Medeniyet tarih boyunca dolaşmış, gâh burada, gâh orada toplaşmış, temerküz etmiş.
AKP İstanbul Milletvekili ve TBMM Millî Eğitim Komisyonu üyesi Ahmet Çamlı Bey tam bu fikirde değil. Meşhur 2018 tarihli Perpa konuşması ahir zaman klasiği oldu: https://bit.ly/3Cz3Ruy Çamlı Bey’in “biz”i aritmetiği, bilimi, ilimi, hendeseyi, mühendisliği, hemen her şeyi icat etmiş. “Onlar” bunları bizden çalmış, sonra da bir yumruk vurup bizi bu hâllere düşürmüşler. Haksızlık yapmamayayım, Sayın Çamlı, şu anda bizim onlardan iyi olduğumuzu iddia etmiyor. Konuşmada özellikle şu mealdeki ifadeler manşet olmuştu: “Trump, New York’ta oturduğu yerden, ‘Git oğlum bakkaldan kahvaltılık al, sonra da gel bana hesabını ver.’ dese, benim dedem aritmetiği icat etmeseydi akşama kadar o hesabı veremezdi.” Trump neden New York’ta oturuyor bilmiyorum; o tarihte başkandı ve ABD’nin başkenti son baktığımda, hâlâ Washinton’du. Ancak ben buna değil, bakkal hesabının bütün günü almasına şaştım.
ROMA'DA BAKKAL HESABI
Akşama kadar sürecek hesap derken, Romen rakamlarına karşı, Batılıların Arap rakamları dediği bugün kullandığımız sistemin üstünlüğü anlatılıyor diye düşündüm. Doğrudur. Bugünkü sistem daha pratik olmalı ki Romen rakamlarını tamamen saha dışı bıraktı; bazı saat kadranları hâriç. Bir de padişah ve kral numaralandırması, II Mahmut gibi… Biz “ikinci Mahmut” deriz, Hint Avrupa lisanlarında bu ters döner, mesela İngilizcede “Mahmut the second” olur. Bizim bazı tarihçilerimiz de, okul kitaplarında bile, Mahmut II, Abdülhamit II yazarak daha çağdaş olduklarını gösterir.
Konudan saptım: Şimdi bakkala gittik ve alışveriş yaptık diyelim. Üç kalem mal aldık, sırayla 36, 28 ve 32 liralık. Trump’ın asistanı toplasın bakalım: Önce alt alta yazacak. Sonra birler hânesini toplayacak, 16 bulacak, 6 yazacak, elde var 1 diyecek; onlar hanesine geçecek, oradaki rakamları toplayıp 8 bulacak, eldeki 1’i ekleyecek, 9 edecek. Aşağıya yazacak. Sonuç 96. Bu sistemde rakamların bir birine göre konumları önemli. Sola kaydırırsanız 10’la çarpıyorsunuz. Şimdi aynı şeyi Romen rakamlarıyla yapalım. Gerçekten akşama kadar sürerse, “Bu Romalılar ne müthiş adamlarmış ki, bu rakamlarla vergi hesaplamışlar, kadastro yapmışlar ve asırlarca dünyanın en büyük devleti olmayı başarmışlar!” deriz. Hatta kendi iddialarına göre dünyanın tek devleti.
Neydi aldıklarımız, XXXVI, XXVIII ve XXXII TL. Bunları alt alta değil, yan yana yazalım: XXXVIXXVIIIXXXII. Boy sırasına sokalım: XXXXXXXXVVIIIIII. Sağdan sola doğru toparlayalım. Mesela altı tane I var. VI yazarız. Üç V oldu, ikisini ona tamamlar, XV yazarız. Sonuç: XXXXXXXXXVI. Veya dokuz X yerine yüzden on eksik: XC. Sonuç XCVI. Bitti. Böylece Roma İmparatorluğunu da kurtardık.
