Bugün, yaptığım bir hatadan ötürü bir değil iki yazım var. Birincisini önce veriyorum:
ANADOLU AJANSI'NDAN ÖZÜR
Türkçe ve bilgi hatalarıyla dolu bir 18 Mart Çanakkale yazısından için 25 Mart 2022 tarihli yazımda, Anadolu Ajansı’nı sorumlu tutmuş, ağır şekilde tenkit etmiştim. Güvenilir bir kaynaktan aldığım bilgiye göre, yazı AA’ya ait değilmiş. İlk defa 2020’de yayımlanmış. İlk yayımlayan da bir zamanların ana akım medya gazetesi olarak bilinen “en büyük” gazetemizmiş. Çok mahcup oldum ve üzüldüm. Anadolu Ajansı’ndan özür dilerim.
Tabi, yanlış hedef seçmişim ama yazı ortada duruyor ve iki yıl sonra aynen tekrarlanmış. Hem de bir yerde değil.
Bugünkü yazım buradan devam ediyor…
YENİDEN YENİSÖYLEM
Yanlışı savunmak zor zanaat! Diktatörseniz, bir çıt daha kolaydır. O yanlış diyeni “sevgi ile” edeplendirirsiniz, olur biter. Ne oluyor sevgi ile edeplendirmek diyeceksiniz… Okumaya devam edin. Bu yolu dâhi yazar George Orwell, 1984 romanında göstermişti. O hikâyedeki Okyanusya ülkesinde bir “Yenisöylem” kurulmuştu. Mesela bu Yenisöylem’de, barış, savaş demekti. Savaş Bakanlığına Barış Bakanlığı (Minpax ~ Pax, Latince barış) adını vermişlerdi.
Başka bakanlık isimlerini de örnek verebiliriz. Hepsi, İngilizcede bakanlık anlamına gelen “ministry”nin kısaltılmış hâli “min”ile başlıyor. Minlove (sevgi bakanlığı), muhaliflere işkence yapmakla görevli. Minitrue (gerçek bakanlığı), yalanla, propagandayla ve tarih kayıtlarını çarpıtarak itaatı sağlamakla görevli. Miniplenty (bolluk bakanlığı), halkı devamlı açlık sınırında tutma vazifesini yükleniyor.
Bugün Çin ve Rusya’nın internetle sıkıntısı var. Öyle ya. Bir Rus veya Çin vatandaşı sosyal medyaya, hatta Wikipedia’ya kolayca erişirse, liderinin sözlerine inancı sarsılmaz mı? Yüksek devlet memurlarının paralarını memleket dışında nasıl sakladıklarını gösteren Panama Dokümanları ortaya döküldüğünde Çin’in milli ve yerli arama motorunda Panama kelimesi kaybolmuştu. Bir süreliğine, Panama adlı ülke de bir okyanustan öbürüne geçiş sağlayan kanal da silinmişti. Aksi takdirde itibarlı Çin memurlarının, dışarıda para depoladıkları görülecekti. Şimdi Rusya’nın da benzer problemleri var. Mesela Ukrayna’da ABD yapımı biyolojik silahlar bulunduğu yalanını serbest internet erişimi çökertebilir. O halde, interneti ülke içinde filtrelemek, herkesin internete serbestçe erişimini engellemek lazım. Putin 2019’da imzaladığı bir kararnameyle, yönetime, ülkenin internet altyapısını kullanarak, uluslararası bilgiyi sansürleme imkânı veriyordu. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı bugünlerde de Facebook ve Twitter’a erişim önlendi.
MININTER
Olabilir; değil mi? Bunu bekleriz. Benim dikkatimi çeken Rusya’nın ve Çin’in, halkın internete erişimini engelleyişi değil. Asıl ilgi çekici olan, internet sansürüne verdikleri isim. İki ifade var:
* İnternet yönetiminin uluslararasılaştırılması.
* İnternet egemenliği.
Bunları reddetmek ne ayıptır, değil mi? İnternet yönetiminin milletlerarası hâle gelmesini kim istemez? Hele egemenliklere, millî egemenliklere kim karşı çıkabilir?
Orwell’in kulakları çınlasın, bu laflar, tıpkı Barış Bakanlığı gibi, verdikleri intibaın tam aksini kast ediyor. Bilindiği gibi interneti kimse yönetmiyor. Gerçi bizim Avrasyacılara sorarsanız belki NATO yönetiyordur. İnterrnette yönetim denebilecek tek uygulama, aynı internet adresinin birden fazla siteye verilmesini önleyen örgütler. Eh bunlar da olmasa aynı ismi birden fazla site alırdı ve adresi yazdığınızda nereye gideceğinizi ne siz bilirdiniz ne de internet.
“İnternet yönetiminin uluslararasılaştırılması” da “İnternet egemenliği” de aynı anlama geliyor. Devletlerin, vatandaşlarının hangi bilgilere ulaşıp hangilerine ulaşmayacaklarını kontrol edebilmesi. Egemenlik bu. Ben, halkımın neleri görüp neleri görmeyeceğine karar vermekte egemenim! Peki milletlerarasılaştırma? İnternet önce devletlerin kontrolüne girecek ki sonra milletlerarası olabilsin. Değil mi? Önce ülkelerin egemenliğine girecek, sonra ülkelerarası, yani milletlerarası olabilecek. Yoksa nasıl milletlerarası olabilir? Anladınız mı? Anlamadıysanız, hâlâ bir nebze sağduyunuz kaldı demektir. Orwell sağ olsaydı, Okyanusya’da Büyük Birader’e, internet iletişimini kısıtlamakla görevli bir bakanlık kurdurur ve adını Minhür koyardı.
GERÇEK DEMOKRASİLER, İNSAN HAKLARI
Biz eskiler bunlara alışmıştık. Sonra SSCB çöktü. Dünya söylenenin tersini kasteden terimleri unuttu. Şimdi yeniden ortaya çıkıyorlar. Mesela bir demokrasi vardı, bir de “gerçek demokrasi”. Alelade demokrasi, iktidarın seçimle belirlenmesiydi. Daha önemlisi, yönetimlerin seçimle gitmesiydi.
Fakat bilimsel sosyalizme göre gerçek demokrasi bu değildi. Çünkü kapitalist sınıf artık değeri mideye indirirken, proletarya sömürülüp duruyordu. Gerçek demokrasi, ancak kapitalistlerin yok edildiği toplumlarda olurdu. Mesela Kuzey Kore… Bunların gerçek demokrasi olduğu adlarından bellidir: Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti gibi. Bir zamanlar Demokratik Alman Cumhuriyeti de vardı. Ne yani. Demokratik olanı dururken kim demokratik olmayanını ister ki? Fakat gelin, görün ki insanlar hep adında demokratik bulunmayanı tercih etti.
Türkiye’de de Yenisöylem mevcut. “Ekonomik kurtuluş savaşı”nı ne sanmıştınız? Daha daha, “Anayasal Vatandaşlık” ve “Eşit Vatandaşlık” var. Vatandaşlığın anayasal olanı, hele hele eşiti varken, anayasal olmayanını, eşit olmayanını kim ister?