Hızlı karar verip hızlı uygulamak… Başkanlık sistemine geçmemizin bir gerekçesi de buydu; yanlış hatırlamıyorsam. Bunlar söylendiğinde kimsenin itiraz ettiğini hatırlamıyorum. Öyle ya, daha önce yavaş yapılan işler bundan böyle hızlı yapılacaktı.
Gel gör ki işin aslı böyle değil. Gerçekte hızlı karar verilmesi yararlı değil, zararlıdır. Hızlı karar verilmesi, genellikle yanlış karar verilmesidir. Hızlı kararlar, kısa zaman sonra, yanlışlıkları anlaşıldığında başka hızlı kararlarla değiştirilir veya iptal edilir. İster doğru olsun ister yanlış, verilen kararın bir türlü uygulanamaması, yavaş uygulanması kurumun zafiyetini gösterir.
Tekrar edeyim: Hızlı karar ve hızlı uygulama değil; doğru karar ve hızlı uygulama!
NE YAPACAĞINI, NİÇİN YAPACAĞINI BİLEN ÖRGÜT
Bakınız, uygulanacak süreç, uygulamanın amacı, nasılı, niçini iyice çözümlenmelidir. Sonra bütün sonuçların, toplanan ve üretilen bilginin; amaca ulaşmak için bir strateji, bir plan hâline getirilmesi gerekir. Strateji ve planın kuruluş aşaması onu uygulayacak bütün teşkilatla paylaşılmalıdır. Buradaki “paylaşma”, bugün sıkça kullanılan anlamıyla, haber vermekten ibaret değildir. Strateji kurulurken, plan yapılırken saha hakkında bilgi, zaten teşkilatın tamamından alınır. Onlar sahada çalıştıkları, her gün problemlerle karşılaşıp onları çözdükleri için kendi işlerini yöneticilerden daha iyi bilirler. Dolayısıyla planlamanın her adımı, onlarla tartışılarak atılmalıdır.
Planlamak ve strateji belirlemekle de bunu örgütün tamamıyla birlikte yapmakla, herkesin olup biteni hazmetmesiyle, anlamasıyla iş bitmiyor. Başlıyor. Uygulama günü, saati gelip çatmadan alt yapının da hazırlanması gerekir. Hazırlanan alt yapının belli aralıklarla gözden geçirilmesi, bakımının yapılması da. Plan, ne zaman çatacağı bilinmeyen bir felakete karşı yapılıyorsa, kurumun zaman içinde kadrosu değişebilir. Bazı üyeler ayrılıp bazı yeni elemanlar alınabilir. Dolayısıyla yenilere de geliştirilen kültürün, bilginin verilmesi, onların eğitilmesi de şarttır.
24 SAATLIK İHMALİN SEBEBİ 24 YILLIK İHMALDİR
Uygulama zamanı geldiğinde, böyle çalışıp hazırlanmış örgütlerde ekipler yıldırım hızıyla işe koyulur. Çünkü hepsi neyi yapacaklarını, nasıl yapacaklarını, belki en önemlisi niçin yapacaklarını kavramış, içselleştirmiştir. Uygulama için gerekli alt yapı da hazırdır.
Yavaş, iyice inceleyerek ve örgütün bütün üyelerinin katılımıyla karar alınması… Sonra yıldırım hızıyla ve emir beklemeden uygulanması. Bu anlayışla ilk defa otuz küsur yıl önce tanışmıştım. O dönemde Japon şirketleri ve Japon usulleri revaçtaydı. Söylenen şuydu: Japon şirketleri düşüne taşına, bütün kademeleri karar sürecine dâhil ederek karar alır, fakat bir kere karar aldıktan sonra en uzaktaki birim bile merkeze sorma gereğini duymadan kararı hızla uygular. Çünkü karar uzun tartışmalardan, araştırmalardan sonra ve hep birlikte alınmıştır ve herkes ne olduğunda ne yapacağını bilir.
Tersine, eski Taylorcu piramit modeline bağlı örgütler ise belki olay anında çabuk karar alıyorlardı ama bu kararın uygulanması her adımda takılıyor, tekliyor, aksıyordu. Çünkü gereken incelemeyi, araştımayı yapmadan alınan kararlar genellikle yanlıştı. Uygulama son derece yavaştı, çünkü yine her adımda, her kademe dönüp bir üstüne, bazen de piramidin tepesindeki kişiye danışmaları gerekiyordu. Çünkü örgüt, neyi, niçin yaptığını bilmiyordu. Sadece, üstleri öyle emretti diye yapıyor ve emir karşılaştıkları her alternatifi kapsayamayacağı için dönüp tekrar tekrar soruyorlardı.
BU BİZE DERS OLDU MU?
Sonra öğrendik ki bu farkın Japonlukla, Avrupalılık veya Amerikanlıkla bir ilgisi yoktur. Tartışarak, paylaşarak planlamak, dikkatle hazırlanmak ve fakat yıldırım hızıyla uygulamak bütün işleri kapsaması gereken bir davranıştır.
Demek ki doğrusu, “hızlı karar verip hızlı uygulamak” değilmiş. Doğrusu doğru karar verip, paylaşıp, hazırlanıp, zamanı geldiğinde de yıldırım hızıyla uygulamakmış. Şimdi bu anlayışı aklımızda tutarak deprem felaketini düşünelim. Yukarıda sayılanların kaçını yaptık, kaçını yapmadık?
Şimdi haberler alıyoruz: İş makineleri yola çıktı. Jeneratörler ulaştı. Battaniyeler geldi. Vinçler erişti. Peki bu alet edevat, bu malzeme, neden yola çıkıyor? Bunlar niçin depremden korunmada pilot il Kahramanmaraş’ta değil? Niçin ha sarsıldı ha sarsılacak diye beklenen bölgede değil? Niçin “geliyor”?
Niçin “ulaşıyor”? Ben bu yazıyı yazarken felaketin üzerinden 50 saati aşkın zaman geçti. Artık kurtarmaları “mucize” etiketiyle verme zamanına girdik. Gelen haberler, askerin, madencilerin ve başka uzman kadroların nihayet ulaştığını söylüyor. Bu mu “hızlı”?
Doğu Anadolu fay hattının kırılacağını Celal Şengörler, Naci Görürler söyleyip durmadı mı? Aynı uyarıları Kuzey Anadolu fay hattı için de yapmıyorlar mı? Allah saklasın. Biz saklayamıyoruz.