Sen hep haklı çıktın paşam!

İbrahim Kiras

Beşer şaşar... Hatasız kul olmaz... İnsanı yanılgıları olgunlaştırır... Hiç hata yapmayan kişi hiçbir iş yapmamıştır… Bu minvalde söylenmiş sözleri sıralasam bu sütunu doldururum herhalde…

Bunlar gibi, İngiliz şairi Alexander Pope’un “Hata yapmak insana, bağışlamak Allah’a yakışır” (To err is human, to forgive divine) şeklinde, İngilizcede artık atasözüne dönüşmüş bir lafı var konuyla ilgili. Galiba Amerikalı bir müzisyen bu aforizmayı biraz geliştirmiş: “Hata yapmak insana yakışır, ama silginiz kaleminizden önce bitiyorsa haddinden fazla yanlış yapıyorsunuz demektir” demiş.

Oysa kimilerinin silgileri hiç bitmiyor. Hiç yanlış yapmadıklarından değil. Ne kadar yanlış yaparlarsa yapsınlar, yanlış yaptıklarını kabul etmediklerinden…

Bilhassa siyasetçiler yanılmış görünmeyi kendileri açısından itibar ve güven eksiltici bir durum saydıkları için olsa gerek, hiç yanılmıyorlar, yaş tahtaya basmıyorlar, daima haklı oluyorlar. Bir gün ak dediklerine ertesi gün kara diyenler bile asla yanılmış olmuyorlar. Muhakkak ikna edici bir açıklamaları veya bahaneleri oluyor geçmişte yaptıkları yanlış işler hakkında da.

Örneğin 28 Şubat’ta “irticayla mücadele” treninde yolculuk yapanlar bugün nasları rehber edindiğini söyleyenlerin gemisinde hallerinden memnun, “Biz o gün de doğruyu yaptık bugün de doğruyu yapıyoruz” diyerek savunuyorlar kendilerini.

***

Keza bugünkü iktidar partisi her zaman her konuda haklı maşallah!

İstanbul seçiminde HDP’li seçmenler AK Parti adayına oy versinler diye hapishanedeki teröristbaşına mektup yazdırırken de haklı, rakip partileri -HDP ile muhalefet olma ortak paydasında buluştukları için- PKK ile kol kola olmakla suçlarken de haklı. Fetö’ye ne istedilerse verirken de haklı, rakip partileri fetöyü desteklemekle suçlarken de haklı.

Zaten yaptıkları işler için “Bunları bize Allah yaptırıyor” iddiasında bulunmaktan bile geri durmuyorlar. Bu durumda nasıl haksız olabilirler!

Aslına bakarsanız her zaman her yerde politikacının yaptığı din istismarının amacı kendi haklılığını kitaba dayandırmak, Allah’a onaylatmaktır. Irak’a ve Afganistan’a hürriyet götürüyoruz, çünkü İncil bunu emrediyor… Kanun ve vicdan tanımadan şu işi yapıyoruz, çünkü ezan susmasın istiyoruz… Gerçi yirmi yıl sonra aklımıza geldi ama bizim bugünkü ekonomik icraatımız nassın gereğidir… Yani bizim yaptıklarımıza itiraz edenler Allah’ın emrine karşı çıkıyorlar.

***

Daima haklı olma iddiası için siyasetçiye yakışıyor desek de yakışıyor demek iyi bir şey demek değil. Siyasetçi imajındaki evrensel yıpranmanın ifadesi yalnızca… Yoksa sağduyuya aykırı, mantıkla kavgalı, akıl dışı her şey gibi bu tutum da öncelikle komik.

Biliyorsunuz, komik dediğimiz olgu nesnelerin yerli yerinde olmaması durumudur. Örneğin kafamıza şapka yerine huni takarsak insanları güldürürüz. Keza sekiz bacaklı bir ata da güleriz. Ama bu atın ayrıca pençesi ve keskin dişleri de varsa korkutucu olabilir kimilerimiz için. Demek ki gülünç olan bir aşama sonra korkunca dönüşebiliyor. Arada ince bir duvar bulunuyor.

Duvar demişken, ilginç bir haber vardı geçen gün: AK Parti İstanbul İl Başkanlığının sosyal medyada paylaştığı bir görselde yanlışlıkla Edirne’deki Selimiye Camiinin fotoğrafı kullanılmış. Durumu fark edip dalga geçenler çoğalınca, uyarılara teşekkür ederek resmi değiştirmek yerine, İl Başkanı çıkmış, “Ustanın fotoğrafının yanına Mimar Sinan’ın ustalık eseri gider dedik” sözleriyle savunmuş yapılan basit hatayı. Sözlerinin sonuna gülücük de koyduğu için espri yapmış olması da mümkün ama yine de iktidar mensuplarının “hep haklı olma” tutumunu yansıtan sevimli bir örnek bu.

Döviz kuru kontrol edilemez hale gelince, Nasrettin Hoca’nın meşhur fıkrasını hatırlatan bir tavırla, “Biz zaten ihracatı canlandırmak için yüksek döviz kurunu esas alan Çin modeline geçecektik” açıklaması kadar sevimli…

***

Sürekli kendi erdemlerini anlatan kişilere karşı dikkatli olmak gerekir, böyle birinin erdemsizliğini gizlemek peşinde olması kuvvetle muhtemeldir çünkü.

Bunun gibi hep haklı olduğunu anlatma ihtiyacı içindeki siyasetçilerin de yanlışlarının haddinden fazla olduğunu düşünmek gerekir. Ellerine bir silgi almışlar, ama yanlışlarını silip düzeltmek için değil gerçekleri silip görünmez hale getirmek için kullanıyorlar o silgiyi. Silinemeyecek büyüklükteki yanlışları ise başka aktörlere havale ediyorlar. Ekonomimizi batıran dış güçler, fiyatları arttıran marketler gibi… Bitirim esnafın “Bizde yanlış olmaz sayın abim” diklenişiyle envanterden düşülen yanlışlar…

İşin gerçeği, çok yanlışlar yapıldı… Bütün bu yanlışları doğuran ilk büyük yanlıştan, onca uyarıya rağmen, geri dönme iradesi gösterilmediği için de yanlışlar çoğaldı, her yanlış başka yanlışlara yol açtı. Tıpatıp “ilk düğmesi yanlış iliklenen gömlek” metaforunun anlattığı gibi…

İlk büyük yanlış dediğim, şahsî yönetim fantezisini hayata geçirmeye kalkışılması… Kimseye sormadan, bilenlere akıl danışmadan, binlerce yılın tecrübesi olan yönetim kurallarını ve gelenekleri boş vererek devletin yönetilebileceği fikrinin peşine takılmak.

Bu zihniyet doğrultusunda iş yapmaya kalkıştığınız zaman doğal olarak çuvalladığınızda mecburen diğer yanlışlar sökün ediyor arkadan. Yaptığınız yanlışlara bahane aramaya başlıyorsunuz. Hamaset, demagoji ve din istismarı devreye giriyor…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (103)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.