Tabi aynı dönemlerde Çin’de bir çocuk bu hesabı abaküsle birkaç misli daha hızlı yapabilirdi. Her iki metottan da hızlı ama bu hile sayılır; alet kullanıyor!
ÇİN, HİNT, ARAP RAKAMLARI
Şimdi işin aslına bakalım. Arap rakamları ve sayı sistemi Avrupa’ya Endülüs’ten geçmiş. Onun için Arap rakamları diyorlar. Ahmet Çamlı Bey’in dedem dediği de bu “Araplar” olabilir ki bu konuda önder “Arap” bizim El-Harezmi’dir. Hani Batılıların Algoritma dedikleri dâhi. Araplar dediysem de ciddiye almayın, çünkü son baktığımda Harezm Orta Asya’daydı; ancak o yıllarda bütün Müslüman coğrafyası Arapça yazmaktadır. Aslında İslam medeniyetinin büyük atılımı Orta Asya kaynaklıdır. Farabi, İbni Sina ve diğerleri… Hepsi Orta Asya’dandır. Bu konuda, Frederick Starr’ın “Kayıp Aydınlanma”sını şiddetle tavsiye ederim. (Kronik Kitap, 2019). Harezmî’nin sayı sistemini açıkladığı çalışmasının 12. asırdaki Latince tercümesinin başlığı, “Algoritmi de numero Indorum”dur. Türkçesi, “Hint Rakamları Hakkında Al-Harezmî”dir. Nihayet Arapçada bu rakamlara, “arkam Hindî” diyor. Arkam, rakamın çoğulu.
Ahmet Çamlı Bey’in “dedem” diye kast ettiğinin Hindular olduğunu sanmıyorum. O muhtemelen Harezmî’den başlıyor. Fakat iş Hindistan’da da bitmiyor. 3. asırda mı, 5. asırda mı kesin bilinmeyen bir “Sunzi Suanjing”, Sun Usta’nın El Kitabı var. Kim olduğunu tam bilmediğimiz Sun Usta tıpkı Harezmî gibi bölme işlemini tarif ediyor, Çin rakamlarıyla. Üstüne bir de karekök alıyor.
İş o rakamlarla da bitmiyor, bir de Sümer’den gelen, 5 000 yıllık 60 tabanlı sistem var ki, geometride, coğrafyada ve zaman ölçümünde hâlâ kullanıyoruz. O bir kenarda dursun; duruyor zaten.
MEDENİYET BİRİKİR, BÜYÜR
Medeniyet, medeniyetin bilgi birikimi, uygulamaları… Dünya üstünde geziyor. Mısır’dan Yunan’a, oradan Roma’ya, Orta Doğu ve Orta Asya’ya, Hindistan’dan Orta Asya’ya, oradan Endülüs’e ve Avrupa’ya geliyor. Her “geliş”te de kartopu gibi büyüyor. Üst üste eklenerek yükseliyor. İşte Orta Asya, Kayıp Aydınlanma’nın çağında hepsinin merkezinde gibidir. Çin, Hint, İran, Roma, Yunan… Osmanlı Anadolu ve Rumeli’ye indiğinde de hem Doğu’daki İslam medeniyeti birikimini, hem de Roma’yı ve Akdeniz medeniyetini alıp büyütmüştür. Osmanlı Kutadgu Bilig’in devlet felsefesini de Roma’nın yönetim sistemini de alıp ileriye götürmüştür. Tıpkı kubbe mimarisini alıp o güne kadarkinin en güzelini yaptığı gibi.
Şu falancanın, bizim değil; bu bizim, onların değil, doğru yaklaşım değil. Doğru olan neleri hakkıyla anlayıp alabildiğiniz ve aldıklarınıza kendi icatlarınızla, keşifleriniz ve uygulamalarınızla neler eklediğiniz, neyi miras bıraktığınız. Aldığınız miras da önemli, sonraki nesillere bıraktığınız da. İnsan, böyle insan oldu.