Geçen yazım insan sermayemizin ülkeyi terk edişiyle ilgiliydi ve gerçekten karamsar bir yazıydı. Fakat karamsar yazmakta haklıyım. Ben hekimleri vurgulamışım. Bunu, yazıya gelen yorumlardan bir kere daha anladım: Mühendisler de ülkeyi terk ediyordu… Ve rakamlar, öyle benim saydığım birkaç zirve örneğin çok ötesinde, binlere, yüzbinlere ulaşıyordu. Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunlarının yarısı yurt dışına gitmiş. Biz ne yapıyoruz? Bu üniversitelerde, sadık adamlarımız rektör olsun diye uğraşıyoruz. Derdimiz bu!
TEK TÜK GÜZEL HABER DE VAR
Anlattığım bulutlu hatta karanlık manzaranın, tek tük istisnası var. Hani en karanlık bulutların bile gümüş astarları vardır denir ya…
Mesela bilgisayar- internet oyunları sektöründe Türkiye’de güzel gelişmeler var. Robotikte de… Bunlar hem üniversite mezunlarından hem de daha öğrenciyken meraklanıp bu konularda çalışan gençlerden geliyor. Niçin? Niçini şu: Bu ve buna benzer dallarda dışarıya doğrudan satış mümkün. Bir oyun programı veya bir robot tasarımı maddî değil.
Türkiye’nin maddî üretimde yaptığı bir atılımı var: İHA ve SİHA’lar. Bu bir yenilikçiliktir ve basbayağı başarıdır. Gerçi bunların da müşterisi devlet ama tek başına bu unsur başarıyı açıklamaya yetmez. Diyeceksiniz ki, İHA ve SİHA’ların bütün parçaları veya parçaların çoğu, hele motor gibi kritik olanlar dışarıdan geliyor. Haklı da olursunuz. Fakat bu, başarıyı sıfırlamaz. Ancak o kritik parçaları da bir an önce en yüksek verimlilikle içeride imal etmenin yollarını bulmalıyız.
İHA- SİHA konusunu aylar önce bana, bir okuyucum, yenilikçilikten bahseden bir yazımın altına yaptığı yorumla hatırlatmıştı.
STRATEJİK ÜRETİM
Çağımızda imalat, eski önemini kaybetti. Mor İnek ve Fikir Virüsü kitaplarıyla ünlenen, yazıp çizdikleri gerçekten virütik bir popülarite kazanan Seth Godin, eski ve yeni iş şartlarını şöyle bir benzetmeyle anlatıyor: Bir ürünün piyasaya sunulmasında tasarım, imalat ve pazarlamayı üç organ olarak alın. Tasarımı bir insanın sağ kolu, imalatı kafası, pazarlamayı da sol kolu gibi düşünün. Eskiden diyor Godin, kollar aşağıda, kafa yukarıdaydı. Ve şuna benzer bir resim çiziyor: ıIı. Küçük “ı”ları kollar, büyük I’yı kafa olarak düşünün. İlk küçük ı, tasarımı, büyük I imalatı ve ikinci küçük ı, pazarlamayı temsil etsin. Üretimin kıt, üretenin az olduğu dünyada üretmek, müşteriyi ve ürettiğiniz nesnenin değerlendirilmesini garanti ediyordu. Hani, “Elimi öpene satarım” dünyasıydı o dünya. Şimdi ortam değişti ve Godin’in adamı kollarını yukarı kaldırdı. Artık manzara şöyle: IıI. Tasarım çok önemli. Pazarlama da öyle. İmalatı her yerde yaptırabilirsiniz. iPhone’unuz varsa arkasını çevirip okuyun: “ABD’de tasarlanmış, Çin’de üretilmiştir.” yazısını göreceksiniz. Apple, muhteşem bir pazarlama ve güzel bir tasarımdır.
Fakat bu, her konuda doğru değil. Hele SİHA gibi, Altay tankının, hücum helikopterinin motoru gibi stratejik konularda hiç değil. Bunları bir an önce ve yandaş - muhalif bakmadan, yurt içinde üretmeliyiz. Onun için de vasıflı mühendislerimizi kaçırmasak iyi olur.
MÜHENDİSLER VE HEKİMLER ÜLKESİYDİK-YANDAŞLAR ÜLKESİ OLDUK
Savunma konusundaki malzeme, muhakkak ki stratejik ve piyasa koşullarına tabi değil. Fakat bir ürünü başka etmenler de stratejik yapabiliyor. Batı, üretiminin büyük kısmını Asya-Pasifik havzasına kaydırınca bazı terslikler yaşamaya başladı. Tayvan’da, bir birine komşu iki bilgisayar belleği (RAM) fabrikası yandığında aylarca bellek fiyatlarının yanına yaklaşılamadı. Yonga (çip) üretiminde kullanılan reçineyi üreten fabrikalar, bir tsunamiden sonra devre dışı kalınca çip krizi patladı. Dolayısıyla bu ürünlerin de stratejik olduğuna karar verildi ve mesela Philips, Uzak Doğu’ya gönderdiği üretimini tekrar Hollanda’ya taşıdı.
Geçen yazıma yorum yapan Turgay ve Mülayim mahlaslı okuyucularım da, Hollanda’nın teknoloji atılımını bakınız nasıl yazmışlardı: “[Hollanda’da] Silikon Vadisi’ne benzer bir yer varmış ve de 1000 ‘e yakın Türk mühendis orada çalışıyormuş. “ (Turgay). “Hollanda, dünyanın en büyük çip fabrikasını kuruyor” (Mülayim).
İlber Ortaylı, epey önce, “Türkiye bir hekimler ülkesidir. Yakında bir mühendisler ülkesi de olacaktır.” demişti. Olduk da. Fakat şimdi su tersine akmaya başladı. Mühendissiz, hekimsiz, fakat bol yandaşlı bir ülke olma yolunda ilerliyoruz.
İĞNEYİ KENDİMİZE
Nihayet kendime, basına da bir eleştiri yönelteyim. Nasıl iktidarın vasıflı bilim adamına, hekime, mühendise ihtiyacı yoksa basınımızın da olumlu haberlere, başarılı gençlere, genç veya yaşlı yenilikçiliklere dair haberlere ihtiyacı yok. Başarı haberlerine ihtiyacı yok. Olumlu gelişmeler, katiyen kötülükler kadar yer bulamıyor. Dolayısıyla başarılı insanların da şevki kırılıyor. Bu bir negatiflik sarmalı ve belki beyin göçünün ikinci sebebi de bu.
Bir akrabamın, Banu Zorlutuna’nın, yönettiği açık oturum programının arasında, kanal sahibinin onu çağırarak, “Bir kavga çıkart da reytingimiz artsın.” dediğini hatırladım.
Elin adamı, “Ne yapmış?” diye sorarken biz, “Bizden mi?” diye soruyoruz. Yenilikçinin de ne sizden ne de öbürlerinden olmak umurunda değil. Ceketini alıp gidiyor. Hakkaniyetli olayım: Karar, bu eleştiriyi en az hak eden gazete.