Işınsu: Aşk imiş her ne var âlemde

İskender Öksüz

Size eşim Emine Işınsu’dan bahsedeceğim. Dört gün önce kaybettiğim eşim Işınsu’dan.

Yarım asırlık beraberliğimizden sonra ilk kez ayrıldık. Her şeyi, ama her şeyi beraber yaptık. Öyle beraber ki ne o ne ben, “eşinizle birlikte” sözlerinin bulunmadığı davetleri sevmezdik ve mümkünse gitmezdik. Bazı işlerde o, bazı işlerde ben başı çektik ama her işi birlikte yaptık. 1970’lerin Töre’si, Töre-Devlet Yayınevi, yurt dışı maceramız; her şeyi. Eş, bu demek değil midir?

SEVGİNİN SULARI YÜKSELİNCE…

Bize birlikte nefes aldıran aşktı, sevgi idi, saygı idi. Bu aşk, üç çocuğumuzda, onların eşlerinde ve torunlarımızda da aynen var. Onlar da birlikte nefes alıyor, birlikte nefes alıyoruz. Demek ki bu duygular sâri imiş.

Vefatıyla birlikte Türkiye’de yükselen sevgi meddi hepimizi şaşırttı. Denizin kabarması gibi, bir yükseliş… Gerçi bu bağlamda değildi ama şu deyişi hatırladım: Med bütün gemileri yükseltir.

Bizim küçük dünyamızdan beklerdik. Fakat güzel ülkemde, hayatını adadığı Türk milletinin gençlerinde, artık o kadar genç olmayanlarında da ne kadar çok İlay varmış, Mehmet varmış. Onunla sancı çeken ve sonunda onu ak toprağa uğurlayan, ne kadar çok sevgilimiz varmış. Yıllar ötesinden de dağlar ve denizler ötesinden de bu sevginin haberleri geldi. Millî Düşünce’nin pırıl pırıl kadrosu hemen videosunu yaptı… Bunu bekliyordum tabi. Fakat mesela bir gün içinde İstanbul Kabataş Liseliler de dikkatli, bilgili ve duygu dolu bir video yaptı. Romanlarından bilinçle ve tabi sevgiyle seçilmiş birer cümle okuyan gençler… Yükselen sevgi sularında onlar da yükseldi; bizi sımsıcak sardı.

Basındaki dostlarımız, arkadaşlarımız… Onlar da geldi. Fakat uzaktan tanıdıklarımız ve tanımadıklarımız da.

Bize elini uzatan, yüreğini açan herkese teşekkürler, sevgiler.

Demek sevgi aileyle de sınırlı değilmiş. Sevgi yükseldiğinde, gerçekten bütün gemileri yükseltirmiş. Ne mutlu bize, ne mutlu içi sevgiyle dolanlara; ne yazık sevgisiz küçük azınlığa. Açıkça görüldü ki sevgi güçlü. Işınsu’nun çok sevdiği kelimeyle yürekler sıcacık ve bir birini kucaklıyor, sarıyor, sarmalıyor, yükseliyor.

Yükselen bu sevgi meddini görsek, duysak, ona kulak versek. Güç isteyen de, birlik isteyen de, bir yerden gelen de, bir yerlere gidecek olan da sevgiyi seçse. Emin olunuz, tecrübeyle sabittir: Sevgi, nefretten de, öfkeden de, küfür ve saldırganlıktan da kat be kat güçlüdür. Her şeyden daha sarıcıdır. Apaçık öyledir. Görüyorsunuz, değil mi? Benim insanlarımın yüreklerini her şeyden daha çok ısıtır, harekete geçirir. Klişedir ama doğrudur: Sevgi paylaştıkça artar. Işınsu’nun hayatından, eserinden, Fuzulî’nin şaheserinden dinleyin: Aşk imiş her ne var âlemde…

GÜZEL KELİMELERİMİ BULAMIYORUM

Teşhisi kendisi koydu. 2008 yılında, “Ben Alzheimer oluyorum” dedi. Biz konduramadık. Zaten anksiyete denilen endişe sıkıntısı çekiyordu. Bir de bu düşüncelerle canını sıkma dedik. Fakat ısrar etti ve hekime gittik. Tıp, onun endişesini teyid etti. Anksiyete de o hastalığın erken işaretiymiş.

Yazarak yaşayan, yazarak nefes alan, yüreği yazdıklarıyla çarpan, yarattığı küçük ve büyük dünyalarda, onların kahramanlarıyla yaşayan bir ruh… Yazamamaktan korkuyordu. Büyüğümüz ve aile dostumuz Arif Nihat Asya’nın çok sevdiği Yelken şiirindeki gemi gibi… Kıyıda ölmekti korkusu ve uğradı korktuğuna.

Yine de yazmak istiyordu. Başka ne yapabilirdi ki insan. Bir de okurdu tabi, ama okumak da yazmağa hazırlık değil miydi?

Romanlarındaki kahramanlar onun için gerçekti. Belki bazı gerçek insanlardan da gerçekti. Bir kitabı bitirdiğinde, kahramanlarını terk etmiş gibi hissederdi kendini. Şimdi onlar ne yapacaklar, nereye gidecekler, diye endişelenirdi. Kahramanları zihninde ete kemiğe büründüğünde bağımsız hareket etmeye başlarlardı. Çiçekler Büyür’ün devamını yazmayı düşündü. İlay’ı Türkiye’ye getirmek istedi ama, kendi ifadesiyle: İlay, gelmek istemedi…

Bir Aile romanını hasta iken yazdı. O bir Işınsu romanıdır ama bilenler, dikkatli gözler ve gönüller o romanda hastalığı hisseder. Ihlamur’un yayımladığı Kendimden Kendime adlı hayat hikâyesi de hastalığı karşıladığı günlerde yazıldı.

Ahi Evran’ı yazacaktı. Denedi, bir daha denedi, bir daha… Yazdıklarını bastırdım. Okuması için ona verdim. Okudu… Olmamış, dedi.

Güzel kelimelerimi bulamıyorum. Usulca söylediği bu üç kelime beni ağlatmıştı. Ona belli etmedim… Güzel kelimelerini bulamıyordu ve o noktada bıraktı. Fakat sevmeye ve sevilmeye devam etti.

Işınsu artık yok. Aslında yıllardır yoktu. Fakat sevgisi yaşamaya devam ediyor. Bir deniz gibi yükselmeye devam ediyor ve bütün gemileri yükseltiyor. Onun sevgilileri… Selam sizlere. 

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (158)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.