Yeni bir dünya düzeni hâlâ mümkün

İbrahim Kiras

Barış insanlığın en büyük ortak hedefidir. Felsefe, bilim, sanat… İnsanlığın bütün kültürel, yani zihinsel üretimi barışa ulaşmanın yollarını aramaya, barışın doğruluğunu ve güzelliğini anlatmaya yöneliktir. İşte bu anlamda nasıl ki devlet kurumu birbirimizle çatışmadan, birbirimize zarar vermeden uyum ve huzur içinde yaşayacağımız toplumsal bir düzen anlamına geliyorsa devletlerin birbirleriyle ilişkisini düzenleyecek bir sistem de dünya üzerinde aynı işlevi sağlayabilir birçok düşünüre göre.

Kant’ın “ebedi barış” dediği böylesi bir düzene yönelik arayış bu şekliyle modern çağların bir ürünü olsa da barış kavramına olumsuz anlam yükleyen hiçbir kültür yoktur. Öyle ki tarih boyunca savaşların bile birçoğu barışın sağlanması iddiasıyla yapılmıştır. Aslında belki de barışa ulaşmanın yolları konusunda uzlaşmaya varamadığımız için savaşıyoruz birbirimizle. Bir taraf kendi “barış”ını ötekilere dayatmaya kalkıştığı için. Kendi değerlerinin egemen olacağı, kendi çıkarlarına hizmet edecek bir düzen anlamında barış… Geçmişte belirli coğrafyalarda tesis edilen egemen düzenlere barış adını vermemiz bu yüzden. Roma Barışı, Osmanlı Barışı vs. …

Evet, bu örneklerde daha çok tahakküme dayalı bir barış düzeni var, işbirliğine dayalı değil. Ama bugün için yetersiz olsa da kendi çağına göre ileri bir düzen bu. Çünkü barış barıştır. Korku içinde yaşamaktan, kaostan, çatışmadan iyidir.

Elbette bugün ulaştığımız anlayış seviyesi itibarıyla tahakküme değil, işbirliğine dayalı bir uluslararası düzene ihtiyaç var. Ama ne yazık ki bunu dünya ölçeğinde gerçekleştirmek hiç de mümkün görünmüyor. Bu yönde birtakım teşebbüsler oluyor ama sonra birileri çıkıp bunların üzerine kolaylıkla sünger çekebiliyor. Sözgelimi İran’a uygulanan ambargo meselesi böyle bir örnek.

***

ABD bugün başat dünya gücü. Bir anlamda Roma İmparatorluğu’nun varisi. Ne var ki dünya üzerinde bir “Pact Americana” oluşturmayı başaramadı. “ABD’nin zaferi” olarak görülen iki kutuplu sistemin çöküşünün ardından ise paradoksal biçimde “hür dünya” üzerindeki iktisadi ve siyasi üstünlüğü zayıfladı.

Neticede Amerikan elitinde dünyanın geri kalanıyla ilişkilerin sürdürülmesine ilişkin farklı anlayışlar belirdi. Ülkesinin “küresel rol” iddiası bağlamında bugünkü ABD Başkanının temsil ettiği anlayış dünyanın geri kalanı üzerinde tahakkümü esas alıyor. Bir önceki başkanın temsil ettiği anlayış “işbirliğine dayalı liderlik” hedefine yönelikti. Dolayısıyla İran konusunda küresel kamuoyunun da onayı ve desteği alınarak iyi kötü bir anlaşma kotarılmıştı. Bugün iktidarda bulunan anlayış -başka gerekçeler yanında- küresel kamuoyu onayına ihtiyaç duymadığı(nı göstermek) için bu anlaşmayı rafa kaldırdı. Tıpkı neredeyse bütün dünyanın tek blok halinde itiraz etmesine rağmen İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı gibi…

Evet, bu haliyle ABD ve başındaki kadro dünya için bir bela. Kısa zamanda ve öyle kolay kolay kurtulabileceğimiz bir dert değil. Ama yine de buna bakıp insanlığın yarınları adına karamsar olmalı mıyız? İnsanlığın tarihte bir bütün olarak ilerleyişi daha olumluya, daha uyumluya, daha iyiye doğru bir yürüyüş değil mi? Binlerce yıl önce türdeşlerini av hayvanları gibi avlayan atalarımıza nispetle bugün kültür ve ahlak bakımından daha gelişmiş bir noktada değil miyiz?

Doğrusunu isterseniz, bu sorulara hem olumlu hem de olumsuz cevap vermek için yeterli malzeme var elde. Kötümserler için medeni gelişme kitlesel kıyımları kolaylaştıran savaş endüstrisinin emrindeki teknoloji anlamına gelebilir. İyimserler hiç değilse dünyanın belirli bölgelerinde insanların artık birbirleriyle savaşmadıkları bir devletler arası düzene ulaşılmış olmasını geleceğimiz adına ümit kaynağı olarak görebilirler.

Zaten insanlığın gelişmesi dümdüz bir çizgi izlemiyor. Bazen birtakım engeller yüzünden sağa sola sapmalar ve geri dönüşler oluyor ama sonra yeniden su doğal yatağına yerleşiyor ve akıyor ileriye doğru. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkeleri dünyanın geri kalanındaki savaşlardan, katliamlardan sorumlulukları bir yana, epeyce zamandır kendi aralarında savaşmıyorlar, birbirlerini öldürmüyorlar. 70 milyon kişinin hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşından bu yana…

***

Yüzyıllardır özlenen ama bugüne kadar bir türlü hayata geçirilememiş devletler arası düzen fikrinin lokal bir örneği bu. Şimdiye kadar iyi kötü işleyen bu düzenin daha fazla sürdürülebilirliğinin garantisi yok tabii. Avrupa kıtasında yeniden kitlesel kıyımlara sahne olacak bir savaş da çıkabilir günün birinde. Dünyanın geri kalanında böylesi bir barış düzeninin tesisi de yakın bir zamanda mümkün olmayabilir. Öte yandan, Kant’ın “ebedi barış” hayalini hayata geçireceği umulan Birleşmiş Milletler projesi birçoklarında hayal kırıklığı oluşturdu, çünkü büyük güçlerin kontrolünden çıkamadı. Ama BM gibi bir teşkilatın mevcudiyeti ve süregelen tartışmalar, müzakereler ve belki konjonktür yardımıyla bir gün daha işler bir yapıya kavuşma ihtimali böyle bir zeminin -ve uluslarası düzen arayışının- hiç mevcut olmamasından daha iyi değil mi?

Şunu görmek gerekir ki insanlık artık -hiç değilse bazı lokal zeminlerde- savaşmadan, kan dökmeden, can almadan birbirleriyle ilişki kurabildikleri bir düzenin arayışı içinde. Bu arayışın sona ereceğini düşünmemek gerekir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (15)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.