Demokrasilerde iki türlü devlet başkanı var: 1) İcra yetkisi olanlar, 2) İcra yetkisi olmayanlar. İcra yetkisi olanlara ABD başkanı örnektir, olmayanlara da mesela İngiltere kraliçesi. Bizim eski parlamenter sistemimizdeki cumhurbaşkanı da yetkisiz devlet başkanı sınıfında sayılabilir.
İcra yetkisi olanların yapıp ettikleri gözetim ve denetimi altındadır. Mesela ABD başkanının yetkisindeki 2.000’e yakın tayin işlemi, senatonun tasdikinden geçer. Bakanların, sefirlerin, federal hâkimlerin ve daha birçok sivil görevlinin tayininde başkan, senatonun onayını almak zorundadır. Bu onay her zaman bir mühür basma gibi değil. Tayin edileceklerin birçoğu, senatoda sıkı sıkı sorguya çekilir. İktidar partisinin de muhalefetin de senatörlerince terletilir. Yabancı ülkelerle yapılan anlaşmalar da senatodan geçer. Ticari anlaşmalar, hem meclisten hem senatodan geçer. Hem de nitelikli çoğunlukla. Başkanın yaptığı komisyon, kurul tayinlerinin birçoğunda, parti dengelerinin korunması şartı vardır. Kurulların tamamı bir partiden olamaz.
YETKİ KADAR SORUMLULLUK
“Departman” denilen bakanlıkların başına tayin edilenlere “sekreter” denir. Savunma sekreteri, devlet sekreteri gibi. Bu sonuncusu ABD sisteminde dışişleri bakanıdır. Tayinleri başkan yapar. Ancak bakanların da yardımcılarının da tayini senato onayından sonra yürürlüğe girer. Her bakanının tek tek mercek altına alınması, toptan tasdike dayanan “güvenoyu” usulünden daha zorlu bir süreçtir.
Seçilmeden önce başkan, bir partinin başkan adayıdır. Seçilince bütün Amerikanların başkanı olur. Bu hâliyle mesela televizyona çıkıp muhalefet partisinin mensuplarına hakaret edemez. Bu düşünülemez bile! Başkan partisinin sözcüsü, lideri falan değildir. Seçilmeden de değildir, seçildikten sonra da değildir.
KRALİÇE, BİZİM ESKİ CUMHURBAŞKANLARI GİBİ
ABD başkanından farklı olarak İngiltere kraliçesinin icra yetkisi yoktur. Dolayısıyla üzerinde fazla bir gözetleme ve kontrol da yoktur. Gerekmez. Yetkisi yoktur. Dolayısıyla sorumluluğu da yoktur.
Kraliçe, sözde, başbakanı kabineyi kurmakla görevlendirir. Bu, bizim terk ettiğimiz parlamenter düzende, cumhurbaşkanlarımızın hükûmeti kurma yetkisini birine vermesi gibidir. Bu görevlendirme, ABD’dekinin aksine, mühür basma gibidir. Yetkinin kime verileceği de kime verilmeyeceği de bellidir. Kraliçenin, Birleşik Krallık’taki iki meclisin (kamaranın) temsilcilerine veya partilerin liderlerine, hakaret etmesi, aşağılayıcı bir dille hitap etmesi düşünülemez bile.
Formül basittir: Yetki kadar sorumluluk. Sorumluluk kadar yetki. Her iki sistemde de devlet başkanının edep sahibi olacağının söylemeye gerek yoktur.
Bizim Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ne birine ne ötekine benziyor. Bazı bakımlardan, hem birine hem ötekine benziyor. İcrada ABD başkanı gibi, hesap vermede İngiltere kraliçesi gibi! Hem herkesin cumhurbaşkanı, hem de bir partinin başkanı. Bu sonuncusu ne ABD ne de İngiliz sisteminde var. Bizim sistemimiz bize has. Ne diyorlar: Yerli ve millî.
BAŞKAN SEÇİLMİŞ KRAL OLMAYACAK!
Amerika Birleşik Devletleri kurulurken kurucuların dikkati, kendi deyimleriyle, “seçilmiş kral” yaratmamak üzerineydi. ABD devlet teşkilatı, Tudor Hanedanı İngilteresi’nin devlet teşkilatına benzer. Yalnız, devlet başkanı kral değil, başkandır. Kral gibi davranmaması için akla gelecek bütün tedbirler alınmıştır. İşte checks and balances (kontroller ve dengeler) denilen mekanizmanın gerekçesi ve tarihteki kaynağı budur.
ABD sistemi, krallığın despotluğundan illallah demiş bir halkın isyanını ve dikkatini yansıtır. Mesela tam bu sebepten meclis ve senato seçimlerinin başkanlık seçimi ile örtüşmemesi sağlanmıştır. Senatonun üçte biri iki yılda bir değişir. Temsilciler meclisi de iki yılda bir seçilir. Dolaysıyla başarısız bir başkan iki yıl içinde meclislerin desteğini kaybedebilir.
ABD’nin kuruluşunun üzerinden asırlar geçti. Tudor İngilteresi de tarihe karıştı. İngiliz rejimi despotluktan uzaklaştı, değişti. Değişim her zaman barış içinde olmadı. Krallar hal’edildi, idam edildi. Bir ara krallık iptal edildi, sonra geri geldi. Sonunda İngiltere’ye demokrasinin beşiği dendi.
BAKANLAR VEKÂLETEN BAKAN
Bütün krallıklar, İngiltere’nin yolunu tutmuyor. Suudî Arabistan’da bulunduğum altı yıl içinde dikkatimi çeken şeylerden biri, bakanlara bakan denmemesiydi. Bütün bakanlara “bakan vekili” deniyordu. Çünkü bütün bakanlıkların bakanı, aslında kral hazretleriydi. Dolayısıyla bakanların tamamı, bakanlıklarını vekâleten yönetiyordu. ABD sistemi gibi. Yalnız ABD’deki senato veya meclis denetimi yoktu. Krallık dedik ya! Yetki vardı, sorumluluk yoktu.
Biz Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçerken gerekçelerden biri hızlı hareket edebilmekti. Bizim eski sistemimizde, ABD sisteminde ve İngiltere’deki sistemde hep kontroller ve dengeler var. Yani ne başkan, ne kraliçe, ne de başbakan, aklına geleni yapabilir. Biz bu kontrollerden kurtulup çok hızlı olmaya karar verdik. Sizce hızlandık mı? Bence hızlandık. Hızla gidiyoruz. Gittiğimiz yer neresidir, iyi bir yer midir? O başka bir konu...