Cumartesi Yazıları’nda masonlar bahsini geçen hafta bitirdik ama “alternatif” tarih anlatımızda her taşın altında olduğunu düşündüğümüz Yahudiler ve Dönmeler de önemli bir yer tutuyor. Çok kısaca bu konuya da değinip okumalarımıza devam edelim istiyorum. Netameli konular bunlar. Bir defa üzerinde konuştuğumuz hususlar kimlik ve inançla ilgili olduğu için kişilerin ve toplulukların saygı gösterilmesini gerektiren özelliklerinden söz ediyoruz. Kimliklerin ve inançların eleştiri konusu yapılması zaten söz konusu olamaz ama yine de konunun hassasiyetinden dolayı bazen yanlış anlaşılmalar da olmuyor değil.
Yıllar önce bu konudaki bir tartışmaya müdahil olarak yazdıklarıma hiç beklemediğim tepkiler gelince bunu bizzat tecrübe etmiştim. Şu söyleniyordu o günlerde: “Dünyadaki Yahudi nüfusu 14 milyon, Müslüman nüfusu ise 1,4 milyar. Yani her yüz Müslüman’a bir Yahudi düşüyor. Buna mukabil tanınmış mucitler, sanatçılar, düşünürler işadamları hep Yahudi…” Bilinen örnekler sıralanıyordu sonra. Oscar alan Yahudi oyuncular, Nobel kazanan Yahudi bilim adamları vs… oysa bu listelerde bir tane bile Müslüman yoktu.
Bu durumun sebepleri üzerine bir tartışma yürüyordu. Kimi eğitimle açıklıyordu aradaki farkı, kimi de genetik faktörlerle… Yahudileri dünyayı yöneten karanlık gücün sahipleri ve aynı zamanda Müslüman dünyanın geri kalmasına yol açan bir dizi komplonun mimarları olarak görenler de az değildi. Bu görüşlere karşı ben de şunları yazdım:
***
“Evet, bugünkü dünyada bilim, sanat, ekonomi alanında Müslümanlardan çok Yahudilerin adı anılıyor. Ama bu durum ne Müslümanlıktan ne de Yahudilikten kaynaklanıyor. Bugünkü Avrupa halklarının ortaçağda uygarlık bakımından Müslümanların çok gerisinde bulunmaları da onların Hıristiyanlığından kaynaklanan bir durum değildi.
Çağdaş burjuva batı uygarlığı esas itibarıyla tarihin belirli bir döneminde Avrupa’nın batı bölgelerinde ortaya çıkan ekonomi modeli ve dünya anlayışı tarafından şekillendirilen bir sistemdir. Öncelikle Avrupa’nın batısındaki ülkelerde geliştiği için yine bu ülkelerde yaşayan insanlar üzerinde etkili olmuş ve bu insanların katkılarıyla şekillenmiş ve yaygınlaşmıştır. Yahudi filozoflar, Yahudi bilginler vs. buradaki genel gelişmenin ürünleridir.
Burjuvazinin ve kapitalizmin nispeten daha geç dönemlerde gelişmeye başladığı ülkelerde yaşayan Yahudilerin durumu hemşehrileri olan Hıristiyanların veya Müslümanların durumundan farklı değildir. Gelişmenin olduğu ülkelerde yaşayan Yahudiler gelişmiş, durağanlığın hüküm sürdüğü yerlerdekiler yerinde saymışlardır.
Sözgelimi Osmanlı Yahudilerinin çağdaş uygarlığa katkıları bu ülkedeki Türklerin veya Ermenilerin katkılarından daha fazla değildir. Onun için ‘dünyaya yön veren Yahudiler’ listesinde Sefaradlara veya Mizrahilere pek rastlayamazsınız. Tamamına yakını Aşkenaz’dır. Oysa İslami uygarlığın egemenliği devrinde durum tam aksiydi.
Bugünkü kapitalist sistem ve onunla paralel gelişen burjuva dünya görüşü batı Avrupa toprağında neşvünema bulmuş ve doğal olarak öncelikle o coğrafyadaki insanlarla etkileşmiştir. Bu süreçte rol oynayan isimler arasında Yahudi kökenlilerin oranının Yahudi olmayanlar yanında çok önemli olmadığını görürsünüz. Mesela büyük filozof Spinoza Yahudidir, ama batı düşünce geleneğindeki etkileri daha fazla olan Kant, Hegel, Heidegger Yahudi değildir. Büyük müzisyen Gustav Mahler Yahudidir; ama Beethoven, Mozart, Brahms Yahudi değildir.
Avrupa’nın yetiştirdiği büyük düşünürlerin, bilim adamlarının, sanatçıların içinde Yahudi kökenlilerin oranı bu halkın Avrupa’daki nüfus içindeki oranından pek fazla değildir. Ama kafayı Yahudilere takmışsanız ‘algıda seçicilik’ mekanizması size boyuna Yahudileri gösterir.
Yahudilerin bugün özellikle ABD’de finans ve medya gibi kilit sektörlerde yer almaları ve ‘azınlık dayanışması’ çerçevesinde davranmaları onlara nüfuslarıyla orantısız bir güç veriyor. Dünya çapındaki Siyonist örgütlülüğü de onlara ekstra imkânlar sağlıyor. İşin gerçeği bu. Gerisi paranoya. Veya propaganda.”
Tahmin edeceğiniz üzere, bu yazıyı Yahudi tehdidini önemsiz gösterme çabası olarak değerlendiren ve dolayısıyla beni uluslararası Siyonist komplonun bilinçli veya bilinçsiz bir aleti olmakla suçlayan tepkiler yanında “Yahudilere hakaret” ettiğimi savunanlar da çıktı o tarihte.
Başka bir yazımda da İsrail’in Filistin topraklarına yönelik işgal ve zulüm politikalarına karşı çıkan Avrupalı ve Amerikalı Yahudi aydınların da mevcut olmasına karşılık Türkiye’deki Yahudilerin ise Tel Aviv rejimine desteğinin tavizsiz olmasını eleştirip ülkemizdeki Yahudi aleyhtarlığından şikâyet edenlerin bu hususa da dikkat etmeleri gerektiğini ifade ettim. Sonradan öğrendim ki uluslararası bir Yahudi kuruluşunun internet sitesinde bu yazdıklarımı “antisemitizm” etiketiyle alıntılamışlar!
***
Buna benzer bir tutumu ünlü ekonomist ve siyaset bilimci Jacques Attali’nin “Yahudiler, Dünya ve Para” kitabında görecektim. Attali benim yazdıklarımdan bahsetmiyor tabii ama Yahudi meselesi konusunda dile getirilen birtakım tarafsız değerlendirmelere ve hatta objektif bilimsel çalışmalara karşı yaklaşımı benim yazılara gösterilen tepkilerle aynı mantık çerçevesinde yer alıyor.
Bu cümleden olmak üzere Avrupa’daki Yahudi sorunu üzerine fikir serdetmiş veya bilimsel araştırmalar yapmış belli başlı isimleri antisemitik olmakla suçlamaktan çekinmiyor. Bu etiketi yakıştırdığı isimler arasında Marx, Weber ve Sombart da var.
Detaya girmeye yetecek kadar yerim kalmadı. Kısmet olursa önümüzdeki hafta Attali’nin suçlamaları üzerinden adı geçen bilim adamlarının Yahudi meselesi üzerine yaptıkları çalışmaları değerlendirmeye ve oradan yola çıkarak da bizdeki komplo teorilerinin tahliline çalışalım…