Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İslamiyet ülkemizde daha iyi anlaşılsın ve cehaletten etkilenmesin diye devlet kurumu olarak kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığının son yıllarda Ali Erbaş isimli bir başkanı var.
Kendisi lüks, şatafat içinde yaşarken insanlara fakirlik karşısında sabrı öğütleyen, CV’sinde “ileri düzeyde Arapça bilir” yazmasına rağmen basit bir şekilde sorulan Arapça soruyu bile anlamayan bir siyasi figür.
Din adamından çok siyaset adamı olmaya çalışan, Atatürk ve cumhuriyet değerleriyle içindeki sorunları bitirememiş, siyasi ortamın verdiği rahatlıkla da bu sorunları öfkeye dönüştürüp makamına yansıtan biri.
Kendisi geçtiğimiz gün Ankara’da gençlere yaptığı konuşmada Osmanlı’nın içerisindeki halklardan bahsedip, bu halkların daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne olan göç sürecine değindi. Konuşmanın tamamını izlediğim için sosyal medyada infial yaratan “Balkanlardan geldiğini unutmuş insanlar” kısmını biraz açıklamakta fayda var.
Aslında orada Erbaş kendince kötü niyetle bir şey söylemiyor. “O kadar uzun süre oldu ki Balkanlardan geldiğini unutmuş insanlar” minvalinde bir cümle o.
Videolar kırpıldığı için doğru anlaşılmıyor.
Ancaaaak....
Yine de ben bu konuşmayı hiç masum bulmuyorum.
Evet ırkçılık İslam dininde yasaktır. Ama Erbaş aynı zamanda milliyetsiz olalım, kendi milletimizi unutalım, Türklükten hiç bahsetmeyelim istiyor. Balkan Türkleriyle Arapları bir tutuyor ama bir değiller. Araplar daha kötü olduğu için değil. Balkan Türkleri Türk olduğu için bir değiller. İngilizlerle Almanlar nasıl bir değiller, bu iki topluluk da değil. Bu kötü bir şey de değil. Farklılık çeşitliliktir.
İki farklı milletten bahsediyoruz. Osmanlı Devleti’nin Balkanları Türkleştirme politikasıyla Balkanlara yerleşmiş Türklerin yüz yıllar sonra aynı dili konuştukları, aynı kültüre sahip olduğu anavatana dönmeleri bambaşka bir olayken günümüzde yaşanan kontrolsüz, koşulsuz, şartsız göç bambaşka.
Kültürü, dili farklı olan ve bir çok Avrupa ülkesi nüfusundan fazla bir nüfusu dünyada Türkiye dışında hiç bir ülke kabul etmedi. Sorunlar da bundan dolayı yaşanıyor. Sayı fazlalığından.
8 milyon İngiliz de göç etseydi, aynı tepki verilirdi. Erbaş merak etmesin, üzülmesin konu hiç bir zaman ırkçılık ya da Arap düşmanlığı olmadı.
Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yüzlerce yıldır yaşayan, Osmanlı toprak kaybettiğinde Türkiye’ye göçmüş Arap kökenli Türk vatandaşlarına da kimse tek bir laf edemez, ederlerse de sonuna kadar karşılarında dururum.
Bu ülke bir ulus devletidir. Farklı etnik kökenlerden insanların bir arada yaşayarak, ortak amaç ve tarih ile bir millet oluşturmasıyla oluşmuştur.
Ama siz kalkıp Balkan Türkü ile Ortadoğu’daki Arap aynıdır derseniz millet kavramını yok etmeye çalışıyorsunuzdur. Bu da benim kabul edemeyeceğim bir şeydir.
Bu arada baba tarafı Kurtuluş Savaşı sürecinde Türkiye’ye göçmüş biri olarak bu konuda ayrı bir hassasım.
Irkçılığa karşı olmak başka milliyetsizliği savunmak başka.
ŞAMPİYON GALATASARAY
Büyük bir futbol mücizesi olmadığı sürece bu senenin şampiyonu Galatasaray diyebiliriz artık. Aslında uzun süredir oynadığı futbolla bunu hak ediyordu sarı kırmızılı ekip.
Bir Fenerbahçeli olarak bazı Fenerbahçeli gazeteciler gibi kulüp üzerinde oynanan oyunlar vs diye bahane aramayacağım.
Fenerbahçe özellikle son iki yıldır sezona ne kadar harika başlarsa başlasın o performansı sezon sonuna taşımayı başaramıyor.
Tüm oyuncularda performans düşüşü gözle görülür hale geliyor. “Aman gitti, gidiyor” dediğimiz yerde de puan kayıpları gerçekleşip şampiyonluk son düzlükte gidiyor.
Burada da eksi puan teknik heyete yazar.
Takımı taktiksel olarak da mental olarak da maçlara hazırlayan kimler ise o kişiler sorumludur.
Yani İsmail Kartal ve ekibi sorumludur.
“En çok puanı ben topladım. Beni neden övmüyorlar” cümlesini keşke bir kupa kazandıktan sonra söyleseydiniz be hocam. Daha anlamlı olurdu.