Kuzey Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya, şüphesiz diğer birçok alanda olduğu gibi bilgisayar oyunları dünyasında da üç belirleyici bölge.
Oyun ve film aldığınızda bile konsolunuzu veya Bluray oynatıcınızı bu bölgelere göre ayarlıyorsunuz.
Hem satışlar hem yapımlar açısından 1970’lerden beri bu endüstriyi yaratan ve hayatta tutan hep onlar oldu.
Çin, artık tabii ki inkâr edilemez, devasa bir pazar, ama hala ağırlıklı olarak tüketici pozisyonunda. Saygın, çarpıcı bir Çin oyunu veya yapımcı firması pek duymuyoruz.
***
Elbette bunun en büyük sebebi bu Kuzey ülkelerinin ekonomilerinin güneye oranla çok daha çeşitli ve üretken olması. İyi programcı, tasarımcı yetiştirecek eğitim kurumlarına uzun süreden beri sahip olmaları.
Ancak, bilgisayar teknolojisinde, istenirse kısıtlı imkân ve bütçeyle bile çok şeyin mümkün olduğunu bize ispatlayan stüdyolar az değil.
Her oyun onlarca, yüzlerce milyon dolar bütçeyle yapılacak diye bir kaide yok.
***
Bu tip ufak, bağımsız oyun stüdyoları Türkiye ölçeğinde ekonomiler için çok doğru rol modelleri; çünkü kaliteli personel varsa, neredeyse sermayesiz başarı mümkün.
Danimarkalı Dino Patti ve Arnt Jensen’ın 2006’da kurduğu mütevazi ama prestijli firma Playdead, parmakla gösterilen bir örnek. Küçük, ama çok özenli, bir oyuna beş-altı yıl veren bir firma.
***
Şu ana kadar aslında sadece iki oyun yaptılar: Limbo ve Inside. İkisi de ufak, kırılgan bir çocuğu kontrol ettiğiniz, insanın kafasını allak bullak eden gizemlerle dolu, korkutucu platform oyunları.
Özellikle Inside’ın senaryosu ve şok edici finali, online platformlarda aylarca tartışıldı, oyuncuları özgür irade ve bilinç üzerine uzun uzadıya kafa patlatmaya itti.
Inside’ın başlarından bir sahne…
***
Henüz çıkış tarihi kesinleşmeyen üçüncü oyunlarının fragmanını izlemenizi öneririm: https://www.youtube.com/watch?v=3Wecsb0EiPc
Playdead firmasına buradan iş başvurusunda da bulunabilirsiniz: https://www.playdead.com/jobs/
Hakikaten biriniz burada işe girip, Kopenhag’daki yeni ofisinden bana fotoğraf gönderirse ne kadar mesut olurum anlatamam. Bilgisayar mühendisliği okuyan ve oyun tasarımından anlayan gençler için harika olur.
***
Playdead, 10 yıllık başarı öyküsü süresince büyüdü, serpildi ve bugün 40 kişiye ekmek veriyor. Hatta şirketin kurucusu iki kafadardan Dino Patti, 2016’da şirketten ayrıldı ve sadece ayrılırken hisseleri için ona ödenen para 50 milyon Danimarka kronu (7.2 milyon dolar).
Bu para iki arkadaşın hayali olarak başlayan bir iş için hiç fena sayılmaz…
***
Bir başka başarı hikayesi, satışları 2,5 milyonu aşan Dead Cells. Fransız Motion Twin firmasının ilk ses getiren oyunuydu.
Pixel art tarzı grafikleriyle zaten pek yüksek bir bütçe gerektirmeyeceği ilk bakışta bariz olan bir yapım. Ama tasarımı o kadar başarılı, oynanışı o kadar sürükleyici ki, kimse teknik, üç boyutlu grafik zırvalarını umursamamışa benziyor.
Firmanın sitesindeki “ekibimiz” kısmına girdiğinizde bütün firmanın sadece yedi kişi olduğunu ve hepsinin kısmen şirketin sahibi olduğu yatay bir ilişkiyi fark ediyorsunuz.
***
Tabi bu tip düşük bütçeli oyunların satış fiyatı da ona göre dengeli olmak zorunda, ancak insanların elinin on dolarlık bir oyuna, atmış dolara nazaran çok daha kolay gittiği de bir gerçek. Bahsettiğim üç oyunu da (Limbo, Inside, Dead Cells) haftalarca oynadım ve “indie” dediğimiz bağımsız oyun sektörüne atılmayı düşünen herkesin örnek almasını öneririm.
***
Yalnız bilgisayar oyunları sektöründe kendi şahsiyeti olmayan, “copycat” denen yapımların asla tutmayacağının altını çizmek lazım.
Bu sebeple bizim yapımlarımız, bizim değerlerimizi yansıtmalı. Mesela 1500’ler İstanbul’unda geçen, bu oyunlar gibi iki boyutlu, harika bir platform-macera oyunu yapamaz mıyız?
Bence yaparız ve bekliyorum.