Geçen yıl Mayıs ayında, tam tarih vermek gerekirse, Mayıs’ın 17’sinde, eşim romancı Emine Işınsu (Öksüz) anısına bir roman ödülü ilan ettim. Onu, o tarihten bir yıl önce, 2021’in 5 Mayıs’ında kaybetmiştim. Ödülün açıklandığı tarih, 17 Mayıs, doğum günüydü.
Hani ölümle birlikte amel defteri kapanır, ancak geride bıraktıkları ile sevap yazılmaya devam eder denir ya… Bu ödül de onun geride bıraktığı onlarca eser ve çocuklarından başka, amel defterinin sevap hanesine işlenir diye umuyordum. Niçin sevap? Çünkü on yıllar önce, 1970’lerde Işınsu, çok sevdiği ve erken kaybettiğimiz Dündar Taşer ağabeyimiz adına roman ve tiyatro ödülleri düzenlemişti. Ödüller, dergiler, gazeteler… Bunlar sanatın ve sanatçının fidanlığıdır. Nitekim 70’lerdeki o çalışması Türk sanat hayatına Sevinç Çokum, Hasan Kallimci, Hasan Kayıhan, Reşat Güler, Alper Aksoy gibi değerleri tanıtmıştı. Gerçi bu yazarlarımızın bir kısmı zaten çalışmalarıyla tanınıyordu fakat Töre Dergisi ve Töre- Devlet Yayınevi’nin Dündar Taşer yarışmaları, onların zaten hak ettikleri üne bir ün daha eklenmesine yol açtı. Umarım şevkleri arttı; yazmaya devam ettiler.
141 ESER!
Ödülü ilan ettiğimde endişeliydim. Bugün o günlerde değildik. Ne Töre vardı ne Töre-Devlet ne de o dünya. Acaba başarılı olacak mıydık?
Bir edebiyat ödülü ilan ediyorsunuz veya bir yarışma. Başarılı olmak de demek? Şu demek: İçinden en iyisini seçebileceğimiz sayıda birinci sınıf eser gelmesi. Tutup, göğsümüzü gere gere, “İşte bakın, bu kalem gerçek bir sanatçıdır!” diyebileceğimiz ürünleri Türk okuruna kazandırabilmek… Ödülün başarısı budur.
Olan biteni birisi bana tahmin diye anlatsa sesimi çıkarmazdım ama “Beni sevdiği için, teşvik etmek için böyle söylüyor.” diye düşünürdüm. Ne oldu, biliyor musunuz? Tam 141 adet eser geldi! Yüzün üstünde yazar, Emine Işınsu Roman Ödülü’ne emeklerinin, göz nurlarının, yaratıcılıklarının ürünlerini yollamıştı. Yüzün üstünde diyorum, çünkü birden fazla eserle katılanlar da vardı. Rekor, 17 eserle katılan bir kalemdeydi!
Sayı tamam. Peki, eserlerin düzeyi?
İYİLERİ SEÇMEK
Bir de 141 eseri sınıflandırmak, elemek ve aralarından bir tanesini, o pırlantayı çıkarmak vardı. Burada genç edebiyatçı arkadaşlarım imdada yetişti. Benim baktığım yerden 60’ın altındaki herkes genç ama bunlar gerçekten gençti. Otuzlarında, kırklarındaydılar. Erken başladılar. Başka çaremiz yoktu. İki büyük dalga geldi. Biri ödülün ilan edildiği günlerde, ikincisi kabul tarihin sonuna, 1 Mart 2023’e yaklaşılırken. İlk dalga daha çok elinde hazır eseri bulunan yazarlarımızdan gelmiş olmalı. Son dalga da Emine Işınsu Roman Ödülü için ödülün ilan tarihinde yazmaya başlayanlardan. Fakat bu iki dalgadan ibaret değildi gelenler. Her hafta birkaç eser e-posta kapımı çaldı. Romanlarını gönderme lütfunda bulunan yazarlar arasında daha önce eseri yayımlamış, ödül almış kalemler de vardı.
Evet, o gençler, Zübeyde Gökçen Süer, Doğukan Altıparmak, Fatma Eriş Hamza ve Nebahat Akbaş değerli zamanlarına kıydılar ve titizlikte işe koyuldular. Dijital dünyanın imkânları da bize yardımcıydı. Romanların tamamı bulutta duruyordu ve emirlerine amadeydi. Pek güzel bir sonuç çıktı. Neydi güzel olan? Asıl jüriye sunulacak eserler üzerinde anlaşılmıştı. Onlara ulaştık ve şöyle dedik: “Şu liste size kolaylık olsun diye seçtiklerimiz. Fakat eserlerin tamamı da şu adreste. Buyurun.”
Jüri, (soyadı sırasıyla) Alev Alatlı, Prof. Dr. Bilge Ercilasun, Prof. Dr. Belkıs Altuniş Gürsoy, Prof. Dr.İlber Ortaylı ve A.Yağmur Tunalı’dan kurulmuştu.
OY BİRLİĞİYLE!
Allah’ın lütfu, gerek ilk elemede, gerekse son kararda hep fikir birliği vardı. Bu sonuçlar telkinle değil, seçicilerin kendi aralarında anlaşmasıyla elde edildi. Jürinin çoğunluğunun, sondan bir önceki adımda üç roman üzerinde anlaşması da hoştu. Seçimin etiğini yansıtması için şu güzel hatırayı da yazayım: Sevgili Alev Alatlı ile telefonda konuşuyordum. “Şu ve şu jüri üyeleri eser sayısını üçe indirdi. Hangileri olduğunu söyleyeyim mi?”, diye sordum. Aldığım cevap: “Sakın söyleme!” oldu. Sonra gördük ki jüri, sona kalan üç eser ve nihayet ödüle layık görülen bir eser üzerinde de oy birliğine varmış. Oy çokluğuna değil; oy birliğine!
Son üç, Ülkü Demiray’ın Cümbezin Kızı, Özlem Kıvanç Kurt’un Serin ve Üzeyir Karahasanoğlu’nun Gece Hep Gece romanlarıydı. Emine Işınsu Roman Ödülü, bir yarışma değil, tek bir esere verilecek bir ödül olarak ilan edildi. Dolayısıyla birinci, ikinci gibi unvanlar yok. Ödül, oy birliğiyle Ülkü Demiray’ın ve eseri, Cümbezin Kızı’nın oldu. Fakat diğer iki yazarı ve eseri de mutlaka söylemem lazım. Daha saymadığım başka kıymetli romanlar da var.
Şimdi sıra, maliyetinin neredeyse tamamı dövize bağlı olan basım işinde. Allah o engeli de alnımızın akıyla aşmayı nasip etsin.
Tabii ilk ve kocaman teşekkür, eserlerini gönderen yazarlarımıza. Sonra, hiç de kolay olmayan bir işi yapan jürimize. İlk sınıflandırmayı yapan genç edebiyatçılarımıza. Nihayet ödül sürecinin her aşamasında yanımızda yer alan Karar’dan Saliha Sultan’a, Yeniçağ’dan Ahmet Yabuloğlu ve Yağmur Tunalı’ya, Oksijen’den Tayfun Devecioğlu’na, Millî Düşünce Merkezi sitesine ve diğer yayın organlarına teşekkür borçluyum. Onlarsız yapamazdık.
Bu yazdıklarımı onlar haber olarak vermişlerdi zaten. Ben de doğrudan cepheden tekrar anlatayım dedim.