Ülkede gündem o kadar hızlı değişiyor ki her hafta canımızı sıkan konulardan hangisine değinsem diye düşünüyorum.
O yüzden çoğunlukla da birden fazla konuya değiniyorum.
Neyse başlayalım.
TBMM Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmada “Anayasada yer alan 'Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür' tabiri değiştirilmelidir” dedi.
Konuşmanın video kaydını defalarca izledim. Hatta bununla ilgili sert de bir tweet attım.
“Kendi milletine bu kadar düşman bir hükümet dünyanın hiç bir yerinde olmadı” yazdım.
Düşman kelimesi ağır bir kelime farkındayım ama iktidar cenahından muhalif kesime yıllardır o kadar ağır kelimeler duyuyoruz ki bizim de dilimiz bozuldu artık.
Sadece ben değil bu sözleri nedeniyle ülkenin yarısından fazlasının tepkisini çekti Kurtulmuş’un bu sözleri.
Sözlerinin arkasında durma süresi 24 saati bulmadı.
Hemen ertesi gün bizleri aptal yerine koymayı tercih etti ve “Gazi Üniversitesi'ndeki konuşmamda sanki 3. maddeyle ilgili bir mesele gündeme geliyormuş gibi bir yanlış algının oluşturulmaya çalışılması ise en hafif ifadesiyle bir algı meselesidir, algı yönetimidir. Kabul etmem mümkün değil. Konuşmamın hiçbir yerinde 3. madde diye bir şey geçmemiştir” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 3. Maddesini hatırlayalım.
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.”
Yani Numan Bey maddenin kaçıncı madde olmadığını söylemeden direkt maddenin kendisini söylemiş ama tepki gelince de “Evet söyledim” demek yerine tepki gösterenleri algı operasyoncusu olarak göstermeyi tercih etti.
Şimdi Numan Bey ve onun gibi kişilere makamlarından, pozisyonlarından, güçlerinden saygı duymamız, hep “tabi efendim” dememiz bekleniyorsa beni pas geçebilirler.
Numan Bey bilmelidir ki ben ve benim gibi düşünenler sandıkları kadar saf değiliz.
Bu tarz cümleleri toplumun nabzını ölçmek için ortaya atma taktiği artık eskimiş bir AKP taktiğidir.
Türk kimliğiyle, Türk milleti kavramıyla uğraşmak bazı kesimlerin hoşuna gidiyor. O yüzden Çözüm Süreci sonundan beri muhafazakar milliyetçi şapkası takan AK Parti eski kimliğine dönme arayışında olabilir.
Nitekim bugüne kadar Sayın Cumhurbaşkanı’nın dilinden de “Türk milleti” ifadesinden çok “benim milletim” ifadesini duyduk.
Oy potansiyeline göre şekil değiştiren bir izm anlayışına şaşırmıyorum da ben bunları söylediğimde bu sözlerime itiraz edenlere şaşırıyorum.
AK Parti oy potansiyeli gördüğünde bazen muhafazakar demokrat, bazen muhafazakar liberal, bazen de muhafazakar milliyetçi anlayışın temsilcisi olduğunu iddia eden bir siyasi parti.
Öyle de devam edecekler.
MİLLİYETÇİLİK HARACI
İktidar bir yandan milliyetçi şapkasını değiştirmeye hazırlanırken, bir yandan da “ne uydurursam vergi alırken insanlar kızamaz” diye düşünmüş olmalı.
Ve sonunda kart limiti 100 bin Türk Lirası’nın üzerinde olan herkesten Savunma Sanayi Destekleme Fon’una gitmesi için 750 Türk Lirası vergi almaya karar vermişler.
Fikir babası Mehmet Şimşek ise eğer kendisini tebrik etmek isterim. Çok yaratıcı bir fikir.
Şimdi konu hassas. Ben bu parayı vermek istemiyorum deseniz de bu sefer “sen savunma sanayini desteklemiyorsun. Sen o zaman ya PKK’lısın ya FETÖ’cüsün” tepkisiyle karşılaşabilirsiniz.
Milliyetçilik haracından kaçış yok.
