Günlerden beri CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşeceği siyaset gündemini meşgul ediyor. Aslında daha sakin bir ülkede bu sıradan bir durum olabilecekken Türkiye gibi siyasetin kutuplaştırma üzerine kurulduğu bir yerde çok şaşırtıcı bir haber olabiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP Genel Başkanı şapkasını hiç bir zaman çıkarmadı.
Hiç bir zaman tarafsız olmadı. Kucaklayıcı da olmadı. Hatta ve hatta genel siyasi stratejisini rakiplerini düşmanlaştırmak, aşağılamak üzerine kurdu.
Kemal Kılıçdaroğlu’na ettiği hakaretler kendisine edilseydi, hakaret eden kişinin bir on yıl yatarı olurdu herhalde (!).
Bu tarz bir siyasi ortamdan hepimiz bıkmıştık.
Nitekim Özgür Özel dönemi de 31 Mart seçimine kadar farklı değildi Erdoğan için. Yine aynı kaba, üsten bakan ve iftiralarla dolu bir siyasi kampanya yürüttü.
Ancak AKP 31 Mart seçimlerinde tarihinde ilk defa birinci parti olma pozisyonunu kaybedince işler değişti. Belki de zorunlu olarak Erdoğan daha yumuşak açıklamalar yapmaya başladı, Özel de aynı minvalde cevaplar verdi.
Ve bu ikili dün Cumhurbaşkanının verdiği resepsiyonda ilk teması kurdular ve hafta görüşeceklerini ifade ettiler.
Şimdi bu görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni anayasa için Özel’den destek isteyeceği konuşuluyor. CHP mecliste çoğunluğa sahip olmasa da 31 Mart seçimlerinden birinci çıkarak Türkiye nüfusunun yüzde 65’ini ve milli gelirin yüzde 78’ini oluşturan illeri yönetme yetkisi aldı.
Bu psikolojik üstünlüğü doğru kullanmak Özel’in elinde.
Erdoğan eğer CHP’siz bir anayasa değişikliği kampanyası yürütürse bunun toplumsal uzlaşmadan uzak bir kampanya olacağının farkında. Anayasa değişikliğiyle birlikte 50+1 kuralını değiştirmek, ayrıca kendi adaylığının da önünü açmak istiyor. Nitekim normal şartlarda 2028’de veya öncesinde olabilecek bir erken seçimde Recep Tayyip Erdoğan aday olamayacak.
Gerçi bana ve bir çok hukukçuya göre 2023’te de aday olamamalıydı ama hukuk biz de fazla yorumlamaya açık kalıyor belki de.
Bu noktada CHP Erdoğan’a neden destek versin?
Çok uzak ihtimal ama eğer Erdoğan kendi siyasi ömrünü uzatmak için CHP’ye “Gelin parlementer sisteme geri dönme süreci başlatalım. Hükümeti beraber kuralım ben de artık bir ağabeyiniz olarak cumhurbaşkanı olarak kalayım” diyebilir. Uzun vadeli bir plan olarak bunu belirtirken de anayasa değişiklik paketine CHP’nin hoşuna gidecek bir kaç madde ekleyebilir.
Tabii bunları yapabilir ama CHP her ne olursa olsun Erdoğan’ın yeniden adaylığına destek verecek herhangi bir hamlenin içinde olursa geri dönüşü olmayacak şekilde kendi seçmenini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır.
Dolayısıyla böyle bir duruma ihtimal vermiyorum.
Şu bir gerçek. Erdoğan giderek yalnızlaştı. Bir kadro hareketi olarak kurulan AK Parti giderek liyakattan uzaklaşan bir yapı haline geldi ve kendi içinde bir siyasi aktör çıkartamadı.
Var olan siyasi aktörleri de Erdoğan yanında barındırmadı ve sonuçta tek kişilik dev kadro durumu oluştu.
Karşı tarafta ise genç bir genel başkan, İstanbul seçimlerinde kendisini iki kere yenmiş Ekrem İmamoğlu ve herkesin desteğini alan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş var.
Üstüne üstlük şuana kadar ki durumda Özgür Özel’in ileride İmamoğlu veya Yavaş’ın adaylığı ile ilgili bir kişisel kompleksi de görünmüyor. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun böyle bir problemi vardı.
Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan’ın uyumlu ve ılımlı bir yaklaşım izlemekten başka pek de çaresi kalmadı. Bakalım görüşmede neler olacak?
