Demokrasinin, hukukun hâkim olduğu ülkelerde en tepedeki yöneticiden en mevkisiz vatandaşa kadar anlayış şudur: Biz eşitiz. Bu ülke bizim, bu devlet bizim.
TÜİK’in enflasyon hesaplamasını açıklamamasını hazmedemiyorum. Madde madde hangi değerleri kullandığını açıklamıyor ve bu bilgiyi gizlemekte ne kadar haklı olduğunu anlatıyor. Hangi bilgiyi açıklayıp hangisini gizlemeye karar verme hakkını siz kimden aldınız? Siz halkın, tek tek vatandaşların üstünde bir seviyede misiniz ki “Bunu bilmek sizi bozar, verdiğimle yetinin.” deme hakkını kendinizde görüyorsunuz. Hele o gizlediğiniz veri benim maaşımı belirliyorsa, onu hangi hakla gizlersiniz?
TÜİK’İN İTİBARINI KİM ZEDELEDİ?
Yanlış yorumlanacakmış, daha önce söyledikleri gibi “Kurumun itibarını zedeleyecek” imiş. Kurumun itibarını bilgi saklama suretiyle siz zedelediniz. Bilgi saklama her seferinde başka gerekçelerle savunuldu. Önce, hesaplamada kullanılan kalemlerin tek tek açıklanması fazla mesaiye sebep olur, onun için vermiyoruz, dendi. Açıklamayı geciktirirmiş. Zarar yok, önce geciktirmeden sonucu açıklayın, bize kalem kalem izahatı bir hafta sonra verirsiniz. Şimdi de mesaiden bağımsız olarak ayrıntının gizlenmesinin “ne kadar da doğru bir karar” olduğu söylendi.
Bakınız: Siz bizim üstümüzde bir mevki değilsiniz. “Ben senin gelirini belirlerim. O kadar. Fazla sorma. Sana ne? Senin herşeyi bilmen gerekmez!” deme yetkisine ve seviyesine sahip birisi değilsiniz. Kimse bu yetki ve seviyede değil. Biz eşitiz. Bu ülke bizim. Bu devlet bu halkın. Biz soruyorsak elinizdeki bütün bilgiyi cevap olarak vermek zorundasınız. Ancak millî sır, askerî sır hariç Yanlış anlarsak, yanlış anlamaya dayanarak sizi tenkit ediyorsak, buna tahammül etmek, göğüs germek ve her sorumuzu, her tereddüdümüzü tek tek gidermek, bıkmadan, usanmadan anlatmak zorundasınız. Hak da hukuk da kanun da bunu gerektirir. Yapmayacaksanız lütfen o makamı terk edin. Belki sizin yerinize yapabilecek biri gelir.
LAF MI DİNLİYOR ACABA?
Bu söylediklerim demokrasinin ve hukukun hâkim olduğu ülkeler için geçerli. O ülkelerde makamlar halka hizmet içindir. Halkın üstünde değildir. Biliyor musunuz, İngilizcede memur kelimesinin bir karşılığı da “public servant”, yani “kamu hizmetkârı”dır. Kamu hizmetkârı, kamunun efendisi değildir. Hizmetkârıdır. Kamuya neyin açıklanıp neyin gizleneceğine siz mi karar vereceksiniz?
Hak ettiğim ücret yerine daha azını almama sebep oluyor ve sonra da “benim neyi nasıl hesapladığım seni ilgilendirmez” diyor. Kızdım ve TÜİK’e yüklendim. Haksızlık ediyorum. TÜİK’in de üstünde onun öyle davranmasını talep eden birileri var belki. TÜİK’i “laf dinlemye” icbar eden birileri.
Bizim devletimizin istatistik kurumunu, veri toplayıp, işleyip bize sunması için kurup mensuplarına vergilerimizden maaş ödediğimiz kurumumuzu, güvenilmez hâle getirmeye ne hakkınız var? Bakın TÜİK’i kaç türlü güvenilmez kılıyorsunuz: Gelirlerimiz TÜİK’in rakamlarına göre. Giderlerimiz onun katları. Vergilerde, cezalarda, fiyatları iktidarca tayin edilen her türlü mal ve hizmette fiyat artışı sizin açıkladığınız enflasyonun birkaç katı. Bizzat devlet, devleti itibarsızlaştırmıyor mu?
%75 İLE %45 FARKI
Hangi fiyatı nereden aldığını ve sonucu nasıl hesapladığını açık açık anlatan kurumlar var: Mesela ENAG- Enflasyon Araştırma Grubu, mesela İTO. Bir ara TÜİK, ENAG’ı dava edecekti, bizi itibarsızlaştırıyor diye. Sonra ne hikmetse vaz geçti. Acaba dava etse daha da itibarsızlaşma tehlikesini mi gördü? ENAG akademisyenlerden kurulu. Akademisyenlerden, yani sizin hocalarınızdan! Böyle bir kuruma ihtiyaç duyulması TÜİK’i muhakkak ki itibarsızlaştırıyor. ENAG’ın rakamlarının TÜİK’in neredeyse iki katı olması da. Diyelim ki farklı veri setleri kullanıyorlar. İyi de bir yıl, iki yıl, üç yıl boyunca bir veri setinin fiyatı öbüründen sürekli iki kat fazla olabilir mi? Bakınız üç yıl boyunca TÜİK %45 derken ENAG %75 dese aradaki fark %75,8’ye, dört yılda %112’ye ulaşır. Böyle bir dünya mümkün müdür? Mümkün diyorsanız diplomanızı görmek isterim.
Yalnız ENAG mı? Her ay İstanbul Ticaret Odası da enflasyon açıklıyor. İTO- TÜİK farkı da öyle..
Bitirirken, yine TÜİK’ten gelen bir değerlendirmeyi tekrarlayayım. %45 enflasyonla %75 enflasyon arasında fark yokmuş. Sonra izahat geldi. İkisi de can yakıcıdır demek istemişler. Fakat bakın asıl can yakıcı olan, fiyatlar %75 artarken maaşların %45 artmasıdır. Bir zamanlar mutlu aileler, kazandıklarıyla geçinen aileler, şimdi fakirliğe, açlığa düşer. Ne kadar mı fakirleştiler? Yukarıda hesapladığım kadar: 3 yılda %75,8, 4 yılda %112. Bu fakirleşme de ikidarlara seçim, memurlara makam kaybettirir. Keyfiniz bilir…