Ama yine de itiraz edenler, limitini 100 bin liranın altına düşmek için başvuru yapanlar oldu.
Beklenen tepki gecikmedi ve bazı yazarlardan, siyasetçilerden “Kredi Karti limitini düşürersek Suriye gibi Libya gibi oluruz”, “Kredi kartı limitini düşürenlerin kartları iptal edilsin”, “Kredi kartı limitini düşürenler vatan hainidir” gibi laflar duyulmaya başlandı.
Artık hoşuna gitmeyen, kendi gibi düşünmeyen herkese “vatan haini” diyen insanlardan o kadar sıkıldım ki X platformunda bazen çok sert ifadeler kullanabiliyorum. Görüp de ayıplayanlar olduysa haklarını helal etsinler. Romanlarımı okuyanlar zaten benim dilimin kemiğiyle alakalı bilgi sahibi ama bilmeyenler için not düşmek istedim.
Savunma Sanayi Destekleme Fonu vergisi diye bir şeye Türkiye bu kadar ihtiyaç duyuyorsa Sayın Cumhurbaşkanı koruma araçlarının sayısını en azından elin parmak sayısına düşürsün.
Belli mevkiler dışında (emniyet müdürü, bakanlar belki) tüm ülkedeki makam araçları satılsın. Çok ciddiyim. Herkes kendi özel aracıyla ya da toplu taşımayla işlerine gitsinler.
Meclisteki milletvekili ve danışman sayısı yarıya düşürülsün. 600 milletvekiline gerek yok Türkiye’de.
Her vekilin de çantasını taşıyan bir danışmana gerek yok.
Adı danışman ama danışılan bir şey yok. Zaman zaman bu görevi yapan arkadaşlarım oldu. Kendim de bazı görüşmeler yaptım. O yüzden bildiğim bir konu bu. Yorum değil anlayacağınız.
En fazla “Akşam hangi kebapçıya gitsek” diye danışılıyordur ki ben Türk siyasetçi egosunun kebapçı seçimini bile başkasına yaptırmayacağını düşünüyorum.
Gerçekten danışmanlık yapan bir elin parmaklarını geçmiyor.
Sadece şu tasarruflar bile ülkeyi ihya eder desem abartmış olmam.
Bu arada iktidar devlet itibarını o kadar yerlebir etmiş durumda ki bu 750 liranın Savunma Sanayi Destekleme Fon’una gideceğine dair muhalif kesimde çok ciddi bir şüphe var.
Devlete olan güveni getirdikleri hale bakın.
Zaten güven eksikliği bu raddeye gelmeseydi çoğumuz bakanlık yerine Köfteci Yusuf’a inanmazdık herhalde.
CEZA İNFAZ HÜKÜMLERİ
Geçen hafta cezasızlık algısı ile ilgili yazdığım yazı sonrası Cumhuriyet Savcısı bir dostum ile yazıştık.
Kendisi savcıların “Aman cezaevleri çok dolu. Biz tutuklama istemeyelim” diye bir girişimi asla olamayacağını ama suç işleyen kişilere caydırıcı infaz yasalarının uygulanmamasının en büyük problem olduğunu söyledi.
Yani savcı dostuma göre sistemin içinde açıklar var ve savcıların da eli kolu bağlı.
Daha önemli bir sorunun da “mahkumların suç işleyip, cezalarını çektikten sonra hiç bir denetim ve kontrol olmaması” olduğunu vurguladı.
Biz tam yazıştığımız sırada da Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ceza infaz hükümleri ile ilgili değişiklik yapacağını açıkladı.
Bekleyip, göreceğiz.
Güvenmek istiyorum.
TULSA KİNG
7 yaşımdan beri Sylvester Stallone hayranıyım.
Rocky filmlerini kaç kere izledim, bilmiyorum.
Efsaneyi 75 yaşında dizi projesinde görmek beni çok mutlu etti.
New York’lu bir mafyayı canlandıran Sly enerjisiyle kendisine hayran bırakıyor, mafya ailesinin onu sürdüğü Tulsa’da sıfırdan başlamayı öğreniyor.
Ben diziyi çok beğendim.
Herkese tavsiye ederim.