Geçen yazımda, bilimden önce nasıl düşünürdük diye sordum. Daha doğrusu, gerçeği nasıl bulurduk diye. Cevabı şöyle idi: Eskilerden. Sonra onlardan da eskilerden… Ne kadar eskiye giderseniz bilgiye o kadar yaklaşıyordunuz!
Bu eskiye gidiş sayesinde Hz. İsa’nın, İsa’dan 384 yıl önce doğduğunu da öğrenip şaşırmışsınızdır. Şimdi size daha da eskilerden nakiller yapayım:
“Adem aleyhissselam, ilk insan ve ilk peygamberdir. Kendisine Allahü teala tarafından kitap gönderilip fizik, kimya, tıp, eczacılık, matematik bilgileri öğretildi. Süryani, İbrani ve Arabi dillerle kerpiç üstünde çok kitap yazıldı. Zira ilk insan ve ilk peygamber Adem aleyhisselam zamanında Süryani, İbrani ve Arabi diller ile kerpiç üzerine kitap yazıldığı kıymetli eserlerde bildirilmektedir.”
Eh daha ne istersiniz. Kıymetli eserler yetmez mi?
SAKIN AKLINIZI KULLANMAYIN!
Siz yazıyı Sümerlerin, alfabeyi Fenikelilerin icat ettiğini sanırsınız, değil mi? Fiziği, matematiği falan da insanların bulduğunu…
“Bu durumda, bilinen ilk şekli ile yazı insanoğlu ile vardır. Semavi kitaplar göz önüne alınırsa ilk suhufun hazret-i Adem’e geldiği görülür. Şu halde söz ve yazı, ilahi kaynaklıdır. Zamanla insanlığın yazıdan uzaklaşması, dünyanın çeşitli yerlerinde bölünerek hayat sürmeleri, onları ilkel duruma düşürmüş, ilim ve fenden uzaklaştırmış hatta yazıyı bile unutmalarına sebep olmuştur. Fakat daha sonra kendisini toplayan insanoğlu, yaşadıkları bölgeye ve düşüncelerinin keskinliğine göre resimden başlayarak yazıya doğru bir yol takip etmiştir.”
Onun için ne kadar eski, o kadar gerçek.
Bu kaynaklardan gelen bilgilerin dışındaki şeylerle aklınızı yormayın. Hele hele aklınızın peşinden hiç koşmayın. İmanınız sakatlanır. Okuyun, ibret alın.
NASIL CEHENNEMLİK OLUNUR
“İbn-i Sina, Farabi gibi İslam filozofu denen kimseler de aklın eremeyeceği işlerde, akıllarına güvenerek konuştukları için doğru yoldan ayrılmış, Ehl-i sünnet itikadının dışına çıkmışlardır. Yetmiş iki sapık fırkanın ortaya çıkması da akıllarına fazla güvenip yanılmaları sebebiyle olmuştur.”
Bu yazımı ve bundan öncekini, dostum ve patronum İbrahim Kiras’ın bir yazısına gelen yorumlar ilham etti: https://bit.ly/kiyamet_kopsa Özellikle şu yorum:
“Ahmed 61 / 01 Ağustos 2023 05:43
“Bulunan en eski yerleşim birimi göbekli tepe değilmi?Yüz yimi bin uydurması’da nerden çıktı!ADEM babamızın dünyaya gelme öyküsü alim lerin beyanına göre onbeş bin yılı geçmez.Göbekli tepede bunu teyit eder bir buluş.Bir aydan beri”aşırı sıcaklar geliyor,aşırı soğuklar geliyor” diyip duruyorlar.Ne aşırı sıcak gördüm,ne aşırı soğuk”
Okuyucu haklı değil mi? Hangi eski kaynakta yok yüz yirmi bin yıldı, yok 4,5 milyar yıldı var? Cübbeli Hocamız 6 bin diyor ve daha eski tarih verenlerle dalga geçiyordu. Acaba Göbekli Tepe mi rakamı 15 bine çıkardı!
