Geçen yazımda, düşük zekâların kavram yoksunluğundan söz etmiştim. Hani düşük zekâlar insanları, ortancalar olayları, yüksek zekâlar kavramları tartışıyordu ya… Fakat kavram olmayınca başka bir şey daha kaybediliyor: Doğadaki sebep – sonuç ilişkilerini anlama yeteneği. Çünkü sebep- sonuç ilişkileri, soyut kavramlarla kurulur. “Taşı bırakırsan yere düşer.” somut bir ifadedir. “Özgül ağırlığı havadan büyük olan bir cismi bıraktığında, yer çekiminden ötürü, Dünya’nın merkezine çekilir.” cümlesi, içinde bir sürü soyut kavram barındıran bir ifadedir. Doğadaki sebep-sonuç ilişkileri dedimse, bu hâli sadece tabiat bilimleri ile sınırlı saymayın. Toplum da doğadır ve toplum bilimleri için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Kavramlar yoksa soyut yok; soyut yoksa sebep- sonuç yok. Sebep- sonucu kaybettiğinizde de makul düşünce yok. Sonuçlara bakarsınız… Fakat insan zihni, “Bu niçin oldu?” diye sormadan edemez. Sebep- sonuç kaybedilince bu soru, “Niçin böyle oldu, neden böyle oldu?” sorusu, ilkelleşir: “Bunu kim yaptı?” hâline gelir.
Sebep zor; fail kolay
Sebep sonuç ilişkisi kaybolunca çare; olan biten için, başımıza gelen için bir fail uyduruvermek. Ciddî ciddî geriye doğru bir sebep-sonuç analizi yapmak çok daha zor. Bakınız, soralım, “Niçin yağmur yağdı?” Hava basıncındaki değişmeler, bize doğru gelen cephe sisteminin sıcaklığı, bizim olduğumuz yerin sıcaklığı, ikisinin nem oranları, yalnız çevremizdeki iki boyutlu hava hareketleri değil, atmosferin alt kesimleriyle üst kesimleri arasındaki hava hareketleri… O kadar çok sebep var ki doğru dürüst bir tahmin ancak devasa, çok bilinmeyenli denklem sistemlerini çözerek elde edilebiliyor. Zor iş. Bu yazımdaki açıklamaları okumak bile pek kolay değil. Sıkılmayanlar için devam edeyim…
Bu işler pek zahmetli. Kılçık diyagramları, İşikava diyagramları denilen sebep-sonuç analizleri, çok bilinmeyenli denklemleri çözmek için kullanılan “seküler determinantlar” kolay değil. Bu sonuncular, bugün ancak güçlü bilgisayarlarla çözülüyor. Bir sebep yakalıyorsunuz, sonra o sebebin, başka bir olayın sonucu olduğunu buluyorsunuz… Zor işler. Bütün bunların yerine, “Yağmur tanrısı, bugün yağmur yağdırdı!” demek ne kadar rahat değil mi? Neyse ki semavî dinler bu saçmalıkları büyük çapta önledi.
Doğa bilimi - toplum bilimi
Fizik, kimya, astronomi, onların uygulamaları, mesela meteoroloji falan görece kolay. Neye göre? Toplum bilimlerine göre. Toplumu anlamakta, tek tek insanların algılarını, psikolojilerini bilmek yetmiyor. Birbirleriyle etkileşimlerini de hesaba katmak zorundasınız. Fakat bakın gazetelere, televizyonlara… Bir doğa bilimi konuşuyorsak bin toplum bilimini ilgilendiren şey konuşuyoruz. İşimiz zor.
Soyuttan, kavramdan, sebep-sonuçtan yoksun zekâlar, toplum davranışlarını açıklarken ne yapacak? Toplum tanrısı da yok. O zaman, her olan bitenin arkasında bir sebep… değil… bir sorumlu, bir fail bulunacak. “Neden, niçin böyle oldu? yok. Varsa da yoksa da “Bunu bize kim yaptı?”
İşte tam bundandır ki küçük zekâlar insanları tartışır: failleri.
Faillerin de bazı özellikler taşıması lâzım. Bazı işlerinde başarılı, bazı işlerinde yanılan; bazen hata yapan, bazen doğru hareket eden fail, pek karmaşık ve yorucudur. Bizim dimağımızı yorar. Onun için her yaptığı doğru adamlar ararız. Veya her yaptığı kötü ve zararlı düşmanlar.
Ya iyidir, ya kötüdür; kötüyse Yahudidir
İşte siyaset dedikodularımız, hikâyelerimiz, anlatımlarımız hep böyledir. Her yaptığını iyi yapanlarla, her işlediklerini kötü işleyenler arasında gidip gelir. Fikirlere karşı ceberrutluğumuz da bundandır. Köpkötü adam, şu işi de doğru yaptı demek kimin haddinedir! İpiyi, eşsiz deha, erişilmez lider şunu yanlış yaptı demeğe kim cesaret edebilir! Biri cesaret edecek olursa o da derhâl köpkötüdür.
Kişiler böyle. Daha büyük, dünya çapında olaylarda, tek tek insanlar değil; kötü ırklar, kötü milletler, topluluklar devreye girer. Hele hele yüzde yüz kötü olan ırk, millet ve toplulukların kurdukları yüzde yüz gizli ve kötü cemiyetler. Bakınız, aşı karşıtları, Kovid-19’un failini bulmuş: İlluminati. Faillerin alt failleri de vardır. Bilindiği gibi Masonlar filan. Hepsinin üstünde de galiba Yahudiler var. Sonra onların yan kuruluşları, Mossad, CIA ve diğerleri.
Bu kafalar o derece kalabalık ki karşı gelmek cesaret meselesi. Türk diyene, milliyetçi diyene hemen “ırkçı” yaftası yapıştırmak için koşanlar, bu kadar Yahudi aleyhtarlığına, anti semitizme çıt çıkaramıyor. Hâlbuki “Her kötülüğün arkasında Yahudi var.” demek, Hitler seviyesizliğinde ırkçılıktır.