Milleti bölüp ayrıştırıp birbirine düşman etmek, ülkedeki kutuplaşmanın ateşini her daim harlı tutmak milliyetçilik değil herhalde. Milliyetçilik milleti birleştirme, ortak değerler ve ortak hedefler etrafında toplama fikridir esas olarak. Gelgelelim “günlük siyaset” kimi zaman toplumdaki ayrışmaların keskinleşmesinden fayda umabilir. Kendi tabanını “öteki” ile korkutarak konsolide etmek isteyebilir. Dahası bunu milliyetçilik adına da yapabilir.
Buna karşı milliyetçi aydınların bu fikir çizgisini bu çeşit enstrümantal yaklaşımların dışında tutmaya çalışmak gibi bir görevleri var. Etnik kökeni, mezhebi, siyasi görüşü, yaşayışı farklı diye hiç kimseyi millet bütünlüğünden ayrı saymadan, 82 milyonun birliğini sağlamak temel hedef olmalı. Yoksa bunun adı milliyetçilik olmaz, başka bir şey olur.
Türk Ocakları’nın bugüne kadar ısrarla ayakta tuttuğu günlük siyasete mesafeli olma ve bütün partilere eşit uzaklıkta durma ilkesi bu bakımdan son derece anlamlıdır, saygıya ve takdire değerdir. Ancak bu ilkenin “bazı partiler” söz konusu olduğunda bambaşka bir anlayışa dönüşebiliyor görünmesinin en başta ülkemizin ve milletimizin bütünlüğünü esas alması gereken milliyetçilik fikri açısından bahtsızlık olacağı muhakkaktır. Ne yazık ki son yaşanan hadise bu güzide kuruluşun partiler üstü olma iddiasıyla çelişen tatsız bir tablo oluşturdu.
***
Türk Ocakları İstanbul şubesince düzenlenen “Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları” başlıklı bilimsel sempozyuma Türkiye’den ve dünyadan çok önemli ilim ve fikir insanları katılıp üzerinde durulması, tartışılması gereken görüşlerini ve önerilerini paylaştılar. Din ve siyaset ilişkisindeki problemin kaynağından din dilinin yenilenmesi ihtiyacına, aklı ve bilimi inancın karşısına koyan anlayış karşısında takınılması gereken tutumdan İslam’ın siyasallaştırılması ve ahlaktan arındırılması eğilimine nasıl bir cevap üretileceğine kadar çok önemli sorunlar masaya yatırıldı.
Ne var ki gündemdeki konu bu değil, “CHP’lilerin orada ne işi vardı” tartışması. Bir linç kampanyası var. Ocak yöneticileri “davaya” ihanet etmekle suçlanıyorlar.
Türk Ocakları İstanbul şube başkanı Cezmi Bayram milliyetçi camianın çok yakından tanıdığı, 1960’lardan bu yana her kademede çeşitli görevler yapmış, ayrıca milli kimlik tartışmaları başta olmak üzere güncel ve teorik meseleler üzerine kayda değer eserleri olan bir aydın. Kendisine milliyetçilik dersi verilebilecek bir kişi değil.
Diğer yandan Türk Ocakları genel başkanı Prof. Mehmet Öz de hem çok önemli bir tarihçimiz hem de saygın bir aydınımız. Bu iki değerli kişinin böyle bir hadise dolayısıyla karşı karşıya gelmiş görünmeleri ayrıca can sıkıcı.
Her ikisi de yöneticisi oldukları kurumu günlük siyasetin ve parti angajmanlarının dışında tutmak konusunda samimi bir gayret içindeler üstelik. Gelinen noktada Türk Ocakları genel merkezinin kamuoyundaki yüksek volümlü gürültünün etkisi altında böyle bir tutum göstermek zorunda kaldığı anlaşılıyor.
***
Söz konusu toplantıya ülkenin ana muhalefet partisi başkanının katılıp açılış töreninde konuşma yapması kimi niçin rahatsız edebilir? Türkiye’de her dört kişiden birinin oy verdiği bir siyasi hareketin ülkedeki çok önemli bir fikir topluluğu ile diyalog içinde olması mıdır normal olan, yoksa bu kuruluşların birbirleriyle selamının sabahının hiç olmaması mı?
Üstelik, bugüne kadar Türk Ocaklarının temsil ettiği fikir çizgisine mesafeli durduğu için eleştirilen CHP’nin bugün genel başkan seviyesinde burada “boy göstermesi” Türk milliyetçiliği fikriyatı bakımından kayıp mıdır, kazanım mıdır?
Bu sorulara verilebilecek cevap belli olduğundan, konu başka bir yöne çekilmeye çalışılıyor. İl Başkanı olarak usul ve adet gereği genel başkanına İstanbul’daki programlarında refakat eden Canan Kaftancıoğlu’nun da toplantı salonunda yer alması bahane ediliyor, “Bu kadının burada ne işi var” deniliyor. Hem haksız bir tepki bu hem de yakışıksız. Kapıdan mı çevirselerdi? Bu nezaketsizliği yapmadığı için mi linç ediliyor Cezmi Bayram?
Diğer yandan, milliyetçi camiada pek sempatik bulunmadığı muhakkak olan Kaftancıoğlu için ileri sürülen “Vaktiyle şöyle şöyle tweetler attı” gerekçesine tutunulacak olursa, Türk Ocaklarının kapısından içeri girebilecek siyasilerin sayısı epeyce azalacaktır. Hem muhalefetten hem de iktidardan. Bunu da göz önünde tutmak lazım.
Karşı olduğunuz fikirlerle mücadele diyalog kapılarını, bir arada bulunma imkanlarını yok ederek yapılamaz. 1970’lerdeki silahlı sokak kavgaları bunu öğretmedi mi?
Yapılan hatadan bir an önce dönülmeli.