Demokrasi, çoğunluğun tercihinin gerçekleşmesidir. Fakat azınlık ezilmeden. Yok, azınlık susturulursa, ezilirse çoğunluk iktidar da olsa bu artık demokrasi değildir. Çoğunluğun zorbalığıdır. Çoğunluk zorbalığını anayasalar ve hukukun hâkimiyeti önler. Bu yüzdendir ki tek başına “demokrasi” yerine “anayasal demokrasi” deyimi kullanılıyor.
Demokrasilerin düştüğü tek tuzak çoğunluk zorbalığı değil. Demokraside azınlığın zorbalığı da mümkün. Bakınız nasıl.
Çoğunluğu oluşturan iki büyük parti çekişiyor. İkisinin de oy tabanı %50’ye yakın ancak %50 değil. Diyelim biri %47, öbürü %48 oy alacak. Bir de küçük parti var. Onun da oyu %5. Kim bakar %5’e, koskoca partiler varken, diyeceksiniz ama diyemiyorsunuz. Çünkü kazanmakla kaybetmek arasındaki fark o %5’ten az. O zaman ne oluyor biliyor musunuz? 48 ile 47, azınlıktaki 5’in ağzına bakıyor. O ne derse eyvallah diyor ve onu yapmaya çalışıyor. Azınlığın tek yapması gereken, uzlaşmamak ve inat etmek.
ÇOĞUNLUĞUN ZORBALIĞINDAN AZINLIK ZORBALIĞINA
1980 öncesi günlerde Erbakan’ın Millî Selamet Partisi bu konumdaydı. İktidarın anahtarı konumunda. Anahtar güzel bir benzetme. Çünkü anahtar kilitten küçüktür. Kapıdan çok çok küçüktür. Evin hacmi yanında sözü bile edilmez ama gel gelelim anahtar olmadan eve girilmez. Millî Selamet Partisi de bunun bilincindeydi herhâlde çünkü amblemi anahtardı!
Bu hâle siyaset biliminde “azınlık zorbalığı” deniyor.
Vücudun organlarının başkanlık yarışına girdiği ve başkanlığa pek de yaraşmayan bir organ greve gidince diğerlerinin pes edip onu başkan yaptığı bir hikâye vardır hani. Burada tekrarlayamayacağım. Bilenler bilmeyenlere anlatsın. Azınlık zorbalığına edep dışı fakat iyi bir misaldir o hikâye.
Anlattığım üç partili hikâye işin basitleştirilmiş hâli. 1980 öncesinde yarış üç partili değildi. Bugün de değil. Fakat iki büyük parti yerine iki büyük koalisyon olması da azınlık zorbalığı şartlarını doğuruyor.
AZINLIK KAZANIR, ÇOĞUNLUK KAYBEDER
Bu şartlarda büyük partiler ne yapıyor? Hemen “Ne istediler de vermedik?” moduna giriyorlar. Bakıyorsunuz bir gün biri, Öcalan’ın kardeşini televizyona çıkartmış, onun vasıtasıyla oy toplamaya çalışıyor. Ertesi gün, destekçilerinden çoğu kendini milliyetçi- Atatürkçü diye tarif eden, bir başkası Atatürk’e düşman bir şıh hazretlerinin arkasından dua, rahmet okuyor. Başka biri de geniş cephe stratejisi ile arenada kim var kim yok hepsiyle helalleşmeye kalkıyor.
Hani ateistler bir parti kurup anketlerde %5 civarında çıksalar- ki çıkabilirler- bizim muhafazakâr partiler hafif hafif ateistleri de okşamaya başlarlar. Hiç olmazsa gizli gizli “Ne istersiniz? Verelim.” elçileri gönderirler.
Azınlık zorbalığı, muhakkak ki demokrasinin özünü yaralayan bir hâl. Niçin diye sormaya gerek yok. Demokrasi çoğunluğun tercihine saygı göstermektir. Bu durum, tersine, azınlığın dediğinin olmasını gerektiriyor. Evet, azınlık ezilmemeli, konuşabilmeli. Fakat günün sonunda çoğunluğun tercihi gerçekleşmeli. Değil mi?
AÇIKGÖZLER DE KAYBEDER
Azınlık zorbalığının getirdikleri büyük partilere de kaybettiriyor. Tezgâh altından veya üstünden, asıl kitlelerine rağmen başvurdukları eylemler, attıkları nutuklar, kazandırıyor mu, kaybettiriyor mu? Yapılan açıkgözlülüğün amacı taraftarı arttırmak, oyu arttırmak. Fakat o azınlıklar aptal değil. O eylemlerin samimi olmadığını, kendilerini kandırmaya yönelik olduğunu gayet iyi bilirler. Zaten o azınlık gruplarının iç dayanışması, birbirlerine bağlılığı, büyük partilerin iç bağlılığından daha kuvvetlidir. Temel ilkelerine ters açıkgözlülüklere girişen bir parti, ilânı aşk ettiği grubu kazanamadığı gibi, bu hareketinden rahatsızlık duyan, kendi taraftarını da kaybedebilir.
Gerçekten sağlıklı bir demokrasinin işleyebilmesi için azınlık zorbalığı şartlarının ortadan kalkması gerekiyor. Bu da iki büyük kitleden birinin diğerine üstün gelmesi demek. Bunu söyledikten sonra Türkiye’nin bugünkü şartlarına bakalım. Cumhurbaşkanlığı oylamasında muhalefetin hemen bütün adayları, mevcut cumhurbaşkanından daha çok oy alıyor. Fakat, bunlardan biri hâriç, hiçbiri %50’yi geçemiyor. İşte azınlık zorbalığı burada devreye girer.
İKİNCİ TURA KALMAMALI
Daha birinci turda taraflar %5’lik, %10’luk azınlıklarla gizli koalisyon görüşmeleri yapmaya başlar. Fakat asıl azınlık zorbalığı kâbusu, ikinci tura kalındığında bastırır. Artık seçimin galibini belirleyecek olan ne Millet İttifakı’dır, ne de Cumhur İttifakı. Seçimin galibini belirleyecek olan azınlık zorbalığı olgusudur.
Cumhurbaşkanı adaylarından biri hâriç seçim ikinci tura ve azınlık zorbalığına kalıyor dedim. Seçimi ikinci tura bırakmayacak tek isim gözüküyor: Mansur Yavaş.
Bu gidişle adım, Mansur Yavaş’çıya çıkacak. Olsun, bana çok da ters gelmez. Onunla aynı değerleri paylaşıyorum. Fakat reel- politik, yani gerçeğin otoritesi de bunu söylüyor. Yavaş, ilk turda işi bitirecek tek aday. Böyle bir gelecek pek açık, pek berrak görünüyor. Onun yerine başka bir adayın çıkması hâlinde ise ufuk puslanıyor. %5’lerin, %10’ların yüzleri gülmeye başlıyor.