1990’larda çizgi film yapıyordum. “Ne yapmadın ki!” diyeceksiniz… Dede Korkut ağzıyla Deli Dumrul’un oğlunun maceraları yapılıyor ve o zamanın tek kanalı TRT Televizyonunda oynuyordu. Bir Perşembe gününün sonunda, mutat, Yılmaz Öztuna toplantısına gittim. Çizgi film derken söz Disney’in Fantasia’sına ve dünyanın doğuşuna geldi. Beyefendi, yani Öztuna sorusunu patlattı: Fantasia’nın müziği nedir? Kimindir? Allahtan o günlerde çizgi film içinde yaşadığımdan sınavda kalmadım ve soruyu cevaplandırdım: Stravinsky’nin Bahar Ayini! Beyefendi mutluluğunu, o tatlı gülüşüyle açık etti. Bu kültürü başka birinde zor bulursunuz… “Bu kültürü zor bulursunuz.” Bu cümleyi Öztuna da İlber Ortaylı’nın arkasından sarf etmişti. İlber de Perşembe sohbet grubunun üyesiydi. Tıpkı Sami Selçuk gibi Yağmur Tunalı gibi…
TARİHTE SON DAKİKA!
İşte o Yağmur Tunalı, Yılmaz Öztuna’nın biyografisini yazdı ve Şerafettin Yılmaz’ın yönettiği Türk Kültürüne Hizmet Vakfı eseri yayımladı. Yayında, Yamantürk Vakfı’nın ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da desteği var.
Tunalı, kitaba Ömründe Ömürler Yaşadı üst başlığını koymuş. Beyefendi’nin ömrünü etkilediği nice insandan biri de -haddim olmayarak- benim. Öztuna’nın eşsiz tarih görüşüne ilk kez, farkında olmadan, haftalık Hayat Dergisi’nin Tarih Gazetesi’nde rastlamışım. Heyecanla, keyifle okuduğum tarih gazetesi. Tarihteki olaylar Gazete’de “Flaş Flaş!” havasında, gazete haberi gibi verilirdi. O sunuş, tarihi canlandırır, ayağa kaldırır, renklendirirdi. Gerçi gazete fikri yabancı bir yayıncınındı ama Türk tarihi ile ilgili parçaları Öztuna’nın elinden çıkarmış. Mesela 18. sayısında 5 sütuna manşet şöyle: Şarlman Batı İmparatoru İlan Edildi. Birinci sayfada bir başka haber, Karabalgasun çıkışlı, 800 tarihli: Uygur Hanedanı Türkleri Bir Araya Topladı. Kurtuba mahreçli bir başka haberde de Endülüs Emevi Devleti’nin medeniyetin zirvesine çıktığını okuyorsunuz. Gazetenin başyazısı, Türklerin yeni bir devre girdiği yorumunu yapıyor. Yıl 1956. Ben 11 yaşındayım. Öztuna 26 olmalı. Gazetelerin tam koleksiyonunu https://bit.ly/tarihgazetesi adresinde bulabilirsiniz. Çizgi Diyarı’na teşekkürler.
ÖZTUNA’YI TUNALI YAZMALIYDI
Aradan neredeyse on yıl geçti. Beyefendi’nin baş eseri, Türkiye Tarihi’ni Hayat Yayınları cilt cilt yayımlıyor. 1966’da ABD’ye doktora yapmaya gidiyorum. Babamdan rica ettim. Her yeni cilt çıktığında bana postayla gönderiyordu. ABD’deki Türk arkadaşlarımla birçok bahsi sesli okurduk.
Türkiye’ye döndüm. Sonra Işınsu ile evlilik, sonra Töre Dergisi. Dostumuz, yazarımız Erol Güngör… Tanzimatı yazıyor. Tartışıyoruz. Ve bana bir görev. Öztuna ile Tanzimat konulu bir röportaj yapılacak. Yanılmıyorsam yüz yüze ilk karşılaşmamız. Onun Tanzimat aydını portresi. Bir daha dünyaya doğmayan o dönem Türk aydını. Hem Doğu hem Batı kültürüne tam hâkim olağanüstü kadrolar. Çatırdayan imparatorluğu, yok oluşun dişlerinden çekip koparan insanlar.
Öztuna ciltler dolusu eser bıraktı ama bir Öztuna biyografisi de mutlaka yazılmalıydı ve kanaatim odur ki bu biyografiyi mutlaka Yağmur Tunalı yazmalıydı. Yazana ve yazdırana aşk olsun.
Tunalı, beyefendinin düşüncesindeki bütün nüanslarına hâkimdi. Yıllar boyu onunla tarih programı yaptı. Perşembe sohbetlerinin kesintisiz müdavimiydi. Kaldı ki Tunalı, bir dizi biyografi eserinin de müellifidir. Başta 1970’lerde kendi hikâyesini anlattığı Kavga Günleri. Sonra Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişi temsil eden aydınların hikâyesi: Bittiği Yerde Başlar. Büyük sanat, fikir gönül ustaları: Devler Geçti Bu Yollardan ve Gittiler. Tunalı, Öztuna biyografisine biçilmiş kaftandı muhakkak. Tecrübesiyle, birikimiyle, zihin yapısıyla, yakın tanışıklığı ve dostluğuyla.
TARİH FARKLIYDI
Öztuna’nın tarih anlatımının en çarpıcı tarafı, canlılığıydı. Osmanlı şu tarihte şöyle ama dünyaya bir bakalım. Diğer coğrafyalarda hangi ülkeler var. Bizimle nasıl karşılaştırırız. Ekonomi? Askerî güç? Bilim?
Yukarıda Tanzimat’tan ve devrin aydınından bahsettim. Tanzimat’ın ve aydınının öncesi, sonrası. Osmanlı… Osmanlı’nın öncesi ve sonrası. Beyefendinin baş eserinin ilk cildi, “Türkiye’ye Gelmeden Önce Türkler ve Türkler Gelmeden Türkiye” başlığını taşır. İşte Öztuna’dan tarih okumanın, tarih dinlemenin bir başka ufku da Türk tarihinin tamamını, en eskiden en yakına kadar severek, benimseyerek kucaklamaktır. Zirvelerimizle, zaferlerimizle sevinmek, övünmek; yenilgilerimizle, zilletlerimizle üzülmek, kahrolmak, fakat sevinciyle de matemiyle de “Benim tarihim!” demektir.
Maalesef günümüzün “yaşasın, kahrolsun” basitliğinde Türk tarihini bu içtenlikle anlamak kolay değil. Tarihi böyle anlamayan da eksiktir. İki Tuna’yı da okuyunuz. Öztuna’yı da Tunalı’yı da. Tunalar tarihimizin ana akışını temsil eder.