CUMARTESİ YAZILARI
Geçen haftaki “cumartesi yazısı”nda Osman Bey’in amcası Dündar’ı öldürmüş olduğuna dair rivayeti gündeme getirmiştik…
Neşrî ve İbn Kemal’den itibaren klasik Osmanlı tarihlerinde Dündar rivayeti tartışılmadan nakledilmiştir. Modern tarihçilik döneminde ise söz konusu rivayet problem olarak ele alınmaya başlanmıştır.
***
İlk defa Hammer konuyu modern anlamda bir problematik olarak ele almış ancak değişik bir akıl yürütmeyle hükme varmıştır: Avusturyalı tarihçiye göre, Heşt Behişt’in girişinde “haleflere ancak şanlı olayları aktarmak için Osmanlı ailesinin kötülenmesi gereken eylemlerine yer vermeyeceğini” açıklayan İdris-i Bitlisî’nin eserinde bile yer aldığına göre rivayet doğru olmalıdır. (Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, 1. Cilt, sh. 97)
Neşrî’nin rivayetinin doğru olmaması için bir sebep göremeyen Sencer Divitçioğlu ise sosyolojik- biraz sonra değineceğimiz Kafadar'ın analizine dayandırarak ama aslında Kafadar'ı tersyüz ederek- bir açıklama yapar: “Nedeni şöyle olmalıdır. Ertuğrul ve Dündar’ın barışçıl göçebe düzeni, Ertuğrul’un ölümü ve Dündar’ın başkanlığı Osman’a devretmesiyle sarsılmış. Osman’ın serkeşliği sakin göçebeleri saldırgan hale getirmiştir.” (Divitçioğlu, Osmanlı Beyliğinin Kuruluşu, sh. 43)
Diğer yandan, “Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl” konusunu bir kamu hukuku meselesi olarak inceleyen Ahmet Mumcu’ya göre söz konusu olay “Devletin kuruluş anında Orta Asya egemenlik anlayışına bağlı olduğunu gösterir, zira, amca da yeğeni kadar beylikte hakkı bulunduğunu iddia etmiştir.” (Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, sh. 189)
İtalyan tarihçi Aldo Gallotta’ya bakarsanız, Osman Bey amcasını değil, bir tekfuru vurmuştur. Gallotta’nın başkaca bir bildiği yoksa bu ifade çeviri hatası olmalı. Makalenin İtalyanca özgün metnini göremediğim için böyle diyorum. Aksi takdirde bilimsel bir skandalla karşı karşıyayız demektir. (Aldo Gallotta, “‘Oğuz Efsanesi’ ve Osmanlı Devleti’nin Kökenleri: Bir İnceleme”, Osmanlı Beyliği (1300-1389) içinde, s. 49-51)
***
Bu örnekler bir yana, modern dönemde konuyla ilgilenen Osmanlı tarihçilerin büyük bölümü söz konusu rivayete kuşkuyla yaklaşırlar. Ancak farklı gerekçelerle…
Söz gelimi, Osmanlı kimliğini bir değer olarak benimsemiş olan “muhafazakâr” tarihçiler öz amcasını kendi elleriyle öldürmüş olmasını Osman Bey gibi “gazi” unvanıyla anılan devlet kurucusuna yakıştıramadıkları için itiraz ederler bu rivayete.
Mesela Ziya Nur Aksun “Bazı tarihlerimizde Dündar Bey’in bizzat Osman Gazi tarafından okla katledildiği rivayet edilirse de külliyen yalandır, kanaatindeyiz” diyerek hükmünü verir.
Aksun’a göre Dündar Bey’in “115 yaşından sonra saltanat ve emaret davasına kalkması tamamen abes olduğu gibi, Osman Gazi gibi merhametli, necib ve alicenab bir zatın bir ata yadigarına, yaşlılık illetiyle malul bir büyüğüne böyle münasebetsiz bir hareketi reva görmesi de tamamen imkansızdır. Müverrihlerin bunu, sonradan cereyan eden kardeş katli hadiselerini meşrulaştırmak için uydurduklarından bunu devletin banisine kadar dayamakta fayda gördüklerinden başka bir esasa bağlamak mümkün değildir.” (Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, 1. Cilt sh. 25, 7 numaralı dipnot)
Ciddiye alınması gereken, çünkü etkisi bariz bir bakış açısının örneği olması bakımından aktardım bu alıntıyı…
***
Görebildiğim kadarıyla günümüz tarihçileri arasında bu meseleye en geniş yer ayıran Cemal Kafadar. “İki Cihan Âresinde” adıyla Türkçeye çevrilen eserinde Dündar rivayetinin ilk defa karşımıza çıktığı kaynak olarak sözünü ettiğimiz Neşrî’nin bu anektoda yer vermesinin muhtemel sebeplerini sorgular Kafadar.
Özetle hikâyenin Osmanlı ailesi içindeki taht kavgaları bağlamında kardeş katline cevaz bulmak için gündeme getirilmiş olabileceği ihtimali üzerinde durur. Ancak Dündar Bey’in adının bile Neşrî’den önceki kroniklerde geçmediğine dikkat çeker. Bayatlı Mahmut oğlu Hasan’ın “Cam-ı Cem-Âyin” adlı silsilenamesi hariç... (Doğrusu, ben bu istisnayı Kafadar’ı okuyuncaya kadar bilmiyordum. Hasan Bayatî’nin kroniğini bundan sonra inceleyebildim. Gerçekten de eserde Dündar adı Süleyman Şah’ın dört oğlundan biri olarak geçiyor. Ama tabii yeğeni tarafından öldürülmesinden falan söz edilmiyor. Yeterli yerimiz olmadığı için “Cam-ı Cem-Âyin” konusunda dikkatimi çeken bir noktayı başka zaman ele almaya çalışacağım.)
Özetlemek gerekirse, “İki Cihan Âresinde” müellifi temkinli ifadeler kullanarak iki ihtimalden söz ediyor: İlk dönem kronik yazarları kardeş katli uygulamasını tasvip etmedikleri için Dündar anekdotunu gizlemiş olabilirler. Neşrî’nin yaşadığı dönemde ise bu uygulama artık sıradan hale geldiği için öncekilerin görmezden geldikleri hikâye yeniden su yüzüne çıkabilmiştir.
Belki ilk yorumu da kapsayan daha kuvvetli ihtimal ise, aslında Osman ile babası Ertuğrul’un siyaset anlayışlarındaki farklılığı ve aralarındaki çatışmayı gizlemek için Dündar figürünün kullanılmış olmasıdır. Yani Osman aslında babasıyla bir çatışma yaşamış olmalıdır. Nitekim en eski kaynaklarda Ertuğrul Bey’in “dış politikası” ile oğlu Osman’ın icraatı arasında ciddi farklar açıkça ifade ediliyor. Bu durumda Neşrî belki de Osman Gazi’nin babasına karşı başkaldırısını aslında hiç var olmayan bir amcaya yönelik işlenmiş bir eylem gibi anlatmayı tercih etmiş olmalıdır.
Bu konuyu, daha başka açılardan da bakmayı deneyerek, sürdüreceğiz.