Bilgisayar ekranında gerçek hayat canlılığı

İskender Öksüz

Değerli okurlar, Bu hafta size kanımca bilgisayar oyunu sanatına damgasını vuran, daha uzun yıllar konuşulacak, didik didik edilecek bir başyapıttan bahsetmek nasip oldu. Red Dead Redemption 2, Playstation 4 ve Xbox One'dan sonra PC platformunu da nihayet onurlandırdı, hem de artırılmış grafik kalitesiyle.

Kanun kaçaklığı temalı, çok geniş ve oyuncunun serbest etkileşimde bulunabildiği bir açık dünyayı mekan edinen Grand Theft Auto veya başka birkaç yapımı oynamış olabilirsiniz. Ancak RDR 2 bence hikaye anlatımı, oyuncu özgürlüğü ve etkileşimli algoritmalarla ikna ediciliği, sürükleyiciliği bambaşka bir boyuta taşıdığı için son on yılın en iyi oyunlarından biri.

Oyun 1899'da, Amerika’nın doğusunda otoritesini kemikleştiren genç Amerikan devletinin, batıdaki çeteleri ve ayakta tutmaya çalıştıkları "vahşi" yaşam tarzını neredeyse yok ettiği, bu anarşik kültürün silinmek üzere olduğu yıllarda başlıyor. Aslında birkaç yıl içinde de bitiyor, ve zaten oyunun teması da bu bitişin kaçınılmazlığı.

Daha iyi paralar verilen ödül avcıları, yetenekli federal ajanlar, ordü endüstrisinin imkanları, telgraf, tren, kalabalık şehirler, madenler oyun boyunca giderek semiriyor ve oyunun muhteşem doğasını çevrelemeye başlıyor. Tabii sizin hayatınızı da. Oyunun başlarında amaç başarısız giden bir soygunun arkasından yeterince para bulup ya Amerika’nın batı kıyıısnda bakir kalan bir yerlere, ya Tahiti'ye kaçmak gibi hayaller.
Mensup olduğunuz çete ve onlarla yaşadığınız kampın ihtiyaçlarını finanse etmek için çeşitli fırıldaklar çevirdikçe bir tragedya sarmalı herkesi birbirine düşürmeye başlıyor. Burada tefecilik, at arabası hırsızlığı, tren soygunları, içki kaçakçılığı gibi birçok görev ve fırsat var. Oyunda açlık, sıcak, soğuk, yılan gibi hayvanların zehirleri, atlarınızın bakımı ve temizliği gibi ihtiyaçlarınız doğal bir şekilde size küçük veya büyük riskler almaya itiyor ve olaylar size sürüklüyor.

Oyunun dünyasının canlılığını anlatmak gerçekten imkansız. Avlayıp, satmak için atınıza bağladığınız bir geyikle en yakın kasabaya mı gideceksiniz? "Sanırım birileri akşam yemeğini sağlama bağlamış" gibi yorumlar, çok bekletilen etin zamanla çürüyüp sineklenmesi ve satın alınamaz hale gelmesi… gömleğinize sıçrayan kanı göle girerek yıkamazsanız insanların sizden işkillenmesi… gibi sayısız birçok detay ve keyifli sorunla karşılaşacaksınız.

Oyunda Arthur nehir kıyısında dertli bir genci dinliyor. İnsani ög yanında muazzam doğa manzarası.

Bir süre (ya da ilelebet) yasal işlerle kendinizi geçindirmeye mi karar verdiniz? Sadece balıkçılık, avcılık, poker, blackjack, ya da yasal ödül avcılığı ile mi ilgileneceksiniz?

Tavsiye ederim. Kasabalarda ve şehirlerde haftalarca yaşayabilirsiniz. Oyun susuzluktan delirmiş yolcular, çiftçiler, sarhoşlar, dilenciler, dinozor kemikleri arayan bir paleontolog, salonlar, dükkanlar, izleyebileceğiniz şovlar, bir vahşi doğa fotoğrafçısı, evlerine gelen yabancılara ilaçlı içki ikram edip soyan bir çift gibi sayısız hikayeyle dolu. Hele Amerikan iç savaşının hala devam ettiğini sanan çıldırmış bir avuç asker eskisi, ve bodrumundan siyah köle ticareti yürüttüğü ortaya çıkan bir adamla karşılaştım ki, bu öykülerin detayları hem buraya sığmaz, hem de tadını kaçırmak istemem.

***

Dönem 1800’lerin sonu olunca elbette Kızılderililerin de oyunda çok büyük bir yeri var ve çoğuna muhtemelen beyazlardan çok daha fazla kanınız ısınacak. Bütün bu teknoloji, medeniyet ve hırs bölgeye çökerkenki onurlu duruşları çok güzel işlenmiş.

Veda etmeden önce, oyundaki atlarla karakterinizin bağı üzerine de birkaç kelam etmek istiyorum. Oyundaki her atın cinsine, hava sıcaklığına, ne kadar aç olduğunai bulunduğu ortama ve size ne kadar güvendiğine göre davranış algoritmaları değişiyor. Yeni gözünüze kestirdiğiniz bir ata arkadan yaklaştığınızda hemen tepik vururken, uzun süredir iyi baktığınız bir atınız varsa seyir halinde kurt sürüsü gördüğünde bile size kolay kolay sırtından atmıyor. Yerine göre pisliyor, yılan görünce irkiliyor, şaha kalkıyor.

Örneğin bir keresinde değerli bir at arabasını çalıp, anlaştığım adama satmaya götürürken atımı arkada bırakmak zorunda kalmıştım. Paramı alıp tekrar atımı bulmaya gidene kadar korkunç bir fırtına çıktı, şimşekler resmen göğü yırtıyordu. İlk gördüğüm ahırdan idareten zayıf bir at çalıp, dörtnala kendi atıma geri döndüğümde yerde kıvrandığını gördüm. Neyse ki şehirden çıkmadan ona iyi gelecek birşeyler almıştım. Bol arpa ve istirahatten sonra bir şeyimiz kalmadı.

Bol oyunlu haftalar dilerim efendim.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.