Yakın bir süre önce "Futbolda Kara Gece" başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yazının içeriği futbolla ilgiliydi ve geceyi karartan şey, oynanan kötü futboldu. Ancak dün, toplumun bir kesimi olarak yaşadığımız utanç dolu anlar geceyi kararttı.
Türkiye Futbol Ligi'nin en üst seviyesindeki bir maçta, Fifa Kokartlı bir hakem olan Halil Umut Meler, maç sonunda maçı oynayan takımların başkanlarından biri tarafından saldırıya uğradı.
Evet, sadece yumrukla saldırı değildi üstelik! Başkanın yanındaki kişiler, Meler yerdeyken kafasına da tekme attılar. Neyse ki, Halil Umut Meler'in göz çevresindeki çatlak dışında daha önemli bir şeyi yok.
Bu durumu ucuz atlattı.
Peki, böyle bir şey nasıl yapılabiliyor? Bu cesareti nereden geliyor?
Haberlerde ekseriyetle gördüğümüz öğretmene, doktora şiddetin caydırıcı bir cezası olmadığı, dayak atana hak verme kültürüne sahip olduğumuz için bu kadar göz önünde olan, herkesin rahat rahat küfredip, hedef gösterebildiği hakemlere saldırmak işten bile değildi aslında.
Burada herkesi şaşırtan şey, bunu yapan kişinin sporun kardeşlik ve barış için olması yolunda uğraşması gereken bir kulüp başkanı ve yanındaki adamları olduğu gerçeğiydi.
Türk futbolu bir an önce temizlenmelidir. Şiddeti meşrulaştırmak, alkışlamak bizim kültürümüz haline gelmemeli.
Türk dizilerinden başlayarak tüm şiddet içeren içerikler ve şiddet olaylarına verilen tepkiler gözden geçirilmelidir. Maalesef, günümüz toplumunun bir yansıması bu olaydır. Dizilerde psikopatları yakışıklı aktörlere oynatıp, esprilerle sevdirip, hüzünlü sahnelerle kahramanlaştırırsanız, doktorunu, öğretmenini döven bir toplum, hakeminin dövülmesini de "büyük başkan" sloganlarıyla karşılar.
Biz hep onlar ve bizler olarak ayrılmak zorunda mıyız?
Şimdi de bu şiddeti eleştirenler ve "oh olsun" diyenler olarak ikiye ayrıldık.
Ancak dayak sadece fiziksel acı vermez. Aynı zamanda insanın onuruna da zarar verir. Maalesef mesleklerin onurlarına zarar veriliyor. İşte tam da bu yüzden bu olayın faillerinin en ağır cezayı alması gerekiyor.
Ancak alacaklarına dair hiçbir umudum yok. Zira TikTok'ta göğüslerini açanların ters kelepçe ile gözaltına alındığı ülkede, milyonların önünde hakemi öldüresiye dövenler makam araçlarıyla stattan ayrıldı... Ancak ertesi gün bir zahmet tutuklandılar.
Eğer bazı kişiler nöbetçi mahkemeye çıkarılabiliyorsa, burada da aynısı uygulanmalıydı.
Ama belki de en tehlikelisi, dünden beri sosyal medyada dolaşan "bir şey olmaz, göstermelik tutuklarla sonra serbest bırakırlar" algısı.
Evet, Türk yargısına artık halk hiçbir şekilde güvenmiyor. Herkes, yapanın statüsüne ve gücüne bağlı olarak yaptığının yanına kalacağına inanıyor.
Buna inanan da doktora saldırıyor, "bana bir şey olmaz" diyor.
Öğretmenini dövüyor, "bana bir şey olmaz" diyor.
Karısını öldürüyor, "bana bir şey olmaz" diyor.
Motokuryeyi ezerek öldürüyor, "Ben Somali Cumhurbaşkanının oğluyum, bana bir şey olmaz" diyor.
İşte bir gün Türk yargısı, en küçük şiddet olayında ceza indirimi olmadan yıllarını hapishanede geçireceğini insanlara gösterirse, belki o zaman cezanın caydırıcılığı olur.
Ama toplumun eğitimi için belki de bir yüz yıl daha fazlası gerekiyor.
Nitekim son yirmi yılda kültürel olarak geriye gidiyoruz gibi görünüyor.