Dört gün sonra, 14 Aralık Perşembe günü Ankara’da, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Farabi Salonu’nda, Emine Işınsu Roman Ödülü’nün beratını sahibine vereceğiz. Ödülü, Cümbezin Kızı romanıyla kazanan Ülkü Demiray’a. Gerçek bir yarışmadan çıkan gerçek bir baş eser.
Bu güzel ve büyük olay, yayın dünyasında yaşadığım hatıraları çağrıştırdı. Yarım asırdan eski hatıraları… Ben ve yayın dünyası; nasıl? Şöyle: Önce Türkiye’nin sayılı yazarlarından ve dergicilerinden biriyle, Emine Işınsu ile evliydim. Sonra 1970’lerin en başarılı yayınevlerinden birini, Töre-Devlet Yayınevi’ni yönettim. Töre-Devlet başarılı mıydı? Ben size bir olayı anlatayım, siz karar verin. Eşimin çıkardığı Aylık Fikir ve Sanat Dergisi Töre’de daha sonra kitap hâlinde yayımlanacak Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi dizisini Ayhan Tuğcugil müstearıyla tefrika ediyorduk. Töre’nin tirajı, 14.000’e ulaşmıştı. Fikir ve sanat dergisi için bugün bile başarılı sayılacak bir rakam. Derken kitap Töre-Devlet Yayınevi’nden yayımlandı. İlk ay 7.000 satıldı. Yedi bin! Bugün yılda hatta iki yılda 7.000 satabilen eser iyi satan sayılır.
Türkiye’nin nüfusu bugünün yarısıydı ve hâlâ, ilkokul diplomalıları nasıl arttıracağımızı tartışıyorduk.
O GÜNLERDEN ÇOK UZAĞIZ
O şartlarda ödül tertiplemek kolaydı. Fikir ve sanata odaklı bir dergide ilan ederdiniz. Haftalık siyasi kardeşimiz, 20-30.000 tirajlı Devlet duyuruya katılırdı; 40.000’in üzerinde okuyucuya ulaşan Bozkurt da. Sonra Türk Edebiyatı ve Hisar… Sonuç belli olunca Töre-Devlet Yayınevi, en kısa zamanda kitapları piyasaya sürerdi. Hasan Kallimci, Sevinç Çokum, Hasan Kayıhan, Alper Aksoy, Remzi Özçelik, Reşat Güler, böyle yarışmalarda ödül kazandılar ve on binlerin sevgilisi oldular.
Şimdi? Şimdi yarışmayı ve ödülü duyurmak o kadar kolay değil. Bırakın 14.000 tirajlı aylık fikir ve sanat dergisini, bu tirajda günlük gazete bile çok değil. Diyelim duyurdunuz, eserler geldi ve değerlendirildi…
Bu da aslında zor iş ama Emine Işınsu Roman Ödülü’nde müteşekkir kaldığım bir ön jüri ve çok değerli bir jüri vardı. Edebiyatçı, genç arkadaşlarım, Zübeyde Gökçen Süer, Doğukan Altıparmak, Fatma Eriş Hamza, Nebahat Akbaş Çetingök 141 eseri tek tek inceleyip asıl seçici kurula 8 eser sundular. Asıl jüri de jüriydi yani: Alev Alatlı, A. Yağmur Tunalı, Prof. Dr. Bilge Ercilasun, Prof. Dr. Belkıs Altuniş Gürsoy ve Prof. Dr. İlber Ortaylı.
Cümbezin Kızı üzerinde oy birliği vardı. Fakat bu eserin ötesinde de ödül alması gereken çalışmalar mevcuttu. Şu son 8 var ya; hemen hepsi şu anda piyasada gezinen ve meşhur edilen birçok eserle boy ölçüşür.
BİZ GÖRMEZDEN GELİNİRİZ
Nihayet sıra, en zor aşamaya gelmişti. Ödül kazanan eseri yayımlatmak.
Allah’tan Emine Işınsu Roman Ödülü ilan edilir edilmez, Emine Işınsu’nun kitaplarını yayımlayan Bilge Kültür, “biz basalım” dedi. Sağ olsunlar, piyasaya güzel bir kitap çıkardılar.
Bu büyük engel aşıldıktan sonra sıra daha büyüğünü aşmaya geldi. Romanı tanıtmaya. Mükemmel Türkçe, yetmez. Sizi ilk sayfada içine alıp kendi dünyasında yaşatan edebî güç; yetmez. Sovyetlerin yıkılmasına rağmen kabile mensubiyetini sürdüren sol cenaha ait değiliz. Onun için “sanat-edebiyat” basınımız, bizi görmez, biz yok sayılırız. Tıpkı Hilmi Yavuz’un bir konuşmasında dediği gibi bir zamanlar Hisarcıların, Marmaratörlerin ve tabii ki Törecilerin yok sayıldığı gibi. Tarikat, cemaat mensubu da değiliz. Dolayısıyla sağ da iktidar da bize kördür. İsterseniz ağzınızla kuş tutun.
9.000 KIBRISLI KIZ ÇOCUĞU!
Cümbezin Kızı, mükemmel bir kalemle size 1940’larda Kıbrıslı Türk ailelerin Filistinlilere satılan 9.000 kızından birinin yaşantısını anlatacak. EOKA’nın yeni yeni palazlanıp adanın bölünmeye başladığı günleri. Adanın fakirlik içinde kıvranan Türk nüfusunu. İsrail’in kurulduğu yılları. Ergenliğe henüz ayak basmamış Türk kızlarının parayı bastıran Araplara üçüncü, dördüncü karı olarak satıldığı yılları.
Cümbezin Kızı’nın Hatice’si size bütün bunları anlatacak ve romanın diğer kahramanlarını. Başta cümbez ağacını. Sonra dost kargayı. Ninanneyi. Ve baş kahramanı. Kıbrıs kıvranırken bir kurtuluşu, millî egemenliği dumanıyla gökyüzüne yazan Türkiye’ye açılan kapıyı, Gülcemal vapurunu. Hatice yaşadığı kıyamet boyunca Gülcemal’e erişmek için çırpınır. Kitabın kapağında dört direkli, iki bacalı vapur ne geziyor diye soranlara…
Bu Perşembe, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin en büyük salonunda, Farabi’de, Ülkü Demiray ödül beratını alacak. Jüri üyeleri seçimlerini anlatacak. Demiray eserini imzalayacak ve bir sonraki Emine Işınsu Roman Ödülü ilan edilecek. Okuyucularımı mutlaka beklerim.