ARAPÇA BİLMEYEN ERBAŞ
Gazetemizin ilk sayfasında da kendine yer alan bir haberden bahsedeceğim. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Irak ziyaretinde Cumhurbaşkanına eşlik ediyor.
Dün basit ve anlaşılır bir Arapça ile kendisine bir soru soruldu. Yüzü düşen Erbaş Türkçe tercüme isteyerek bir nevi rezil oldu.
Neden rezil oldu derseniz, özgeçmişine “ileri seviye Arapça bilen” yazan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Diyanet İşleri başkanı Kuran-ı Kerim’in dili olan Arapça’yı bilmiyor.
Eminim bugün bir kaç köşe yazarı “anlamadığı için değil, orada milli bir duruş sergilemek için öyle yaptı” diyecektir. Yerseniz kabul edebilirsiniz bu açıklamayı. Ben yemem size afiyet olsun.
Nereden baksanız fiyasko. İktidar liyakatsizlik nasıl olur her kurumda, her yerde gösteriyor bizlere.
Ve aynı Ali Erbaş hiç bir hutbesinde bu ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsetmeyen bir din adamı.
Aynı Ali Erbaş Türkiye’nin en çok harcama yapan, bir anlamda da israf yapan kurumunu yönetiyor. 5 yıldızlı otellerle, Batı ülkelerine onlarca kişilik, bazen yüzlerce kişilik heyetlerle giden Diyanet Başkanı yoksulluk çeken halka “Sabır” öğütlerken kendisi liyakatsizliğine rağmen oturduğu koltukta bir eli yağda bir eli bağda yaşamaya devam ediyor.
Ben artık bu gibi durumları hazmedemiyorum. Kimse kusura bakmasın.
ŞAMPİYON GALATASARAY
Bir Fenerbahçeli olarak bu satırları yazmak gerçekten beni üzse de bu sezonun da şampiyonunun Galatasaray olduğunu şimdiden yazayım istedim.
Hakem skandalları, yaşanan olaylar üzerine hiç bir zaman odaklanmadım. O yüzden de beni Fenerbahçe taraftarları pek sevmiyor. Fenerbahçeli olmama rağmen. Nitekim ben hep futbol açısından olaylara bakmaya çalıştım.
Oyun güzel ve doğru oynanıyor mu? Bu benim için önemli olan. Diğer şeyler siyasi şeyler ve evet belki de daha önemli kimi zaman.
Ancak şu da bir gerçek. Fenerbahçe haftalardır oynadığı oyunla şampiyon bir takım havasında değildi.
Eğer bu kadar kritik bir maça çıkıyorsanız Sivasspor’a sahayı dar etmeniz gerekiyor.
Öyle bir futbol izledik mi? Hayır.
Maçı 1.01 gol beklentisiyle sezon ortalamasının altında kapattı Fenerbahçe.
Son dakikadaki penaltı bence verilse de olur verilmese de olur cinsinden bir penaltıydı ama ben olayın burasında değilim.
Ben bu sezon takımda kafamdaki gümbür gümbür saldıran Fenerbahçe’yi göremedim. Sonradan çok eleştirdiğim Jesus döneminde bile oyun anlamında daha çok görmüştüm, yalan yok.
Ve Galatasaray genel olarak daha iyi bir oyun oynuyor.
Bir kaç kelam da İsmail Kartal için edeceğim.
Kendisinin ciddi bir iletişim problemi var ve bu haliyle Fenerbahçe’ye yakıştığını düşünmüyorum. Büyük şirketlerin CEO’ları, siyasi parti genel başkanları, medyayla direkt iletişim kuran kişilerin iletişim becerileri yüksek olmalıdır.
İsmail Kartal göz teması kurmaktan kaçınıyor, düzgün bir Türkçe ile kendini ifade edemiyor. Yıllardır bu işin içinde olan biri olarak bu konuda kendisine bir danışman tutabilirdi. Bunu da belli ki yapmıyor.
Dünyanın en iyi taktisyeni de olsanız eğer büyük bir takımın İngilizlerin deyimiyle menajeri olacaksınız iletişim becerileriniz de yüksek olacak. Aksi takdirde iyi bir ikinci adam olabilirsiniz. Ayıp değil.
KISA BİR ARA
Kısa bir seyahatten dolayı haftaya salıya kadar sizlerden izin istiyorum.
Sağlıcakla kalın.