İmparatorluklar çağının sona erdiği 19. yüzyılda hemen her etnik grubun kendi devletlerine sahip olmak yolunda çabalara giriştikleri orta ve doğu Avrupa coğrafyasında diğerlerine benzemeyen bir etnik milliyetçi hareket de filizleniyordu: Siyonizm adı verilen Yahudi milliyetçiliği...
Diğerlerine benzemiyordu çünkü Yahudiler devlet kurmak için bir toprak parçasına sahip değillerdi.
Herhangi bir ülkede veya bölgede çoğunluk oluşturabilecek nüfusa da sahip değillerdi. Hatta aynı dili konuşuyor bile değillerdi. Bulundukları ülkelerin dilini kullanıyorlardı. Mizrahi adı verilen Ortadoğu ve Mağrip Yahudileri kendi aralarında Arapça, Sefaradlar İspanyolca kökenli (Ladino), Aşkenazlar ise Almanca kökenli (Yidiş) birer dil konuşuyorlardı ama ayrıca yaşadıkları her ülkede o ülkenin ulusal dilini de kullanmak durumundaydılar. Dolayısıyla Kafka, Zweig, Canetti gibi yazarlar yaşadıkları ülkenin dilini ve kültürünü zenginleştiren eserler verebildiler.
(Dünya Yahudileri arasında yaşadıkları ülkenin dilini kullanmak konusundaki tek istisna Türkiye Yahudileridir. Kahir ekseriyetini 15. yüzyılda İspanya’dan kovulan Sefaradların oluşturduğu Türkiye Yahudileri aşağı yukarı 20. yüzyıla kadar bulundukları ülkenin dilini öğrenip konuşmaya ihtiyaç duymadan varlıklarını sürdürebildiler!)
Dünyanın dört bir tarafına dağılmış bu milletin fertlerinin neredeyse tek ortak noktası inançlarıydı. Buna mukabil Siyonizm sanıldığının aksine dinî olmaktan ziyade laik bir ideolojiydi. Din adamlarının geleneksel anlayışlarının geri bıraktığı Yahudiler için bir aydınlanma devrini başlatmayı öngörüyordu. Bunun için modern eğitim kuruluşları ihdas etmek başta olmak üzere din adamları sınıfının Yahudi toplumu üzerindeki etkilerini azaltmaya yönelik adımlar atılmaya başlandı.
O devirde kendi ulus devletlerini kurma rüyası gören bütün milliyetçi aydınların ortak programı buydu zaten. Eğitimin laikleştirilmesi aracılığıyla toplumsal modernleşme... Bir de etnik ve kültürel anlamda homojen bir toplum oluşturmak...
19. ve 20. yüzyılın etnik milliyetçilikleri, özellikle dağılan Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarının arazileri üzerinde homojen toplumsal yapılar oluşturmaya yöneldiler. Bu çabaların acı bir neticesi de bağımsızlığın kazanılmasının ardından toplumsal homojeniteyi sağlamak için çoğunluktan farklı etnik ve kültürel kimliklere sahip unsurların “temizlenmesi”nin olağan ve gerekli sayılmasıydı. Bizim yakın tarihimizde Yunan milli devletinin kuruluşundan başlayarak Balkan savaşlarına kadar Rumeli Türklerinin başına gelenler bu yaklaşımın eseriydi.
Ne var ki Yahudilerin çoğunlukta oldukları, yani üzerinde devlet kurabilecekleri bir toprakları olmadığı için kendileri için uygun bir “vatan” aranmaya başlandı. Bugün sanılanın aksine ilk akla gelen coğrafya Filistin değildi. Öteki alternatifler çeşitli sebeplerle elendikten sonra gündeme geldi burası. Siyonizm’in başlangıçtaki laik karakteri ille de Kudüs çevresinin tercihini gerektirmiyordu zaten.
Yine sanıldığının aksine İsrail’in kurulması bir İngiliz projesi olarak doğmadı. Siyonist projeye ilk destek veren ülke Almanya’ydı. Filistin topraklarına yönelik Yahudi göçünü başlatan da Almanlardı. İngilizler ise kendileri açısından stratejik önemi olan bir coğrafyada Almanya güdümünde koloniler oluşturmayı hedefleyen bu projeden rahatsız olmuş ve engellemeye çalışmışlardı. Ancak kısa süre sonra sanayi kapitalizmi ile finansal kapitalizm arasında oluşan çelişki Alman-İngiliz mücadelesine yansıdığı için Yahudi dünyasının elitleri kendilerini ister istemez İngilizlerin safında buldular.
Bağımsız bir Yahudi devletinin kurulmasını engellemeye çalışan bir diğer grup ise dindar Yahudilerdi. Kutsal kitaplarının öngördüğü şekilde Mesih gelmeksizin bir Yahudi devletinin kurulamayacağı fikrini bugün de savunanlar var. Gazetelerde gördüğümüz fotoğraflarda İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliamı kınayan Yahudiler işte bu Ortodoks anlayışı savunan ve İsrail devletinin varlığını Allah’a isyan olarak gören Yahudiler. Ancak Yahudi din adamları ve dinî gruplarının birçoğu özellikle 1948’den itibaren Siyonizm’in tezlerini benimsemiş bulunuyorlar. Antisiyonist Yahudiler etkisiz bir azınlık artık.
Not: Yukarıdaki yazı on yıl kadar önce yine Gazze’nin İsrail bombardımanı altında olduğu bir sırada kaleme alındı.