Yöneticinin hedefi, kendini gereksiz kılmaktır. İster devlet başkanı olsun ister genel müdür, ister bir iş takımının kaptanı; bu kural hepsi için geçerlidir.
Ne demek bu?
Devletten bakkal dükkânına kadar her büyüklükteki birim, bir ürün veya hizmet üretir. Yöneticinin gereksiz olması, birimdeki insanların ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını, niçin yaptıklarını, her seferinde talimat almalarına gerek olmadan planlamaları, bilmeleri ve uygulamalarıdır. Dolayısıyla yöneticinin birinci işi, yönetimine verilen birimi bu hâle getirmektir. Bu hâle gelen birimin iç idaresi için artık yöneticiye gerek kalmamıştır; kalmamalıdır.
BİZZAT YÖNETMEK
Yönetici gereksizse niçin hâlâ yöneticiler var? Yöneticinin varlık sebebi üçtür. Yukarıda birinci sebebi verdim. Birimi kendi başına işler hâle getirmek. Yöneticinin ikinci işi, birimin stratejisini belirlemektir. Bu belirlemeyi birimdeki insanlarla birlikte yapar. Birimin üyeleri, kendi işlerinin en iyi nasıl yapılacağını yöneticiden daha iyi bilir. Fakat yönetici, yüksek bir yerde konumlanmış ve sahanın tamamını görebilen bir “general” gibidir. O, şu anda mükemmel işlemesini sağladığı biriminin, ilerde nasıl daha verimli çalışacağını, nasıl değişmesi gerektiğini tayin edecektir. Buna planlama diyoruz, strateji diyoruz. “Strateji” kelimesinin etimolojik kökü, “generallerin sanatı”dır.
Yöneticinin varlığının üçüncü ve son sebebi de biriminin görüşlerini, haklarını, ihtiyaçlarını birimin dışındakilere anlatmak, birimini savunmaktır.
Buraya kadar “birim, birim, birim” deyip durduğum kamunun veya özel sektörün kurumlarıdır; ordudan sağlığa, emniyetten eğitime ve sonunda bütün bir devlete, sonra bütün işlere, şirketlere… Kurum budur, örgüt budur, iş budur. Nihayet çağdaş devlet budur.
Bir yönetim bilimi kitabı, eski tip piramit emir-kumanda yapısındaki örgütleri orduya benzetiyordu. Piramit yönetim tarzı, harpte ordu için gerekli olabilir. Ancak çağdaş yönetim teorisinde sıklıkla kullanılan model, emir-kumanda piramidinden ziyade komando birliğine benziyor. Komando birliğine bir hedef, bir harita ve pusula verilir. Sonra o birlik, gider ve görevini yapar. Yoksa mesela ordu komutanı veya genelkurmay başkanı gelip onu “bizzat yönetmeye” veya “daha iyi işletmeye” kalkmaz.
MİLLETVEKİLİ TELEFONUYLA GELEN VİNÇ
Büyük adamın ve büyük adamların hizmetin verildiği, malın üretildiği seviyeyi “ bizzat” yönetmesi piramit modeline de takım yönetimine de uymaz. Takım yönetimine uymayacağı, komando benzetmesinden anlaşılır. Piramit yönetiminde de insanların üstlerini de astlarını da atlamama kuralı vardır. Ne ast bağlı olduğu kademeyi atlayıp daha yukarılara çıkabilir, ne de üstün altındaki kademeleri atlayıp daha aşağılara talimat vermesi örgüt anlayışına uygundur. En üstteki tek yöneticinin bütün kademelerle doğrudan ilişki kurması hiçbir yönetim teorisinde yoktur. Ben bu tarza simit yönetimi diyorum. Genellikle suç örgütlerinin yönetim modeli simittir. Mafya şefi, bütün çete üyeleriyle, en alttakinden en üsttekine, bire bir temastadır. Astlarını tayin etmekle kalmaz, onların astlarını, hatta onların astlarının astlarını da “bizzat” tayin eder.
Deprem felaketine uğrayan bir mahalle giden Sayın Nurettin Canikli’nin videosu paylaşıldı. Sosyal medya paylaşımlarına göre felaket uğrayan vatandaş, titreyerek, ağlayarak o büyük adama ihtiyacı anlatmaya çalışıyordu. O büyük adam ise onu dinlemek yerine cep telefonunu kurcalamaktaydı. Sonra hikâyenin aslı anlaşıldı. Felaketzede, enkaz altındaki yakınlarının kurtarılması için vinç talep ediyor. İlk talebi değilmiş ama vinç bir türlü gelmemiş. Sonra Canikli, telefonuyla bir yerleri arıyor ve vinç geliyor. “Canikli sağ olsun ama vincin ihtiyaç olan yere gelmesi için bir milletvekilinin, bir başkan yardımcısının telefon mu etmesi lazım?” diyorlar. Birinci itham haksızdı ama bu ikinci tenkit haklıdır. O vinç oraya, milletvekili telefon etmeden gitmeliydi.
AFAD KASKI GİYMEK
Büyük adam, genel müdür, bakan ve her neyse tepedeki insanların kafalarına AFAD kaskı geçirip sahaya inmesinin pek bir yararı yoktur. Yararı olmaması gerektir. Bu davranışın verdiği ilk mesaj, “Benim iş gören birimlerimin aklı kısadır. Kendi kendilerine işi beceremezler. Ben bizzat gidip onlara ne yapacaklarını söylemezsem onlar akıl edemezler.” mesajıdır. İster günlük mesaide, ister bir kriz anında olsun, yöneticinin görevi, işi yapanların ihtiyaçlarını temin etmektir. Bizzat temasın gerekçesi akıl ve talimat vermek değil, onları dinlemek, moral vermek, gerekiyorsa onlara başka birimlerin desteğini temin etmek olabilir.
Peki, bırakın kask giysinler, alana insinler; ne zararı var, diyeceksiniz. Birinci zararı, az önce yazdığım, “Siz aptalsınızdır, sizin aklınız ermez.” mesajıdır. İkinci zararı da, işin yapıldığı yere giden büyük adamın bizatihi ziyaretinin bir iş hâline hatta bazen bir felaket hâline gelmesidir. İşin olup bittiği yerdeki imkânların, insanların bir kısmı asıl işlerini bırakıp yöneticiyi karşılamaya yönlendirilecektir. Özellikle kriz anında bu yönlendirmenin sonuçları hayırlı olmaz.
Allah felakete uğrayan insanlarımıza direnme gücü ve sabır, yöneticilere de bilgi ve bilgelik nasip etsin. Bize de böyle yöneticileri tercih etmeyi, seçmeyi nasip etsin.