Yunan mitolojisinin meşhur hikayelerinden birinde Atina kralı Theseus siyah yelkenli bir gemiyle Girit adasına giderek burada canavar Minotour’u öldürdükten sonra beraberinde Kral Minos’un kızı Ariadne ile geri döner. Theseus’un gemisi bu olayın hatırasını yaşatmak üzere asırlar boyunca Atina meydanında sergilenir. İnsanlar kutsal bir mabedi ziyaret eder gibi gemiyi görmeye gelirler.
Ne var ki ahşap gemi zamanla güneşin altında ve rüzgarların önünde yıpranır. Bu yüzden çürüyen tahta parçaları her defasında yeni bir parçayla değiştirilir. Sonunda değişmeyen hiçbir parça kalmaz.
Yunan felsefeci Plutarhos, “Geminin parçalarının hepsi değiştiğine göre Atina meydanında sergilenen gemi hâlâ Theseus’un gemisi sayılabilir mi?” diye soracaktır.
Filozofların kimileri “Evet, fonksiyonu ve kimliği itibarıyla hâlâ Theseus’un gemisi bu” derken, kimileri de “Hayır, materyal malzemesi itibarıyla bu artık başka bir gemidir” cevabını verdiler Plutarhos’un sorusuna.
Asırlar sonra ise İngiliz düşünür Thomas Hobbes bu soruyu çifte paradoksa dönüştürdü ve “Çıkarılan eski tahtalar daha sonra aynı sırayla bir araya getirilip onlardan tekrar bir gemi yapılmış olsaydı artık iki tane mi Theseus’un gemisi olacaktı” diye sordu.
***
Bizim anayasamız da Theseus’un gemisine benzemiyor mu? 1982 Anayasası bugüne kadar tam 22 defa değiştirildi. Bu süreçte yapılan değişikliklerin büyük bölümü de AK Parti iktidarları devrinde gerçekleşti.
Üstelik bu değişiklikler içinde -yönetim mekanizmasında parlamentoyu devre dışı bırakan Başkanlık rejimi maddeleri gibi- ne 82 ne 61 metinlerinin ruhuyla uyuşması mümkün olmayan bölümler de var.
“Değiştirilmesi teklif edilemez” denilerek koruma altına alınan ilk dört madde dışında “karakteristik” unsurlarının tamamı değişmiş bulunan 82 anayasası hala 82 anayasası mıdır?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Önceliklerimizin en başında Türkiye’yi darbe anayasasından kurtarmak var” diyor şimdilerde yeniden. Tam 22 defa değiştirilen bir metin için hala darbe anayasası demek ne kadar doğru? Hatta söz konusu değişikliklerin büyük kısmı ve en önemlileri AK Parti döneminde yapıldığı için elimizdeki metne artık “AK Parti anayasası” dense yanlış olur mu?
Düşünün ki geçen seçimde “Erdoğan’ın üçüncü defa aday olmasına anayasa izin vermiyor” itirazına karşı iktidar kanadı 2018’in Erdoğan’ın ilk seçimi olduğunu, çünkü “yeni anayasaya göre” ilk kez o zaman seçildiğini, 2023’ün aslında ikinci adaylığı olacağını iddia ediyordu. 2017 referandumundan öncesini adeta “tarih öncesi” haline getirdiği varsayılan “yeni anayasa”nın şimdi tekrar “darbe anayasası” diye anılması kaderin bir oyunu mu yoksa?
***
Anayasanın belirli maddelerinde gerçekleştirilen değişiklikler geçmiş dönemde büyük ölçüde ihtiyaca binaen yapılan işlerdi. Son dönemde ise başka siyasi hedeflere “anayasa değişikliği” manivelasıyla ulaşma kolaylığı siyasilerimizi cezbediyor. Bugünkü iktidarın yeni bir anayasa tartışmasını açmasının sebebi de yeni bir anayasaya ihtiyaç duyması değil. Anayasa tartışmaları başladığında keskinleşeceğini bildiği ideolojik kamplaşmanın, kutuplaşmanın ve kavgaların sağ/muhafazakâr tabanı konsolide etmesini kolaylaştıracağını beklemesi.
Gerçi ülkedeki sorunların çözümü için yeni bir anayasa yapmak gerektiği iddiasının toplumda geniş bir alıcı kitlesi olduğu söylenemez. Üstelik en son yapılan anayasa değişikliğiyle bütün sorunların ortadan kalkacağı, bunun her derde deva olacağı vaat edilmişti zaten. Sonuç ortada. “Sokaktaki adam”ın bu bayat gündeme ilgi göstermesi zor. Ancak Türkiye’deki okuryazar kesiminin anayasa tartışmasıyla birlikte ortaya çıkması beklenen konularda alacağı pozisyon ister istemez sokaktaki adamın tutumunu da etkileyebilir. Entelektüel genlerimizde taşınan “anayasa fetişizmi” bir yana, özellikle “kimlik” sorunlarının tahrik edici doğası aydınlarımızı sessiz kalmaktan alıkoyacaktır muhtemelen.
Oysa aydınlarımızın odaklanması gereken mesele toplumu ayrıştıran konularda şu ya da bu hükmün bir yazılı metinde yer bulmasının ötesinde bir “anlayış” olarak toplum genelinde kabul görmesi olmalı. Bu olmayınca anayasanıza ne yazdığınızın fazla bir önemi de olmuyor maalesef.
Bugün ihtiyacımız “yeni bir anayasa” değil. Şimdilik mevcut anayasanın uygulanması ve anayasal kurumların kendi görevlerini yerine getirmelerine izin verilmesi yeterli. Bu sabit noktanın terk edilmesi sorunları çözmek bir yana, daha da derinleştirir. İleride uygun bir vasat ortaya çıktığı takdirde kalıcı çözümlerin bulunması iyice zorlaşır.