Müfettişin geleceği günü genellikle biliyorlar ve öğrencilere, o gün o yardımcı kitapları getirmemelerini söylüyorlar. Müfettiş habersiz gelirse, yardımcı kitaplar çantalarda gizleniyor. Bu davranış, saklama, tahmin değil bilgi. Müfettişler uyuşturucu arar gibi yardımcı kitap aramışlar ve sonuç: Çantasında o yardımcı kitap çıkmayan öğrenci bulamamışlar!
Bu haftaki iki yazımın bilgilerini Millî Eğitim Bakanlığında uzun süre üst düzey yöneticilik yapmış, sistemler hazırlamış bir dostumdan aldım.
Dostuma yardımcı test çözme kitabı piyasasının mali hacmini sordum. Elinde istatistiğe dayanan bir bilgi yoktu tabii… Fakat şöyle söyledi: Ders yılının ilk haftalarında kırtasiyecilere, kitapçılara bakın. Bazıları o tarihlerde neredeyse tamamen bu yardımcı ders kitaplarını satıyorlar. Ankara’nın meşhur Olgunlar Sokağı’nın Atatürk Bulvarı’na kavuşan ucu işporta sahaf merkezidir. Kitapçılar Çarşısı denir. Oraya girip bir dolaşırsanız, yardımcı test kitabı piyasasının hacmi hakkında bir fikir edinirsiniz. Milyonlardan değil milyarlardan bahsediyoruz.
BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN MÜ?
Peki, çare ne? Öyle anlaşılıyor ki bu işin kökten çözümü, sınav sisteminin kökten değiştirilmesi veya kaldırılması. Öğrencileri bir sıraya sokmamız illa gerekiyorsa bunun için o millî vüsattaki harf çorbası gibi kısaltmalarla anılan testlerden başka bir yol bulmalıyız. İlk akla gelen okuldaki başarının esas alınması. Gerçi şimdi de mesela bir “orta öğretim başarı puanı” gibi şeyler var. Fakat bunlar not merkezli ve okullar da çocukları mağdur olmasın diye notları bolca veriyorlar. Bunun yerine öğrencinin sınıfındaki sıralaması esas alınabilir. En başarılı %5 içinde mi? %10 mu? Bu nottan daha iyi bir ölçme metodudur ve öğrenciyi sınıfa, derse ve öğrenmeye odaklayacaktır. Artık unuttuğumuz sözlü sınavlar, hatta müfettişli sözlü sınavlar da geri gelebilir. Mezunlarının bir üst öğretim düzeyindeki başarısı ölçüsünde okullara da puan verilebilir.
Bunlar da mükemmel çözümler değil. Bunlar da iç hevesle, iç motivasyonla tam kavuşmuyor. Fakat mevcuttan daha iyi olabilir. Şurası muhakkak ki bir şeyler yapmalıyız. Öğretmeyen orta öğretimi öğretir hâle getirmeye mecburuz.
2023’ün Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşına yakışır, adaletin ve demokrasinin hâkimiyetinde bir yıl olmasını dilerim.