İmdiii… Ne düşünüyorlardı, nasıl düşünüyorlardı diye başladık. Hani bir zamanlar paleoantropologlar, hatta sosyologlar, “Eskiden insanlar nasıl yaşardı?” diye sorarlar ve sorularına cevap aramak için Afrika’nın derinliklerine giderlerdi. “Eskiden, bilim öncesi nasıl düşünüyorlardı?” diye sorduğumuzda Afrika’ya falan gitmemize gerek yok. Hâlâ öyle düşünenler, öyle yazanlar var. Onları bulup yeter.
Alıntılarım, 1994 tarihli Türkiye Gazetesi Yayınları’nın Yeni Rehber Ansiklopedisi’nden. Nadir Kitap’tan bulabilirsiniz. Çok ilgi çekici, 7 bin sayfaya yakın hacimde bir eser. Sonra da bugünlerdeki, yani yaklaşık otuz yıl sonraki bazı okuyucu yorumlarımıza bakınız. Bir yakınlık sezeceksiniz. Rehberi böyle olanın yorumcusu da öyle olur.
EN İYİSİ DÜŞÜNMEMEK
İmdiii… Bugünle o gün arasındaki fark nedir? Bugün bir iddiada bulunduğunuzda delillerini göstermeniz gerekiyor. Mesela 10 bin yıl önce Adem ve çocukları yazıp çiziyor, okuyor dediğinizde bir sayfa kalıntısı, bir yazı parçası falan bulmalısınız. Ama 15-16. asırlarda, mesela Hindistan’da, mesela Bağdat’ta, bunu ilk söyleyene kadar geriye doğru takip edip mümkünse muteber birine ulaşmak yeterliydi. O nereden biliyor diye sorulmazdı. O bilirdi. Sıkıntı şuradaydı ki o bilene doğru geri geri takipteyken karşınıza yığınla uydurma rivayet çıkacaktır. Ama gerçeğe ulaşmanın başka yolu yoktu ki. Ne buyuruyor Cüppeli hazretleri: “Siz mevzu hadis, sahih hadis anlamazsınız. Hepsine uyun.” Biz anlamayız da kim anlar?
Tabii ki Cübbeli anlar.
Bugün, insan 70 bin yıl önce Afrika’dan çıktı, homo sapiens sapiens kafatası 350 bin yıl geriye gidiyor, hayat 3,5 milyar yıl önce başlamış dediğinizde, kemik kalıntısını, o kalıntının bulunduğu kayacın yaşını, ilk hayat belirtilerinin izlerini göstermeniz lazım. “Falanca şöyle diyor”la olmuyor.
Peki, gösterince ne oluyor? “Bunlar hep teori, teori. Bir şey bildikleri yok.” cevabını alıyorsunuz. Demek ki gerçeğin bulgusu, delili olmaz. Gerçek eski büyüklerin sözlerinden ibarettir. Onlar sağlamdır. Siz bir yerde canlı bir Neanderthal bulsanız, elinden tutup getirseniz sizinki yine “Teoridir, teori...” diyecektir.
Küresel ısınma da uydurmadır.
Eh haklılar. Bilim yanlışlana yanlışlana yürüyor. Hiçbir şeye “Tamam. Bu kadar. Bitti. Bundan ötesi yok.” demiyor. Onun için bilim teoriden ibaret. Hâlbuki “ilim” kesin! “Âlim” demişse tartışamazsınız. İslam’da ruhban yoktu hani? Onlar ruhban değil ki âlim.
Yalnız çok değerli yorumcular. Lütfen Türkçeyi doğru kullanın. Ahmet61 kardeşim, “Göbekli Tepe” büyük harfle yazılır; “değil mi?” yazarken “mi” ayrılır. Noktalama işaretlerinden sonra bir boşluk bırakılır, “tepe de” derken ‘de’ ayrı yazılır, “diyip” değil “deyip” tir. Lütfen. Olur mu? Yoksa maazallah hakkınızda yanlış kanaatler ediniriz. Ben genellikle ilk yanlış ‘de’ ve ‘ki’den sonra okumayı bırakırım ama bu sefer okumuşum nedense.