TED Konuşmaları (TED Talks) videoları arasında Togo’lu bir hanıma, Feride (Farida) Naburema’ya rastladım. 11 dakika boyunca, “Ülkenizin diktatörlüğe dönüşme tehlikesi var mı? “ sorusuna cevap veriyor. Türkçe alt yazı da var.
ÇOK BÜYÜK BIR ADAM VAR MI?
Feride Hanım’ın birinci diktatörlük belirtisi: Ülkenizde herkesten büyük, mukayese edilemeyecek kadar büyük bir adam var mı? O kadar büyük bir adam ki, ülke onun yüzü suyu hürmetine duruyor ve o giderse siz de gidersiniz?
Akla hemen Kuzey Kore’nin eski başkanı Kim-Jong-il geliyor. O çok büyük bir adamdı. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin verdiği bilgilere göre, hayatında bir kere golf oynamış, topu bütün deliklere tek seferde soktuğu için tekrar oynamamış. Bir orkestra bestelemiş; o kadar mükemmelmiş ki, dünyadaki diğer bestekârların morali bozulmasın diye icra ettirmemiş. Kore’nin şimdiki başkanı onun oğlu Kim Jong-un. Kim-Jong-il’in babası da başkandı: Kim-il-sung. Dede-oğul ve en son şimdiki, torun. Nasıl mı iktidara gelmişler? Seçimle tabi. Demokratik Cumhuriyet dedik ya. Eh, Koreliler akıllı insanlar. Büyük adam genini bulunca bir daha bırakmıyorlar.
HER YERDE DÜŞMAN VAR
Feride Hanım’ın bir başka ölçüsü: Ülkenizin iç ve dış düşmanı bol mu? Bu düşmanlarla devamlı mücadele halinde misiniz? Özellikle o benzersiz büyük adamınız sabah akşam bu düşmanları def etmekle mi meşgul?
Togo, günümüzün en eski diktatörlüklerinden biriymiş. Demek ki Feride Hanım bize birinci elden bilgi veriyor. Togo’da muhalefet yok. Çünkü diktatörlük eski. Yeni yeni diktatörlüğe giden ülkelerde muhalefetin—hâlâ varsa—ortak bir özelliği, hainliği. Bu epey sağlam bir gösterge. Genellikle hainler hem iç hem dış düşmanlarla işbirliği yapıyorlar. Çok kötü bir şey bu muhaliflik. Bir an önce yok edilmeli.
HAİN HAFIZA
Ben de kendi gözlemlerimi Feride Hanım’ınkilere ekleyeyim.
Bu ülkelerin bir başka müştereği, muhalefet mensuplarının suça yatkınlığı. Özellikle muhalif basın böyle. Ve bunların, normal hukukî yollardan, mesela mahkeme celbiyle adalete davet edilmeleri düşünülemez. Baskınla yakalanmaları gerekiyor. Hain ya bunlar… Bu baskının da sabaha karşı 4 gibi yapılması artık büyük adamların hüküm sürdüğü ülkelerde standartlaşmış bir uygulama.
Diktatörlük yolundaki ülkeler, halkın hafızasının pek uzun erimli olmasından hoşlanmıyor. Çünkü büyük adamın eski yaptıkları ve söyledikleriyle şimdi yapıp ettikleri arasında çelişkiler doğuyor. Bunların izahı mümkün değil. En iyisi hafızaya bir milat koymak. Bu konuda Çin uzmanı Lousia Lim’in, “Amnezi Halk Cumhuriyeti “ adlı bir kitabı bile var.
BASININ EHLİLEŞTİRİLMESİ
Muhalefet ve muhalif basın ortadan kalkınca, ülke köpeksiz köye dönüyor. Böylece yöneticiler ve bürokrasi rahat ve hızlı karar alıyor. Bu aşırı rahatlıkla sık sık yolsuzluğa yöneliyorlar ama hızlı karar almanın avantajı yanında birazcık çalmanın kötülüğü ihmal edilebilir.
Diktatörlüğe yönelen ülkelerde sözlü, yazılı, görüntülü, velhasıl her türlü basın o güçlü ve çok büyük adamın gücünü ve büyüklüğünü er geç anlıyor ve onu desteklemeğe başlıyor. Ülkenin, ülkenin değilse bile kendilerinin bekası için bunu yapmaları gerektiğini kavrıyorlar. Ayakları suya eriyor
Hırsızlıkla basının ne alakası var mı diyorsunuz? Basının dördüncü kuvvetlikten başka bir de “bekçi köpeği” görevi var. Dördüncü kuvvet lafında bile, birlik ve beraberliğe ters bir hava sezmişsinizdir. Birlik için tek kuvvet yeter. Bekçi köpekliği basının kötü bir şey olduğunu gösterir. İyi olsa köpek mi denirdi? Köpek, çünkü basın yolsuzluk, hırsızlık olduğunda ses çıkarıyor-havlıyor. Basın yoksa bekçi köpeği de yok. Diktatörlüklerde yolsuzluk daha rahat yapılıyor. Bakınız: eski Sovyet blokunun tamamı.
KUZEY KORE’YE BUZDOLABINI KİM GETİRDİ? KİM!
Diktatörler, ülkelerinin dış ülkelerle mukayesesinden hoşlanmıyor. Bunun yerine kendi geçmişleriyle karşılaştırma yapıyorlar: Benden önce buzdolabı var mıydı? Pyongyang’ta hava alanı mı vardı? Dış ülkelerle karşılaştırma yapanlar hain ilan ediliyor. Mesela yabancı ajanları Güney Kore, Kuzeyden daha zengin diyebilir? 1980’ler ve 90’larda, videokaset devrinde, Kuzey Kore’de Güney’den gelme kaset seyretmek yasaktı. Evlerinde gizli gizli Seul kaseti seyredenleri yakalamak için polisin bir taktiği vardı. Eve baskın tabi… Ama nasıl suçüstü yakalayacaksınız? Kapı çalınınca adam kaseti çıkarıp saklar… Onun için önce mahallenin elektriğini keserlerdi. Elektrik olmayınca video oynatıcının kasetini çıkaramazdınız. Sonra baskın!
İyi ki bizde böyle şeyler yok.
Bildiğiniz gibi Türkiye’de diktatörlük olması mümkün değil; çünkü “diktatörlük” kelimesi dilimizde yok. Halbuki demokrasi öyle mi… Denir ki Bilge Kaan at üstünde giderlerken veziri Bilge Tonyukuk’a, “Bre Tonyukuk, iyi ki demokrasiyiz biz!” demişmiş.