Yahudilerle Masonların Koronavirüs komplosu

İbrahim Kiras

Komplo teorileri hoşumuza gitmeyen gerçekleri reddetmenin oldukça rafine bir yoludur.

Kabul edilebilir bulduğumuz “başka bir gerçeği” mevcut gerçeğin yerine geçirme imkânı verir bize komplo teorileri. Bunlar bilgiye ve somut kanıtlara değil, inanca dayalı “kabul”lerdir. Bilmeyiz, inanırız.

Bir olayın sebebini sorgulamak yerine amacını merak etmek vardır bu işin temelinde. Nedeni değil niçini merak etmek. Merak etmek lafın gelişi, “amaç” bellidir zaten. Siyasi ve toplumsal olayların “bu amaç” doğrultusunda gerçekleştiğini gösterecek “belge ve bilgi” arayıp bulmaya kalmıştır iş yalnızca. Bunlar da “tümdengelimci metot” (!) uygulanarak kolayca bulunur. Yani yalnızca teorimizi destekleyen kanıtlar seçmeci bir anlayışla toplanarak bu iş yapılır.

Bir diğer yöntem ise olaylardaki sebep sonuç zincirinin halkalarından birinin gevşetilerek veya yok sayılarak teorinin görünüşte akla ve mantığa uygun hale getirilmesidir.

Peki, biz toplum olarak neden komplo teorilerine bunca meraklıyız? Neden gerçeklikle başımız hoş değil bizim? Nedendir bu bizdeki “alternatif tarih” merakı, “dış güçler” edebiyatı, “derin devlet” retoriği, Abdülhamid mitolojisi, “Yahudi tertibi” veya “Mason komplosu” teorileri?

Bunların “müşterisi” ülkemizde bolca bulunuyor, onun için satıcısı da bol. Yani bu sektörden ekmek yiyen çok kişi var. Burada “müşteri” de yalnızca gazete, dergi vs. okuyan insanlar değil, bu insanların söz konusu literatürle birlikte verilen bakış açısını “satın almasından” fayda umanlar çok daha cömert görünüyorlar. Yani partiler, örgütler, cemaatler, tarikatlar vs. kendi mensuplarını özgül amaçları doğrultusunda motive edebilmek için alternatif bir gerçeklik oluşturmaktan medet umabiliyorlar.

Birincisi bu. İkincisi ise toplumumuzun zihniyet yapısını şekillendiren faktörlerin bizi bu literatüre yatkınlaştırması.

***

Bizim toplumumuz yakın dönemde dünyada örneği çok az görülebilecek yoğunlukta gelişmelere şahit oldu. Doğal yollarla gerçekleştiğini kabul etmekte zorlandığı büyük felaketlere maruz kaldı. Sözgelimi üç kıtaya hükmeden bir devlet kısa sürede dağıldı. Bir avuç toprak kaldı elimizde. Ama galiba fazlasıyla gururlu bir millet olduğumuzdan güçsüz düştüğümüzü, hele yenildiğimizi itiraf etmeyi izzetinefsimize yedirmiyoruz. “Almanlar yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık” diyoruz.

Bu bizim yenilgi tanımayan karakterimiz aynı zamanda derhal yeni bir başlangıç yapabilme kabiliyetimizin de kaynağı ve bu yönümüzle iftihar edebiliriz. Ancak başımıza gelenin ne olduğunu anlamaya çalışmak yerine olmadık sebepler ve mazeretler uydurma alışkanlığımız da aynı yerden kaynaklanmış görünüyor.

***

Türk toplumu olarak komplo teorilerine merakımızda yalnız değiliz. Bütün dünyada bazı insanlar görünür gerçekler yerine alternatif gerçekler arayabiliyorlar. Sözgelimi dünyadaki komplo teorileri literatürünün en önemli merkezi ABD. Yahudi, Mason, Rothschild, Soros, Illuminati, düz dünya, Aya gidilmedi, Kennedy aslında ölmedi teorilerinin hepsi Amerikan patentli. (Yahudi ve Mason teorileri 18. yüzyıl Avrupası’ndan ithal edilip bugünkü hale getirilmiş.)

Ne var ki ABD’deki komplo teorileri endüstrisinin müşteri kitlesine bakılırsa, burada da mevcut gerçeklikle başı hoş olmayan bir kesimin varlığıyla karşılaşıyorsunuz. Ekonominin ve toplumsal hayatın işleyişinde dışarıda bırakıldığını, eski ayrıcalıklarının elinden alındığını, ötelendiğini, ezildiğini veya sahip olduklarını kaybedebileceğini “hisseden” kitleler satın alıyor bu ürünleri. Sosyolojik olarak “Amerikan sağı”nın hayat alanını teşkil eden coğrafyadaki sosyal psikolojiden söz ediyoruz. Bu yönüyle bizdekinden farklı bir motivasyon seti var orada.

***

Dünyadaki her türlü eğilimin bir şekilde temsil edilebildiği ABD’yi bir yana bırakacak olursak, komplo teorileri daha ziyade otoriter veya totaliter yönetimlerin kendi “alternatif gerçekliği” olarak çıkıyor karşımıza. Kuzey Kore’den Küba’ya kadar birçok ülkede görüyoruz bunun örneklerini.

Belki de yüzyılın en büyük felaketiyle karşı karşıya olan Çin’de yönetim uluslararası camia ile diyaloğunda yeterince gerçekçi bir tutum içinde görünse de içeriyle diyaloğu “Koronavirüs olayının kapitalist dünyanın gelişmesini hazmedemediği Pekin’i durdurmak için planladığı bir saldırı” olduğunu anlatmaya yönelik. “Bu olayın tam da Çin devriminin 70. yıldönümünün kutlandığı günlerde ortaya çıkması manidar” diyor Çinliler.

Çin’den sonra Coronavirüs felaketinden en fazla etkilenen ülke olduğu -veriler dünyadan gizlendiği için- yeni yeni anlaşılan İran’da da yaklaşım aynı. Mesela dini lider Hamaney ülkede geçtiğimiz hafta sonunda yapılan seçime katılımın düşük kalmasına “Koronavirüs hakkındaki olumsuz propaganda”nın yol açtığını söyledi. Bir taşla iki kuş vurma atışıydı bu. Hem halkın mevcut rejime karşı protestosu veya boykotu demek olan düşük katılıma bir bahane buluyor hem de yaşanan felaketin boyutlarını küçük gösterme politikasını -nedense- kararlılıkla sürdürüyor.

Buradaki problem şu: Mevcut gerçeğin yerine alternatif bir gerçek koymakla ne elde edilebilir? Başını kumun altına sokan devekuşu gerçeklerden uzaklaşarak karşısına çıkan soruna çözüm mü bulmuş oluyor?

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (32)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.