Geçen Pazar, KONDA bir derleme yayımladı. Kamuoyu araştırması demiyorum, “derleme” kelimesini tercih ediyorum, çünkü bu çalışma “KONDA veri ambarı”ndaki yeni bulguların yıllar önceki eşdeğerleriyle karşılaştırılmasını içeriyor. Böyle çalışmalara, meta-analiz deniyor. (https://interaktif.konda.com.tr/turkiye-100-kisi-olsaydi ) Karar’daki arkadaşlarım analizin en dikkat çeken yönleri üzerinde durdular.
Benim dikkatimi, kitap okuma sıklığındaki artış çekti. Medyada son birkaç yılda büyük değişiklikler görünüyor. Neredeyse devrim niteliğinde diyebileceğimiz sıçramalar. Mesela, “Son üç ayda kitap okudunuz mu?” sorusuna verilen cevapta! “Evet okudum.” diyenlerin yüzdesi 2008’de 28 iken, on üç yıl sonra, yani 2019’da 69 olmuş! Üç kata yaklaşan bir artış.
Benzer büyük artış, internet alışverişinde de görülüyor. “İnternette son üç ayda alışveriş yaptım.” diyenlerin oranı 2016’da %22 iken, altı yıl sonra, 2022’de %64’e fırlamış. Bunda biraz pandemi etkisi de var ama bu rakamların salgın geçtikten sonra da azalmasını beklemiyorum.
Bir önceki yazımda gösteri sanatlarına, müziğe ve yazıya ulaşmanın ne kadar kolaylaştığından bahsetmiştim. Bunları yayımlamanın da… Ve bu iki yönlü kolaylığın yol açtığı yayın patlamasından… Hepsi, internetin bize lütfu tabi.
DÜNYANIN EN BÜYÜK KİTAPÇISI DOĞUYOR
Ulaşımın kolaylaşması kitap dünyasında olumlu bir sonuç verdi. Buna “uzun kuyruk” deniyor. Bir zamanlar kitaba erişmenin hemen hemen tek yolu kitapçılardı. Gel gör ki en büyük kitapçının bile envanterinde taşıyabileceği kitap sayısı binlerden ibaretti. Amazon.com ile başlayan ve sonra birçok İnternet kitapçısıyla büyüyen yepyeni dağıtım kanalı, seçim imkânımızı kat kat arttırdı. Kitapçı envanteri binlerle sınırlıydı dedim. Ancak her yerleşim biriminde binlerce kitap başlığını satan kitapçı yoktu. İnternet kanalı bu sayıyı bir anda milyonlara çıkarıverdi. Amazon’un ismi işte bu yüzden Amazon idi. Dünyanın en uzun nehri diye. Ve ilk zamanlarında “bir milyon kitap” diye bir kurum kimliği iddiasındaydı: Dünyanın en büyük kitapçısı! Artık milyonu çok aşmıştır.
Amazon’la birlikte kitapçılığın ekonomisi de değişti. Stokta ancak birkaç yüz, bilemediniz birkaç bin kitap bulundurulabildiği dönemde çok popüler olmayan kitapların fazla şansı yoktu. Onları stoğa alıp ne zaman geleceği bilinmeyen bir satış gününe kadar parayı bağlamak istenmezdi. Piyasa “çok satan”ların tekelinde gibiydi. Şimdi ikinci bir kavram çıktı: Uzun satan. Popüler değil ama kaliteli birçok eser nefes alabildi. Popüler ve çok satan, yaygın kanaate göre kaliteli değildir. Ben öyle düşünmüyorum ama çok satmakla kalite arasında bire-bir ilişki olmayabilir.
UZUN KUYRUK STRATEJİSİ
İnternet, Amazon’u; Amazon, “uzun kuyruk”u doğurdu. İnternet kitapçıları sitelerine koydukları kitapları envanterlerinde tutmak zorunda değil. Ya ancak birkaç adet bulunduruyor yahut da yayıncıdan taahhüt alıyorlar: “Siparişimiz üzerine en fazla iki gün içinde kitabı bize ulaştıracaksınız.” Bu şartlarla kitabı satmaya başlıyorlar. Yayıncı da mutlu. Bizde de dünyada da İnternet kitapçıları, yayınevlerinin büyük müşterilerinden.
Gelelim “uzun kuyruk” işine. Asıl perakendeci kitapçı dükkânlarıyken, büyük bir kitapçıda, 10 “çok satan” kitap, ayda ortalama 1000 satışla toplam 10.000 satış sağlardı. Şimdi en çok satan 10 kitapla değil, daha az satan ama uzun satan, yani parlayıp sönmeyen, düzenli bir satış temposu olan ve muhtemelen daha kaliteli 10.000 kitaba göre hesap yapılıyor. Bunlar 1000’er satmasın, zarar yok, 100 satsın yeter. Rakam bir milyon oluverdi! “Bestseller”lerin yüz katı! Yayıncı da perakendeci de hâlâ çok satanları seviyor ama artık onlar tek aşkı değil.
İnternet kitapçılığı, kaliteye yeni bir nefes verdi; bu kesin. Batıda “beyinli” kitapların çok satan olmaya doğru yaptığı hamleler de uzun kuyruğun verdiği cesaretin sonucu ama o farklı bir mutasyon.
KONDA’nın araştırmasından çıkarılacak daha epey ders var. Belki ileride.
VE YAYINCILARIN KARA BULUTLARI
Kitapçılık ve kitap satışları için pembe bir tablo çizerken Türkiye’deki yayıncılık için görünüşün hiç de pembe olmadığını söyleyeyim. Ufuk, kara bulutlarla kaplı.
İnternet kitapçıları stok tutmak zorunda değil; sitelerinde vitrine koydukları kitapları önce satıyor, sonra satın alıyorlar ama yayıncılar öyle değil. Yayıncı kapak grafiğini, sayfa düzenini, kâğıdı, matbaa hizmetlerini baştan temin etmek zorunda. Ancak, yayımladığı kitabı matbaadan çıkar çıkmaz satamıyor. Bir yılda bitirebilirse, başarılı bir kitaptı demektir. Peki, bu sürecin nakit akışı nasıl olacak? Gayet tabiî “satıcı kredisiyle”; diğer adıyla vadeli çalışarak. Kâğıt, senetle alınır. Matbaaya senet verilir. Kitapçı aldığı kitapları senetle alır. Birçok yayınevi, yazarın telifini kitabın yayımından aylar sonra öder. (Benim Panama hâriç, o hemen ödüyor.).
Fakat dövizdeki son hareketler, bu vadeli çalışma zincirini kırdı. Artık kâğıtçı kâğıdı kaça satacağını bilmiyor. Çünkü kaça alabileceği hakkında bir fikri yok. Birçoğu satışı hepten durdurdu. Durdurmayanlar; Dolar-Euro bir tarafa, kâğıt bir tarafa diye satıyor. Ama yayıncı para bir tarafa, kitap bir tarafa diyemiyor.
Bütün bunlara, okuyucunun düşen alım gücünü ve kitabın yükselen maliyetini ekleyin!
Ancak bu olumsuzlukların yakın zamanda ortadan kalkacağına inanmak istiyorum; yayıncılar da öyle.