İyi Parti’nin önümüzdeki yerel seçime ittifaksız girme kararının mantığını kamuoyu anlayamadı. Çünkü mevcut başkanlık sisteminin getirdiği yüzde 50+1 çıtası dolayısıyla kendiliğinden oluşan ittifaklar çerçevesinde bakıyoruz meseleye, haklı olarak.
Bugün için İyi Parti’nin muhalefet cephesinden -ayrılmasa da- ayrışması demek ülkenin birçok yerinde yapılacak belediye seçimlerinde iktidar cephesinin avantajlı hale gelmesi demektir. Böylesi büyük bir riskin ciddi sonuçları olacağı belliyken Akşener’in münferit ve müstakil siyaset yaklaşımının tepki uyandırması normal.
Bu kararın arkasında yer alan temel motivasyon “İyi Parti’nin ideolojik kimliğinin CHP ile iş birliğinin gölgesinde görünmez hale gelmiş olması” şeklinde açıklanıyor. Bu yanlış bir tespit değil aslında.
İyi Parti’nin siyasi yelpazedeki konumlanışına dair hatalı tutumlara bu partinin kurulduğu günden beri dikkat çekildi bu sütunda. Kendi adıma, Akşener’e yönelttiğim en keskin eleştiri toplumdaki milliyetçi hassasiyetleri ihmal etmiş olmasıydı. “Meral Hanım’ın Cumhur İttifakı tabanından değil CHP’den oy çalma” çabasının yanlışlığını hep dile getirdim.
Daha 2018’de şunları yazmıştım: İYİ Parti, başta söylendiği üzere “MHP’nin daha demokrat, daha vizyoner, toplumsal yeniliklere daha açık bir versiyonu” olmadı. Tabiri caizse ‘CHP’nin daha yerli versiyonu’ oldu. Bunun sebebi bence Meral Hanım’ın ‘merkez partisi’ takıntısına yenik düşmesi. (…) Ne var ki bu iş ‘kokmaz bulaşmaz’ politikalarla olmuyor. Halihazırda merkezde olanları ikna etmek değil merkez siyaseti. Fikriniz, renginiz, çizginiz belli olacak, sizin peşinizden gelen kitleleri toplumsal anlamda bir merkez haline getireceksiniz. Bunun haricinde bir merkez siyaseti olmaz.
“Topluma önereceğiniz bir Türkiye vizyonu, alternatif bir gelecek vizyonu olması gerekir en basitinden. Gerek ANAP gerekse AK Parti örnekleri iyi incelenirse bu görülür. Buna mukabil Türkiye’nin en ideolojik partisinden kopan bir kadronun kurduğu partinin neredeyse Atatürk ve anıtkabir dışında hiçbir şey söylemeden, sadece genel başkanın cerbezesine ve cazibesine güvenerek halktan oy istemesi ancak aşırı cesaret ve özgüvenle açıklanabilir!” (“İYİ Parti’nin bir geleceği var mı?”, KARAR., 24 Temmuz 2018)
Netice itibarıyla, bu yöndeki eleştiriler kaale alınmadı. Yönetim kademesinin ve vitrininin yüzde 99’unu MHP’den ayrılanların oluşturduğu bir parti toplumun milli hassasiyetlerine seslenmekte ihmalkâr oldu. Keza en başta genel başkanı mütedeyyin kimliğe sahip bir parti olarak toplumun muhafazakâr hassasiyetlerine hitap etme gereğini de fazla duymaz göründü.
Geç de olsa bu yönde bir adım atma ihtiyacının görülmüş olması, partinin ideolojik çizgisinin belirginleştirilmesi gereğinin farkına varılması olumlu elbette…
Türk toplumunun ekseriyetini oluşturan ve oylarıyla AK Parti’yi iktidarda tutan geniş milliyetçi/muhafazakar kitleye hitap etme yönünde siyaset geliştirilmeye çalışılması doğru bir yaklaşım.
Mamafih bu yönde bir adımın şimdi atılması yine yanlış.
Toplumdaki en keskin AK Parti karşıtlarından oluşan kendi parti tabanını bile kaybetmesine yol açabilecek bir yanlış.
“En doğru işin en yanlış zamanda yapılmaya kalkışılması” söz konusu burada. Çok tuhaf…
Aslına bakarsanız, İyi Parti’nin yönetim anlayışına en başından beri tuhaf bir mantık hakim. Sağduyuya direnç göstermek, akıntıya kürek çekmek veya rüzgara karşı yürümek ifadeleriyle tanımlanabilecek bir mantık bu. (Rahmetli Yağmur Atsız olsaydı “Bugünkü Türkçeyle swim against the tide” derdi.)
Mesela 2018 seçiminde ortak çatı adayı formülünü berheva eden hamleyle muhalefet cephesine karşı iktidar cephesine cephane vermek anlaşılır bir siyaset yapma şekli değildi. Belli ki pratik ve aktüel siyasi hedefler değil başka motivasyonlar belirleyici olmuştu yapılan tercihte. Kişisel meseleler muhtemelen.
Ortağı olduğu Altılı Masa’nın ortak adayına karşı -masada son güne kadar itirazını dile getirmeksizin- kamuoyuna yönelik olarak “Seçilemez” propagandası yapmak da makul bir siyaset değildi. Neticede seçmene “Boşu boşuna bizim adaya oy vermeyin” mesajı vermek muhalefet cephesinin hayrına olan bir tutum değildi.
Elbette bazı Akşener düşmanlarının deli saçması “AK Parti’ye çalışıyor” suçlamasını ciddiye alacak değiliz. Ama İyi Parti’nin siyasi yanlışlarından hep iktidar cephesinin kârlı çıktığını gizlemeye de gerek yok. Bunun yeni bir örneğiyle karşılaşma ihtimali varken, girilen yol siyasi intihar demek.