Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı altında, sanki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023 Mayıs seçim kampanyasının bir parçasıymış izlenimi veren yeni müfredat yapılan on binlerce öneri ve itirazı görmezden gelerek onaylandı.
Müfredatın adı daha ilk açıklandığında muhalif insanların aklında şüphe uyandırdı. Nitekim Türkiye Yüzyılı ifadesi Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim kampanyalarında projeleri için kullandığı ana başlıktı. Genel bir toplumsal uzlaşıyla değil bir partinin hazırladığı müfredat olduğu zaten buradan belli olmuştu. Halbuki müfredat gibi geleceği şekillendiren bir konunun uzman eğitmenler, profesörler, siyasi partilerden eğitim uzmanlarıyla birlikte ortak olarak hazırlanması çok daha doğru olanıdır.
Neden Eğitim modeli değil de Maarif modeli denildi? Arapça kökenli eski Türkçe kelimeleri kullanmak kültürel iktidar yaratma hayalinin olmazsa olmazlarından biri olduğu için olabilir.
Her şeyin ötesinde gerçekten iyi niyetli olunsa, vatana millete hayırlı bir müfredat oluşturma amacında olunsa gelen itirazlar, eleştiriler bir dikkate alınırdı. Bir kaç ay üzerinde düşünülürdü. Uzmanlar sempozyuma davet edilip “nasıl daha iyi hale getiririz?” gibi sorular sorulabilirdi.
Ama amaç Türk eğitim sisteminin daha iyi hale gelmesi, Türk gençlerinin daha iyi bir eğitim alması değil.
İktidar 20 küsür yıldır ülkeyi yönetmesine rağmen kültürel iktidar iddiasına bir türlü ulaşamadı. Kendi ideolojisinin tedrisatından geçmiş bir entelektüel ve sanatçı grubu çıkartamadı ve bundan yakındı. İşte bu yüzden bu müfredatta bir ideoloji yönlendirmesi var. Bu açıkça görülüyor.
Cumhuriyetin kurucu eğitim modelinin yerini Ak Parti ve Erdoğanizm imgeleriyle doldurmak temel amaç. Bu yönüyle modelin içerisinde muhahazakar olup da Ak Partili olmayan milyonlarca insanın da hoşuna gitmeyen bir yönlendirme var.
Atatürk’ün hayatı ve reformları daha az anlatılırken, Ak Parti ve Erdoğan’ın müfredata girmesi, yıllardır Ak Partililer tarafından yürütülen ve bitmek bilmeyen Atatürk – Erdoğan kıyaslamasının resmi olarak müfredata girmesinin göstergesidir.
Hem Osmanlı için hem de Türkiye Cumhuriyeti için kahramanca savaşmış bir komutan, milli mücadeleyi organize ederek Kurtuluş Savaşı’nı kazandırmış bir lider ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak ülkeye demokrasi getiren, reformlarıyla döneminde Türkiye’yi dünyanın en saygı duyulan ülkelerinden biri haline getiren Mustafa Kemal Atatürk ile bir siyasetçiyi kıyaslamak mantık dışıdır. Çünkü Atatürk’ten sonra gelen her ülke yöneticisi bir siyasetçidir.
Dünyada da kurucu liderleri başka liderlerle kıyaslamazlar. Zira koşullar ve yapılan icraatlar kıyaslanamaz. Hele ki cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizinin, ülke içerisinde sayısız sosyal ve hukuki sorunun sorumlusu olan bir siyasetçiyi kıyaslamak gerçekten komik.
Neyse tekrar dönelim bu Maarif Modeline.
Modelin tanıtım cümlelerini buraya yazıp, yazıyı daha da uzatmayacağım. Tanıtımlar her zaman en iyiyi, en güzeli anlatır. Her ne kadar sonucunda “muhteşem bir insan yetiştireceğiz” denilse de bunun nasıl yapılacağına, kimlerle yapılacağına dair pek bir bilgi yok.
Müfredatın içerisine direkt olarak konulan “FETÖ’nün devlete sızan elemanlarıyla kayıt dışı dinleme yaptığı, orduyu FETÖ’den temizlemek için AKP’nin operasyonları, Ergenekon, Balyoz, MİT TIR’ları, 17-25 Aralık, Erdoğan’ın bir gazeteciyle 15 Temmuz’da yaptığı telefon görüşmesi” gibi konular Ak Partili yetiştirme projesi olarak değerlendirebilir.
Birincisi bu derslerin İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin içerisine yedirilmesi bile nasıl bir amacın olduğunu bizlere gösteriyor.
İkinci bir nokta ilköğretim ve lisede yakın tarih konusu öğretmek çok tartışmalı bir konudur. İşin içerisinde ciddi siyasi yorumlar olabileceği için bu konuların üniversite seviyesinde Siyaset Bilimi öğrencileri tarafından Türkiye Siyasi Tarihi derslerinde öğrenmeleri daha doğru olur.
Nitekim “Fetö’nün devlete sızan elemanlarıyla kayıt dışı dinleme yaptığı”na dair bir ders anlatıyorsanız FETÖ’nün devletin içine bu kadar kolay sızmasına kimin göz yumduğunu da yazacaksınız. Neyse derin konulara girmeyelim.
Müfredatın okul öncesi eğitimle ilgili tarikatların önünü açtığı, doğa bilimlerinde çok yetersiz kaldığı da eleştiriler arasında duruyor.
Sonuç olarak doğa bilimleri derslerinde OECD ülkeleri arasında en kötü durumda olan Türkiye bu model ile birlikte daha iyi olacak mı?
Tarım teknolojisini geliştirebilecek mi? Mesleki eğitime odaklanıp ara eleman yetiştirebilecek mi?
İhtiyaç fazlası üniversiteleri, bölümleri kapatıp, ihtiyaç esaslı meslek eğitimini destekleyecek mi?
Tüm devlet okullarında kalite açısından bir standart oturtabilecek mi?
İngilizce’yi devlet okullarında öğretebilecek mi?
Tüm bu sorulara benim cevabım.
Hayır. Sanmıyorum. O kapasiteyi bu iktidarda görmüyorum.
Tam da o yüzden başlıkta yazdığım gibi bu model amacı itibariyle gençleri yetiştirecek bir müfredat değil beyin yıkayacak bir deterjan gibi geliyor bana.